ARŞİV
Başörtü Özgürlüğüne Getirilen Eleştiriler Haksız ve Hukuksuz
Ülke TV'de yayınlanan “Ülkede Bu Gece” programına katılan Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, Ortaöğretimde başörtü yasağının kalkmasını ve önceki gün Başbakan Davutoğlu'yla yaptıkları görüşme hakkında değerlendirmelerde bulundu.
Ortaöğretimde başörtü yasağının kalkmasını "Normalleşme" olarak değerlendiren Gündoğdu, "İleri demokrasinin nimetleri hayata geçmeye devam ediyor. Yeniden büyük Türkiye yolculuğunda bir yasaktan daha kurtulduk. Bu boyutuyla baktığımızda geç kalmış, harika bir uygulama. Elbette karşı çıkanların sesinin yüksekliği, karşı çıkış gerekçelerinin haklılığını beraberinde getirmiyor. Birkaç gündür medyaya bakıyorum, 28 Şubat’la ortaöğretimde serbestinin kıyaslanması ve 28 Şubat’ta yasakçıların yaptığını bugün iktidar yapıyora getiren yaklaşım var. Bu, olaylara şaşı bakmaktır. 28 Şubat’ta birileri devlet adına, derin devletin damarlarındaki yasakçılığı başını örtemezsin diye dayatıyordu, bugün ise isteyen açar, isteyen örter, bu bireylerin tercihidir deniyor“ dedi.
ELEŞTİRİLER HAKSIZ VE HUKUKSUZ
Başörtüsü özgürlüğüne getirilen eleştirileri "haksız ve hukuksuz" bulduğunu ifade eden Gündoğdu, "Okulda öğrencilerin başını örtmesi, diğerlerine baskıdır deniyor. Bunu iddia edenler kendi çocuklarını istedikleri gibi yetiştirme hakkını kendilerinde görüyorken çocuklarını dindar ya da muhafazakar yetiştirmek isteyen ailelere bu hakkı tanımak istemiyorlar. İşte bugün sabah bir televizyonda meşhur gazetecilerden birisi program yapıyor, dinliyorum. Ben eğer bu ergenlik çağına ulaşmış, 18 yaşını doldurmuş olanlar için böyle bir serbesti gelseydi ben bunu savunurdum ama, bu 5. sınıftan, orta 1’den başlıyor, onun için ben buna karşıyım diyor sanki 18 yaşındakilere, 28 yaşındakilere, 48 yaşındakilere bu yasak varken o bu yasağa karşı çıkmış gibi. Dolayısıyla bu üstat Necip Fazıl’ın amuda kalkan birinin Türkiye’yi ters görmesi tespitinde olduğu gibi, özgürlüklere hep ters bakanların yine ortamı bulandırmaya çalıştığı bir konuyu görüyoruz. Burada bu yönetmeliğin değişmezden önceki hali neydi? Bir öğrenci imam hatip lisesinde okuyorsa başını örtebilir. Kur’an ve siyer dersine giriyorsa, seçmişse örtebilir. Bu derse özgürlük olmaz ki, bu inanç hürriyeti kapsamındadır, okulun ya da dersin sorumluluğu yoktur, bu bireyin meselesidir. Onun için geç kalmış, normalleşmeyi hızlandıran, ergenlik çağına ulaşan çocukların kendi inanç hürriyeti olarak isterlerse başını örtebileceklerini getiren, ergenlik çağına ulaşmamış olanların da velayeti anne-babasındadır, anne ve babasının karar vereceği bir konudur. Kendi çocuğuna başı açık olma serbestisi isterken ki bu serbesti var, böyle olmalı, başkasının çocuğuna başörtü serbestisi tanımamak faşizmin tortularını barındırmaktır ki bunun bir anlamı yok. Bu saatten sonra bunların bu ülkenin demokrasi yolculuğuna engel olma imkan ve ihtimali yok, bunu nereden biliyoruz? Üniversitede başörtü serbest oldu, kıyamet kopmadı. Zaten başörtülüyle başı açık arasında hiçbir sorun yoktu. Siyasette serbest oldu, Meclis’te bir sorun yok. Devlet dairelerinde serbest oldu, bir sorun yok. Darısı erkeklere sakal, kravat serbestisi gelmesine... Bazı kamu görevlileri için devam etmekte olan başörtüsü yasağı da son bulmalıdır" şeklinde konuştu.
Anne-baba'nın istediği eğitimi istediği şekilde vermekte özgür olduğunu vurgulayan Gündoğdu, "Şimdi anne-baba çocuğuna spor eğitimi, bale eğitimi, resim, müzik eğitimi gibi eğitimlerine isterse istediği yaşta başlama ve başlatma hakkına sahip, yönlendirme hakkına sahip de, çocuğunun dindar yetiştirilmesi hakkına mı sahip değil? O zaman bunu bilmeyenler mevcut Anayasanın 24. maddesine baksınlar, biraz da evrensel hukuka baksınlar” dedi.
BAŞÖRTÜSÜ İNANÇ HÜRRİYETİDİR
Ahmet Gündoğdu sözlerini şu şekilde sürdürdü: "Ben yıllar önce Belçika’da bir okulu gezmiştim, orada ilkokul 2. sınıfta sanırım Fas ya da Cezayir’den Belçika’ya yerleşmiş bir ailenin çocuğu örtülüydü. Öğretmenine sordum, bir sıkıntı var mı? Yok. Zaten öğretmeni de erkek bir öğretmendi, kravatı falan yoktu, serbest bir kıyafetle... Esasen bunu insan merkezli, birey merkezli, anne-babanın ulusal ve uluslararası hakları merkezli bakarsak, sadece toplumun diğer fertleri şunu isteme hakkına sahiptir: İnanç hürriyeti, ister reşit olan gencin kendisinin, isterse reşit olmayan çocukta anne ve babasının hakkının kullanımı genel ahlaka aykırı olmamalı, genel sağlığa ve kamu güvenliğine de.. Şimdi o çocuğu yetiştiren anne-baba evinde din eğitimi veriyor, işte beşinci sınıfta bir kız öğrenci ve bu çocuk normal hayatta başını örtüyor, namazını kılmaya çalışıyor. Dindar olmak için de istekli ve bu hayatı, orucunu tutuyor Ramazan ayında, namazını kılıyor, okula gelirken de başörtüyle geliyor, ama okula gelince başını açmak durumunda hissediyor. Biz bu çocuklara olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol, dürüst ol, birey ol, birey olmalısın diyoruz. Bu çocuğa nasıl izah edeceksiniz, yani evde anne-babasını örnek alarak, annesini, ablasını örnek alarak yaşadığı hayatta başörtü Allah’ın emridir deniyor. Elbette bu emrin farzıyetinde ergenlik çağına ulaşma var, ama ergenlik çağına ulaşıncaya kadar da bu dinin, Allah’ın Resulünün sünnetinde, Kur’an-ı Kerim’de 7 yaşından itibaren çocuklara örnek olmaya, onlara dini yaşamaları için önderlik yapmaya başlayın diye de hükümler var. Anne-baba da bu dinden öğrendiğini çocuğuyla birlikte yaşamaya başlamışsa hangi devlet, hangi gazeteci, hangi siyasetçi, hangi başka çocuğun anne ya da babası bu çocuğa müdahale etme hakkına sahiptir? Bu, özgürlüklerin başkalarının haklarıyla sınırlı olduğu gerçeğini çiğnemektir. Ben burada bir özgürlük yaklaşımı ya da çocukların pedagojisini düşünme yaklaşımı olduğunu zannetmiyorum. Kamuda başörtü özgürlüğünden dolayı, ikna odalarının varlığını devam ettirememeden dolayı, siyasette başörtü özgürlüğünden dolayı hazımsızlık yaşayıp yeterince hazım ilacı bulamayanların çocuklar üzerinden yeni bir fırsat yakalama düşüncesinde olduklarını görüyorum. Bunun bir anlamı yoktur. Böyle düşünenlerin eski bir deyimle irabda mahalli yoktur, artık çocukların, gençlerin ne giydiği değil bu çocukları bizim nasıl yetiştirdiğimiz, eğitimde, pedagojide, birey olmada, hayata hazırlıkta ne anladığına bakmamız lazım. Kendi çocuğunun başı açık olmasını nasıl önemsiyorsa bir veli farklı görüşten, ki bu saygın bir görüştür, o çocuk onundur, o çocuğun başını bir başka saikle örtmek istese bile o anne-baba ona müsaade etmeme hakkına nasıl sahipse, müsaade eden anne-babanın bu tercihine de saygı duymak, reşit olan, akıllı olan, özgürlükçüyüm diyen herkesin görevidir diye düşünüyorum. “
ÖZGÜRLÜKLER KISITLANAMAZ
Başörtüden rahatsız olanlar okullarda provokasyon arayışı içerisinde olduklarını vurgulayan Gündoğdu, "Başörtüden rahatsız olanlar peçeyle, çarşafla provoke etmek için okullara gelirlerse, bundan sonra şaşırmamak lazım. Bu tarz örneklerle yola çıkıp da toplumun genelinin, kahir ekseriyetin ya da bu özgürlükten yararlanmak isteyenlerin hakkını kısıtlama hakkı da kimseye verilmiş değil. Yanlışın olduğu yerde bu yanlışı düzeltmek için yanlış ve yanlışı yapan kişi üzerinden konuşalım. Ama bunun kötüye kullanılma ihtimali var diye özgürlüğün önünü kesme gibi bir yaklaşım söz konusu olmaz. Onun için toplumun düne göre ileri demokrasinin nimetlerinden daha çok yararlanma yolculuğunda bir yasaktan daha kurtulduğu, okula gittiğinde din kültürü dersine giriyor öğrenci, din kültürü öğretmenine soru soruyor, başörtünün hükmü nedir? Öğretmen de diyor ki; Nur Suresinin 31. Ayetinde bunu Cenabı Hakk emretmiştir diyor. Çocuk, peki Hocam emrettiyse benim başımı örtmeme niye engel oluyorsunuz dediğinde öğretmen, müdür, devlet ne diyecek? Artık bunları konuşuyor olmamak lazım” dedi.
YANLIŞLAR SON BULUR
Dış görünüme bakarak insanları değerlendirmemek gerektiğini vurgulayan Gündoğdu, “ Herkesin yaptığı işte, öğrenci, veli, öğretmen, idareci, siyasetçi bunu nasıl yapıyor, birikimi nedir, geleceğe nasıl hazırlanıyor, bu ülkeye nasıl bir katma değer üretiyor diye buna bakmak lazım. Ben birkaç yıl sonra bunun da konuşuluyor olmayacağını düşünüyorum. İlkokul 5 ya da 1, lise son, birinde genç kendi örtünüyor, diğerinde de çocuk istiyor, anne-baba da bu isteğine saygı duyup ve böyle olmasını istiyorsa kime ne, kimin haddine buna karışmak? “ diye konuştu.
Ortaöğretimde başörtüsünü yasaklayan bir hüküm olmadığını hatırlatan Gündoğdu, “Esasen ortaöğretimde başörtüsünü yasaklayan bir hüküm zaten söz konusu değildi. Ama bu iktidarın bir önceki Bakanı Sayın Dinçer zamanıydı sanırım, iyi niyetle bu zihinlerdeki yasaktan hiç değilse Kur’an ve siyer derslerine giren ve imam hatibe gidenlerin, istiyorlarsa imam hatip liselerine gidenler ve Kur’an ve siyer dersine girenler başını örtebilir hükmü getirilmişti. Mefhumu muhalifinden ticaret lisesinde ise matematik dersine giriyorsa örtünemez yaklaşımı da çıkmıştı. Ben o yanlışlığın ortadan kaldırılacağını, 28 Şubat’taki dayatmanın, bir benzeri herkes başını örtecek şeklinde bir baskının asla gelmeyeceğini biliyorum. İsteyenler örtebilir, istemeyenler örtmez, bundan daha doğal bir şey de olmaz, demokrasi de böyle bir şey zaten“ şeklinde konuştu.
BAŞBAKANA SUNULAN TALEPLER
Başbakan Davutoğlu ziyaretinde hangi konuların gündeme geldiğini de açıklayan Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, ziyarette dile getirilen konuları şöyle özetledi: “Sözleşmede karar altına aldığımız bazı bakanlıkların merkez teşkilatlarındaki servis konusunun Maliye Bakanlığı, TÜİK gibi hayata geçmesi. Disiplin cezalarının affı konusu. Emekli ikramiyesinde 30 yıllık süre sınırının kaldırılması, fazla mesai ücretine yönelik mağduriyetlerin giderilmesi, yüzde 10 sınırlamanın kaldırılması. 4C’nin hiç değilse 4B’li yapılması. Şu an torba kanunda çıkan iş güvencesi geldi ama, böyle kalacaksa TÜİK’in buna dahil edilmesi. 2005’ten sonra göreve başlayanlara bir derece verilmesi. Yüksek öğrenim mezunu işçilerin, yani memuriyet işi yapan doktor, mühendis, avukat, mimar, muhasebeci gibi, bu arkadaşların memur kadrosuna geçirilmesi. Yardımcı hizmetler sınıfına ek gösterge verilmesi. İşçilikte geçen sürelerin tamamının kazanılmış hak aylığına sayılması. Doğumda analık izninin 16 haftaya çıkarılması. Kadroya geçirilen sözleşmeli personele getirilen 5 yıl nakil yasağının eş ve sağlık özrü boyutuyla değerlendirilmesi, delinmesi. Emekli kamu görevlilerine aile yardımı verilmesi. Öğretim elemanlarına maaş zammının yapılması; profesörün genel müdüre, doçentin genel müdür yardımcısına, yardımcı doçentin daire başkanına, uzmanın asistana, uzman yardımcısının okutmana, sağlık çalışanlarının yıpranma payı sözünü almıştık, akademik zammın da şimdiki, Başbakanımızdan aldık. Daha önce hem bu yeni Başbakanımızın, hem eski Başbakanımızın sözü vardı, bunların hayata geçmesi yıpranma payı dair... Kamu görevlilerine yönelik lisans tamamlama programlarının açılması. YÖK ve üniversitelerin artık bilimin merkezi olmasını istiyoruz. Diyanet’te rotasyonun eksik gördüğümüz yanlarını ilettik. Engelli kardeşlerimize hac ve umreye gitmek istediklerinde yüzde 50 indirim sağlanmasını da talep ettik. Gençlik, eğitim sistemi, öğretmen alımı, alınan 40 bin öğretmen elbette önemli, 10 bin de önce alınmıştı, ama hala boş geçen derslerimiz var. Öğretmenliğin ihtisas mesleği olarak görülmesi ve artık ihtisas mesleğinin gereği 3600 gösterge, maaşlar, ek ders ücretlerinin yetersizliği ve en önemlilerinden bir tanesi; kalkınmada öncelikli bölgede görev yapan öğretmenlere kalkınmada öncelikli yöre tazminatının getirilmesi. Tüm bunları Sayın Başbakana ilettik. Olumlu bir görüşme gerçekleştirdik. Görüşmemiz yaklaşık 1.5 saat sürdü ve taleplerimizin takipçisi olacağız. Çalışma Bakanımız Sayın Faruk Çelik ile zaten bu dile getirdiğimiz konuların en az yüzde 90’ında uzlaşmıştık, onunla birlikte de takibini yapacağız. Akademik zam ve sağlıkta yıpranma konusu, bunların içerisinde öncelikli ele alınacak konulardan olduğunu bugün de gördük, teşekkür ediyorum Sayın Başbakana duyarlılığı için. Bu yüzde 100 uzlaştık dediğimiz konuları da bir kez daha onlar kendi birimleriyle değerlendirecekler. Bunların zaten bir kısmına işte 2005 yılından sonra göreve başlayanlara bir derece verilmesi kimsenin karşı çıkabileceği bir olay değil, 2005’e kadar görev yapan herkese bu verilmiş, bu arkadaşlarımız alacaklı. 30 yıl çalışan memur, 30 yıl sorun yok, ama 36 yıl çalışmışsa devlet onun emekli maaşını ve emekli ikramiyesini hesaplamada son 6 yılını dikkate almıyor, bu sosyal devlet ilkesine aykırı. Üniversiteli işçiler kadro olmadığı için büyük çoğunluğu belediyelerde işçi kadrosunda istihdam edilmişler, ama onlar memuriyet yapıyorlar zaten, devlete bir yük de getirmiyorlar. Disiplin affı, 2005’te en son yapılmıştı, bunun da artık çözüm sürecinin başarıya ulaştığı bir noktada ele alınmaması çok sağlıklı değil. Dolayısıyla taleplerimiz ve bunları dayandırdığımız gerekçeler, sosyal devletin bunları hayata geçirmesini gerektiriyor. İnşallah bu arkadaşlarımızı memnun edecek boyutta bunların hayata geçmesini takip eder, öncülük ederiz.”
ÖĞRETMENSİZ SINIF KALMASIN
Öğretmen atamaları konusunda ise Gündoğdu, "Şubat’ta 10 bin alındı, şimdi 40 bin alındı, 50 bin. İşte Urfa’ya 5 bin öğretmen gitti diye konuşuyoruz, ama Urfa’da halen en az 5 bin öğretmene ihtiyaç var. Bir tarafta okula başlayan çocuklarımızın sayısı arttı, bir tarafta Urfa’da bu sene 4 bin derslik hizmete girdi. Yani iktidarın derslik açığını gidermek için ortaya koyduğu mükemmel gayret, öğretmen açığını da artıran bir şey. O zaman nereden baksanız şu anda en az 60-70 bin vekil, ücretli öğretmen istihdam edilecek. Eğitim bu ülkenin artık -demokratikleşmede belli bir noktaya geldiğimize göre- en önemli meselesi. Yetişmiş yüzbinlerce gencimiz var, her gün binlercesi arıyor, e-mail atıyor, mesaj atıyor, yüksek puanlar da almışlar, öğretmen bekleyen milyonlarca çocuğumuz var, artık bu buluşmayı yapmak lazım. Efendim, ücretli öğretmen olup da ders boş geçmiyor; hayır, bu maliyeti çok yüksek. Oraya derse giren arkadaşım bari aç kalmayayım, eve bir ekmek gitsin diye ona razı olmak durumunda. Onu davet eden idareci arkadaşım da bari ders boş geçmesin diyor. Eğitim bari’lere bırakılacak bir konu değil. Dersi boş geçen her çocuğun gelecek açısından bu ülkeye olumsuz faturası var. Eğer biz bunlara değerler eğitimini, demokratikleşmeyi, birey eğitimini gündeme getirip bütün çocuklarımıza eğitimde fırsat eşitliğini sağlamazsak, ya cahil kalmış çocuklarımız, ya istihdam edemediğimiz öğretmen gençlerimiz ya da uyuşturucu müptelası olmuş, belasına yakalanmış yavrularımızla karşılaşırız. Her üçü de ağır bir bedel. Onun için ben sizin aracılığınızla buradan Sayın Başbakanımıza ilgisi için teşekkür ediyorum, yeniden sesleniyorum. Sayın Cumhurbaşkanımıza, Sayın Milli Eğitim Bakanımıza, tüm yetkililere; artık bugünden sonra en önemli işimiz, öğretmensiz sınıf bırakmamak ve bütün öğretmenleri de kadrolu istihdam ederek öğretmenliğini sağlamak olmalıdır. Teyemmüm hükmündeki geçici istihdam biçimleriyle kaliteli eğitim asla verilemez" diye konuştu.
HABERİN VİDEOSU
[su_video url="http://www.memursen.org.tr/dosyalar/25092014ulke.flv" poster="http://www.memursen.org.tr/rumem/uploads/2014/09/25092014-10.jpg" title="Başörtü Özgürlüğüne Getirilen Eleştiriler Haksız ve Hukuksuz" height="400"]