ARŞİV
AKİF İNAN’I 10. AYRILIK YILINDA RAHMETLE ANIYORUZ
Kurucu Genel Başkanımız şair, yazar, gazeteci, sendikacı Mehmet Akif İnan’ı, vefatının 10. yıldönümünde rahmet ve şükranla anıyoruz.
Akif İnan şairdi, usta bir yazardı, verimli bir öğretmendi; bir gönül adamıydı, bir eylem adamıydı. Kendi ifadesiyle, “Bir ayağı geçmiş edebiyatımızda, öteki ayağı dünya edebiyatında, ama bedeni ile çağın içinde”ydi.
O, şiir kitaplarıyla, fikir eserleriyle, yazılarıyla ve kurucusu olduğu Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen ile kozasını örmüştür. Gerçek bir ‘muallim’ olarak çok sayıda talebe yetiştirmiştir. Yazılarını okuyan, konuşmalarını dinleyen binlerce insan ondan feyz almıştır. 1960’lardan vefatına kadar bir fikir mücadelesinin içinde olmuştur.
Yalnızca kalemiyle değil, parasıyla, zamanıyla, bütün gücü ve enerjisiyle bir ‘sürekli hareketlilik ruhu’ içinde yaşamıştır. Bu ruhla yaşayan Akif İnan, sindirilmiş ve hak arama fikrinden uzaklaştırılmış tepkisiz bir toplumdan, ‘ben varım, hakkımı çiğnetmem’ diyebilen bir topluma geçiş için öncelikle sendikal örgütlenmenin gerekliliğine vurgu yapmıştır. İyi bir hatip de olan İnan, kişiliğinin bu zengin cephesinden hız alarak, kamu çalışanları arasında toplumsal hak arama mücadelesini başlatmış ve 1992 yılında Eğitim-Bir-Sen’i, 1995 yılında da Memur-Sen Konfederasyonu’nu kurmuştur.
‘Mescid-i Aksa’ ve ‘Kudüs Şairi’ olarak temayüz eden Akif İnan, İslam Âlemi’nin dertleriyle dertlenmiş, sürekli fikir ve düşünce yazılarını kaleme alırken, değerlerimizden beslenerek, kültür ve medeniyetimizin yeniden inşası ve hayat bulması için çalışmıştır. Şiiri de davasının emrine vermiş, tasavvurlarını insanlarla ve milletle paylaşmak için çırpınmıştır.
O’nun sendikal anlayışını kavramak ve anlamak için, şiirlerine, makalelerine ve kitaplarına bakmak ve bugünün kavramlarıyla yeniden okumak gerekir; o zaman anlaşılacaktır ki, O, sendikal mücadeleyi kültür ve medeniyetimizin yeniden inşası ve gelecek tasavvurunun bir parçası olarak görmüştür.
Akif İnan, sendikal mücadeleyi kuru bir dava ve boş kavgaların zemini olarak değil, Yunus Emre’nin, “Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için/Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim” dizelerinde yüklü anlamı, yaşama alanı olarak görmüş ve şekillendirmiştir. Bu anlayışın etkisiyle, sendikal hareketi toplumun dirilişine, milletin ve insanlığın yeniden uyanışına, kurtuluşuna araç olarak seçmiştir. Bu kapsamda, Akif İnan’ın şiirleri ve yazıları nasıl medeniyet köklerimizden besleniyorsa, evrensel değerleri kucaklıyorsa, sendikacılığı da aynı misyon ve vizyonu taşımaktadır. Biz, Akif İnan’ın bu sendikal anlayışını bugün akademik sendikacılık, kültür sendikacılığı ve medeniyet sendikacılığı olarak tanımlıyor ve yaşatıyoruz. Bu mirasın varisleri olmaktan da onur duyuyoruz.
Bu duygularla, kökü ezele, dalları ebede uzanan bir misyonu bizlere miras bırakan, ‘benim misyonum adam yetiştirmek’ diyen Akif İnan’ı bir kez daha rahmet ve şükranla anıyoruz.