KONFEDERASYON HABERLERİ
ACILAR İDEOLOJİK ÇIKARLARIN NESNESİ DEĞİLDİR MADIMAK DA BİZİZ BAŞBAĞLAR DA BİZİZ
Faili meçhullerin birbirini izlediği, terörün zirve yaptığı 1993 yılında Madımak ve Başbağlar’da, üç gün arayla gerçekleşen katliamların üzerinden tam otuz yıl geçti.
Çekiç güç, PKK terörü ve nihayet derin çetelerin kirli ilişkilerinin izlerini taşıyan karanlık senaryonun yani örtülü darbe stratejisi doğrultusunda gerçekleştirilen kanlı olaylarda 2 Temmuz’da Madımak’ta 33, üç gün sonra da 5 Temmuz’da Başbağlar’da 33 insanımızı, canımızı kaybettik.
Madımak’ta ölen de bizdik, Başbağlar’da ölen de. Dolayısıyla kimi ideolojik saplantılarla üretilen sloganlara rağmen, her can azizdir hükmünce, millet olarak, tam otuz yıldır Başbağlar’ın ve Madımak’ın ortak yasını tutuyoruz.
Çünkü acılar, ideolojilerin, siyasetin nesnesi değildir. Bu gerçek ortadayken, ilk günden itibaren, milletin değerlerini ve birlik şuuruyla yoğrulmuş bu değerler istikametinde yaşayan çoğunluğu olağan şüpheli ilan eden bir güruhun, her fırsatta yaptıkları gibi, özellikle Madımak olaylarını da ideolojik aparata dönüştürme stratejileri de işte bu vakarlı, onurlu duruşa çarpıp geri dönmektedir. Özellikle, sürecin üzerini örtmek adına, yapılan analizlerin de yankı odasına hapsolmuş grupların dışında kimsenin aklında ve gönlünde makes bulmayacağını da belirtelim.
Memur-Sen ailesi olarak biz, bu noktada, ortak yasımızın yanına ortak aklımızı devreye sokmak gerektiğini, dolayısıyla, o günden başlamak üzere adil şahitlik doğrultusunda, birbirine bağlı bir dizi olayın son halkaları olan her iki olayı da tarafsız bir gözle değerlendirmek gerektiğini düşünüyoruz.
Terör belasından kurtulmak için siyasetin inisiyatif aldığı, ülkenin temel meselelerinin çözülmesi için irade koyulduğu, Gladyo merkezli siyaset tarzına dönüştürülmüş olan toplumsal çatışma sarmalından çıkmak için yapısal adımlar atılmak istendiği bu dönemde Türkiye’yi itiraz kudretinden yoksun bir ülke olarak görmek isteyenler kirli planları devreye sokmuştur. Uğur Mumcu suikastı, Adnan Kahveci ile Eşref Bitlis’in şüpheli kazalarla ölümleri ve Turgut Özal’ın şüpheli ölümü yanında 24 Mayıs 1993’te 33 silahsız er Bingöl-Elazığ yolunda şehit edilmiş, 2 Temmuz 1993’te Sivas’ta Madımak Otel’de 33 insanımızla, 5 Temmuz 1993’te Erzincan’ın Kemaliye ilçesine bağlı Başbağlar Köyü’nde 33 insanımız vahşice katledilmiştir.
Örtülü Darbelerle geçen 1993’ün ilk yedi ayında gerçekleşen bütün bu olayları, güçlü tarihi birikimi, derin medeniyet müktesebatı, güçlü devlet geleneği nedeniyle tehdit olarak görülen ülkemizin; ayağa kalkmaması, itiraz edecek gücü bulamaması, kendi değerleri üzerine yükselmemesi ve mazlum milletlere örnek olmaması için belli çevrelerde tezgahlanmış stratejinin kirli bir ayağı olarak görüyoruz.
Art arda gerçekleşen bu eylemlerle ülkenin terör sarmalından çıkması engellenmiş ancak toplumsal çatışma çıkarma planları başarılı olamamıştır. Çünkü hakikat üzere bir araya gelen hiçbir toplumda bu oyunlar yıkıcı etkiler oluşturulamaz, fay hatları üretilemez, toplum ve devlet operasyona açık hale getirilemez. Hiçbir ayrıştırma projesi, oyunun farkında olan ve kendisine bu oyunda biçilen rolü reddeden toplumlarda başarıya ulaşamaz. Türkiye’de toplumun kahir ekseriyeti hakikate teslim olmuş, irfanı ve vicdanıyla oyunu görmüş, oyuna gelmemiş, karanlık mihrakların kurgularını boşa çıkartmıştır. Çünkü bizim ortak noktalarımız farklılıklarımızdan fersah fersah fazla, daha derin, daha sağlamdır. Medeniyet değerlerimiz birlik ve beraberliğimizin teminatıdır.
Bununla birlikte toplumsal barışa kasteden karanlık odaklar ve bu odakların maşalarının bulunamamış, yargılanamamış ve yaptıklarının hesabı sorulamamış, olayların aydınlatılamamış olması “kör ideolojilerin” peşinde koşan kesimler için yarayı deşme, fay hatlarını canlı tutma, toplumu kamplaştırma noktasında bir zemin oluşturmaktadır. Karanlıklar aydınlanmadıkça, geçmişte derin yapıların yaptıkları bu operasyonlar ideolojik gruplar için malzeme olmaya devam edecektir. Yanı sıra karanlık kalan her olay kitlelerin birbirlerini suçlamasına, yanlış ve hastalıklı bir kolektif hafıza inşa edilmesine zemin teşkil etmektedir. Kaldı ki bütün faili meçhullerin kararlılık, titizlik ve ciddiyetle araştırılması, sadece gerçeklerin ortaya çıkması adına değil, toplumsal barış ve adaletin tesisi için de gereklidir.
Büyük Memur-Sen ailesi olarak, o günden bugüne acısı hiç sönmeyen Madımak ve Başbağlar’ın faillerinin aynı olduğuna inanıyor, bu gerçeğin hukuki olarak da aydınlatılmasını istiyoruz. Biz yaşanan bütün acıları içimizde ayrımsız, amasız, önyargısız yaşıyor ve derinden hissediyoruz. Bu vesileyle de diyoruz ki Sivas’ın da Başbağlar’ın da acısı hepimizin. Kimsenin, bu acıları ayrıştırarak, kendi ideolojik hanesine yazmasına fırsat verilmemelidir