KONFEDERASYON HABERLERİ

"Bir İnsanı Kurtaran, Bütün İnsanlığı Kurtarmış Gibidir" Anlayışını Benimsiyoruz
Sağlık-Sen tarafından düzenlenen programda konuşan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın “Küresel düzlemde sağlık alanında yaşanan temel problem, bağışıklık sistemi zayıflayan insanlıktır. Bunun bedelini tüm insanlık ödüyor. Sağlıkta milli ve yerlilik, ilaç ve medikal ürünlerin yerli üretimini sağlamak değil bilakis değer ve ahlâkı merkeze alan bir yaklaşım ve sistemin üretilmesi olarak anlaşılmalı. Zira bizim geleneğimizde bir insanı kurtaran bütün insanlığı kurtarmış gibidir. Biz bu müktesebata sahibiz. Bizim medeniyetimizde vahşi kapitalizmin değeri kâra tahvil eden yaklaşımının izi bile yoktur" dedi.
Sağlık Bakanlığı ile Memur-Sen'e bağlı Sağlık-Sen Stratejik Araştırmalar Merkezi Enstitüsü (SASAM) tarafından 4'ncü Halk Sağlığı Günleri Sempozyumu, "Sağlıkta Millileşme ve Yerlileşme" temasıyla Ankara'da başladı. 2 gün sürecek sempozyumun açış programında konuşan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, "Bir insanı kurtaran bütün insanlığı kurtarmış gibidir" anlayışına sahip olduklarını belirterek, sağlığın önemine vurgu yaptı.
Programa Genel Başkan Ali Yalçın'ın yanı sıra, Genel Başkan Vekili ve Sağlık-Sen Genel Başkanı Metin Memiş, SASAM Sağlık Politikaları Direktörü Prof. Dr. M. Necmi İlhan, Sağlık Bakanlığı Sağlığın Geliştirilmesi Genel Müdürü İbrahim Barbaros Akçakaya, Dünya Sağlık Örgütü Türkiye Temsilcisi Pavel Ursu , TBMM Aile, Sağlık, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi, Ak Parti Kayseri Milletvekili İsmail Tamer, Sağlık Bakanlığı Bakan Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci, Sağlık Bakanlığı Bürokratları, akademisyenler, doktor ve diğer sağlık çalışanları ile çok sayıda davetli iştirak etti. Sempozyum 2 gün sürecek ve toplamda 5 oturum gerçekleştirilerek, "Sağlıkta millileşme ve yerlileşme" teması işlenecek.
Halkın Sağlığını Bozan Şey, Bilimin Eksikliği Değil, Bizzat Bilimin ve Teknolojinin Değer ve Ahlak Eksikliğidir
Teknolojinin getirdiği sağlık imkânlarının yanında teknolojinin neden olduğu hastalıkların da olduğunu belirten Yalçın, "Hayatımıza giren ve halk sağlığını tehdit eden GDO’lu gıdalar, işlenmiş ürünler, alerjenler, kimyasalların neden olduğu obezite, bağımlıklar, kronik hastalıklar. Bilim ve teknolojideki ilerlemeler insanı öğüten birer mekanizmaya dönmüş durumda. Bu sorunları, modern yaşamın getirdiği nimetlerin külfetleri olarak görmek fazla iyi niyetli bir yaklaşım olsa gerek. Aslında mesele, küresel ölçekte yaşamımızı kuşatan ve dönüştüren bir zihniyet meselesidir. Neoliberal sistemin sağlığa yansımasını, neo-liberalizmin zihni ve kültürel kodlarından azade düşünemeyiz. Sağlık sektörü, pozitivist bilimin 'doğaya işkence ederek sırlarını elde etme' mantığının yan etkilerini taşıyor. Sağlığımızı bozan ile sağlığımızı teslim ettiğimiz sistem esasen aynı kaynağın ürünleri. Bu bağlamda ilaç sanayisinin, en yüksek kâr marjı için insani değerleri ifsad etmesi tesadüf değil. O halde halkın sağlığını bozan şey, bilimin fennin eksikliği değil, bizzat bilimin ve teknolojinin değer ve ahlak eksikliğidir" ifadelerini kullandı.“Bir İnsanı Kurtaran Bütün İnsanlığı Kurtarmış Gibidir" Anlayışına Sahibiz
Küresel düzlemde sağlık alanında yaşanan temel problemi, “Bağışıklık sistemi zayıflayan insanlık” olarak tanımlayan Yalçın, bunun bedelinin tüm insanlık tarafından ödendiğini belirterek, "Sağlıkta milli ve yerlilik, ilaç ve medikal ürünlerin yerli üretimini sağlamak değil bilakis değer ve ahlakı merkeze alan bir yaklaşım ve sistemin üretilmesi olarak anlaşılmalı. Zira bizim geleneğimizde 'Bir İnsanı Kurtaran Bütün İnsanlığı Kurtarmış Gibidir.' Biz bu müktesebata sahibiz. İslam medeniyeti, insanı doğanın efendisi değil bir paçası olarak görür. Kendi canını bile bir emanet kabul eder. Bizim medeniyetimizde vahşi kapitalizmin değeri kâra tahvil eden yaklaşımının izi bile yoktur" diye konuştu.
Sağlık Eğitimi Endoktrine Ediliyor, Akademi Araçsallaştırılıyor
Sağlık kavramının artık sadece sıhhati tanımlamak için kullanılmadığına dikkat çeken Yalçın, küresel sağlık piyasasının toplumları küresel ölçekte sosyal ve ekonomik olarak da dizayn ettiğini anlattı. Ahlaki değerlerden uzak kapitalist bir piyasa ağının üretildiğini sözlerine ekleyen Yalçın sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu ağı kontrol edenler despotik bir tarzda ülkelere sağlık politikası dayatıyor. Sağlığı emtialaştıran bu evrende, hasta müşteriye, tedavi ticarete dönüşüyor. Bugün sağlıklı insan tanımı bile endüstrinin konusu olmuş durumda. Bu amaçla sağlık eğitimi endoktrine ediliyor. Akademi araçsallaştırılıyor. Amerika’da normal tansiyon aralığı 12-8’den 11-7’ye düşürüldü. Bu aralıktaki her oynamanın, sağlık piyasasına milyar dolarlar kazandırdığı gerçeğini hem görmemiz hem de bu gerçekle yüzleşmemiz gerekiyor. Beden kitle endeksini 18-24 arası olarak tanımladığınızda bu endeksi tutturmak için yine milyarlarca dolarlık bir piyasa üretilmiş oluyor. 14 yaşında beden kitle endeksini hesaplayıp 2 kg fazlası var diye anoreksiyanın pençesine düşmüş gençler, artık hem Türkiye’nin hem de dünyanın gerçeği maalesef. Öte yandan ülkemizin çocuk obezitesinde dünya şampiyonluğuna doğru ilerlediği uyarıları da halk sağlığı meselesinin sebepleri itibariyle en ciddi konularından olsa gerek. Bu döngüyü ancak, medeniyet müktesebatımızdan kalkarak “insana fayda” ve “ahlak” merkezli yeni bir paradigma üretmekle aşabiliriz. Bu bağlamda henüz istenilen seviyede olmasa da sağlıkta son yıllarda ciddi bir zihniyet dönüşümü yaşandığını da teslim etmemiz gerekir."AR-GE Çalışmalarına, Yerli Yazılım ve Donanım Üretimi İçin Kaynak Yaratmamız Gerekiyor
"Yerelin küreselleşmeyle tahrip edildiği bir zeminde, son yıllarda gerçekleşen zihniyet dönüşümünü memnuniyetle karşılıyoruz" diyen Yalçın, "Modern ve geleneksel tıbbın birbirinin zıddı olarak görüldüğü anlayış terk edildi. Artık 'tamamlayıcı tıp' kavramı ile gelenek ve gelecek arasında önemli bir köprü kuruldu. Bu dönüşümü, geçmişi yüceltmek olarak değil geleceğe dair birikim aktarımını sağlamak olarak görüyoruz. Farklı bir konu üzerinden konumuzla ilgili bir hususun altını çizmek istiyorum. Tarih boyunca savaşların sayısı, barışın ise süresi uzundur. Buna rağmen, savunma sanayinde dışa bağımlılık keskin bir sorun olarak kabul edilirken sağlık alanında bu kadar keskin bir tespit ne yazık ki gecikerek yapılabildi. Oysa, sağlıkta dışa bağımlılık, savunmada dışa bağımlılıktan daha büyük sorun. Zira, hastalıktan ölenlerin sayısı, savaşta ölenlerin sayısından fazladır. Kendi sağlık paradigmamızı üretmemiz kilit kavram, ancak bunu ekonomik olarak değil insan sağlığı ve ahlaki yararları bakımından vurguluyorum. Çünkü biz farklıyız. Mesela Batı paradigmasında bir silahta yüksek isabet oranı satış değerini artırmak içinken, bizim medeniyetimizde masum insanları korumak içindir. Elbette, 4. Endüstri devrimi ile konvansiyonel ilaç üretiminden bio-teknoloji ilaç üretimine geçişte ciddi yatırımlar yapılırken bizim bunun gerisinde durmamız mümkün değil. Dijital teşhis araçları, giyilebilir teknolojinin, mobil sağlık uygulamalarının gündelik hayatın bir parçası olacağı öngörülürken bizim daha çok AR-GE çalışmalarına, yerli yazılım ve donanım üretimi için kaynak yaratmamız gerekiyor" diye konuştu.
Milli Paradigma Diyoruz
Bilginin üretimi kadar yönetimi ve güvenliğinin de önemli olduğunun altını çizen Yalçın, ülke vatandaşlarının sağlık verilerinin korunmasının da dijitalleşen çağın önemli gerekliliklerinden olduğunu söyleyerek, "Bu mesele gelecek simülasyonlarında en çok tedirginlik üreten unsurdur. Tütün bağımlılığı ile mücadele halk sağlığında oldukça önemli bir mesele ve bugün ki oturumlardan birinin de konusu. Bugün kamu spotları kampanyalar ve eğitimlerle ortadan kaldırılması hedeflenen tütün bağımlılığı, 50’li 60’lı yıllarda 'doktorunuzun en çok tavsiye ettiği sigara bu’ diyerek reklamlarla azdırılıyordu. Ancak, sigaraya bağlı hastalıklar gelişmiş ülkelerin sosyal güvenlik sistemleri üzerinde ciddi bir mali yük olmaya başladığı an işler değişti. Burada da temel saikin insan sağlığı değil ekonomik külfet olduğunu görüyoruz. İşte bu yüzden milli paradigma diyoruz" ifadelerini kullandı.
İlaç sanayinin insanlığa büyük hizmetler verecek gelişmeler yaşarken diğer tarafta bu sanayinin oluşturduğu piyasa ve piyasa kurallarının insanlığı tehdit ettiğini kaydeden Yalçın, devasa piyasanın şüphe ürettiğini, bu şüpheyle de ailelerin çocuklarını aşılamayı reddetmesine kadar giden bir olumsuz sonuçlar silsilesi ürettiğini söyledi. Bu anlamda toplumun şüphe ve korkularının ortadan kaldırılmasının gerekliliğine atıf yapan Yalçın, bunun da sağlıkta millileşme ve yerlileşmenin öneminin büyük olduğuna dikkati çekti.
Yalçın sözlerini şu şekilde sürdürdü: "Fakat her ikisinde de istenilen düzeye gelmenin ön koşullarından biri hiç kuşkusuz; sağlık çalışanlarını korumak ve sağlık çalışanlarının haklarını artırmaktır. Hayatımızın 'en kötü anlarında' bizlere hizmet vermeye çalışan sağlık çalışanlarının, çoğu zaman şiddete maruz kaldıklarını görüyoruz. Yakın zamanda maalesef bir hekimimizi daha şiddete kurban verdik. Bunun acısını yaşıyoruz. Ve bu olayların tekrar yaşanmamasını temenni ediyoruz. Canından olma pahasına can kurtarmaya azmeden fedakâr sağlık çalışanlarının daha güvenli çalışma ortamlarına sahip olmaları hem insani zorunluluk hem de idari bir yükümlülük."Ali Yalçın, sağlık çalışanlarının haklarının iyileştirme çabasına ilişkin de şu önerileri sıraladı:
"Halk sağlığında şartları iyileştirme çabasına, sağlık çalışanlarının haklarını iyileştirme çabası da eşlik etmeli. Bu anlamda, sağlık çalışanlarına yıpranma tazminatıyla bir adım atıldı. Fakat, Cumhurbaşkanımızın verdiği söz biraz kesintiye uğratıldı. Gelin, yıpranma tazminatında Cumhurbaşkanımızın sözünü yerine getirelim ve yıpranmada 6 yıla 1 yılı, 5 yıla 1 yılı indirelim, geçmişe doğru işletelim ve kapsamı genişletelim. Diğer taraftan, Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde bizzat Cumhurbaşkanı tarafından deklare edilen 3600 ek gösterge vaadi var. Bu vaadin muhataplarından biri de hemşirelerimiz. Bu noktada öğretmenler, din görevlileri, polisler ve bazı yönetim kadrolarına yönelik 3600 ek gösterge konusunda çalışmalar hızlandırılmalı. Sağlık çalışanları dahil olmak üzere 3600 ek göstergeden yararlananların kapsamı da daha fazla kamu görevlisini mutlu edecek şekilde artırılmalı. Halk sağlığında şartlı, sağlık personeli noktasında hakları iyileştirelim, yerli ve milli sağlık sistemi konusunda dünyaya örnek olacak nitelikte küresel değil evrensel bir paradigmayı hızla üretelim. Sözlerime son verirken, halk sağlığı konusunda sorumluluk sadece Sağlık Bakanlığında değil diğer Bakanlıkların da bu konuda sorumluluk alması gerek. Sağlıklı Beslenme konusunda MEB’in, Sağlıklı gıda konusunda Tarım Bakanlığının, Sağlıklı çevre ve yaşanabilir şehirler noktasında Çevre ve Şehircilik Bakanlığının, Gıdanın sağlıklı koşullarda üretimi noktasında yerel yönetimlerin ve İçişleri Bakanlığının, Sağlığın korunmasının kul hakkı gerçeği üzerinden Diyanet işleri Başkanlığı’nın ve Farklı başlıklar üzerinden hemen bütün Bakanlıkların, kurumların sorumluluğu var. Biz de Memur-Sen olarak kamunun bütününde örgütlenmiş ve hizmet kollarının bütününde yetkili sendikaları olan bir sivil toplum örgütü olarak Sağlık-Sen’in öncülüğünde bu konularda yapılacak her çalışmayı “Halka Hizmet HAKK’a hizmettir” kapsamında değerlendireceğimiz ve öncelik vereceğimizi deklare ediyoruz."Memiş: Millileşme Projesi, Erdemli Bir Gücün Doğuşudur
Programın açılışında konuşan Sağlık-Sen Genel Başkanı ve Memur-Sen Genel Başkan Vekili Metin Memiş, Halk Sağlığı Günleri’ni her yıl farklı bir tema ile ele aldıklarımı, bu yılki programın da ülkemizin başlattığı yerlileşme ve millileşme hamlesine destek amacıyla ‘Sağlıkta Millileşme ve Yerlileşme’ başlığı altında düzenlendiğini kaydetti.
Millilik ve yerlilik hedeflerinin, Türkiye’nin dışa bağımlılığını azaltarak maddi gücünü tahkim etme arayışından çok daha öte değeri olduğuna inandığını söyleyen Memiş, sağlıkta ve hayatın bütün alanlarında üretimin millileşmesini, insan merkezli medeniyet anlayışlarının bu kadim topraklarda yeniden şahlanışı olarak değerlendirdiğini kaydetti.
Sağlıkta sessiz bir devrim gerçekleştiren Türkiye’nin, sadece ülkemizde değil, dost ve kardeş pek çok ülkeye götürdüğü sağlık hizmetleriyle de küresel vizyonunu, insanlık davasını ortaya koyduğunu belirten Memiş, “Sağlığı koruma ve geliştirme politikalarında, tıbbi bilgi ve teknolojik gelişimde, Türkiye’nin liderlik hedeflerini de, insanlığı ve küresel sağlığı tröstlerin insafından kurtaracak erdemli bir gücün doğuşu olarak görüyor ve önemsiyoruz” dedi.TAMER: ŞİDDET, TOPLUMSAL SORUN
TBMM Aile, Sağlık, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu Üyesi, Ak Parti Kayseri Milletvekili İsmail Tamer ise,sağlık hizmetlerinde 2002 yılının bir milat olduğunu söyledi. Sağlık hizmetlerinin sunulmasında bir devrim yaşandığını belirten Tamer, “Sağlık hizmetlerinde uluslararası kabul görmüş iki ölçü vardır. Anne ve bebek ölümleri. Türkiye’de bebek ölümleri binde 34’lerde iken, bugün binde 7’lere kadar inmiştir. Anne ölümleri ise yüz binde 64 iken bugün yüz binde 16’lara indi. Bir yatakta iki hasta bakılan günlerden, şehir hastanelerine geçiş yapmış bulunuyoruz. Nitelikli yatak oranları yüzde 50’nin üzerine çıktı. Bizim amacımız 2023 vizyonu olarak ifade ettiğimiz hedefler arasında Türkiye’de nitelikli yatak oranını yüzde 100 seviyesine getirmektir” şeklinde konuştu. BİRİNCİ: Millilik İle Yerlilik De Ayrılmalı
Programda bir selamlama konuşması yapan Sağlık Bakan Yardımcısı Dr. Şuayip Birinci, sempozyumda yaptığı konuşmada, sağlıkta dönüşümde Türkiye'nin 10 yılda dünyanın hiçbir ülkesinin başaramadığı bir noktaya geldiğini belirterek, anne ve bebek ölüm oranlarındaki düşüşün bunun en önemli gösterdiği olduğunu vurguladı.
Sağlıktaki dönüşüm sürecinde hiçbir ülkenin model alınmadığını ifade eden Birinci, "Sağlıkta bir milli politika izlenmiş, milli bir davranış gerçekleştirilmiştir." ifadesini kullandı.
Bakan Yardımcısı Birinci, İstanbul'da yönetecilik yaptığı dönemde Çin Sağlık Bakanlığı temsilcileriyle bir görüşme yaptığını anımsatarak, "Çinliler sağlıktaki çalışmaları yerinde incelediklerinde bize, 'Çinliler gibi para harcayıp, Avrupalılar gibi sağlık hizmeti veriyorsunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz. Onun için buradayız' dediler. Gerçekten çok şaşırdık. Bu süreçte, sağlık emekçilerinin büyük katkısı oldu. Herkes çalışma hastalığına yakalandı. Biz toplumun birçok hastalığına odaklandık ama hiçbir çalışanımızın çalışma hastalığını tedavi etmeye kalkmadık. Bu süreçte, bizi başarılı kılan en büyük etkenlerden birisi de buydu." diye konuştu.
Sempozyum daha sonra oturumlarla devam etti.