KONFEDERASYON HABERLERİ
Bu Yola Birlikte Çıktık, Kadın Erkek Demeden Birlikte Yürüyeceğiz
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, çıktıkları yolun uzun, çetin ve meşakkatli ama bir o kadar da zorunlu, huzurlu ve hayırlı olduğunu ifade ederek, “Bu yola birlikte çıktık, kadın erkek demeden birlikte yürüyeceğiz. Kat edilecek mesafeler, elde edilecek kazanımlar, el uzatılacak mazlumlar ve mağdurlar, sesimizin ve sözümüzün ulaştırılacağı ülkeler, kıtalar bizleri bekliyor” dedi
Kızılcahamam’da gerçekleştirilen Kadın Komisyonları 5. Türkiye Buluşması programının açılışında konuşan Ali Yalçın, kadınların iş gücüne katılımlarının düşük olmasının veya işi bırakmak zorunda kalmalarının en önemli nedenlerinden birinin çocuk ve yaşlı bakım hizmetlerindeki yetersizlik olduğunu belirterek, “Bu konuda sendika olarak özellikle çalışan kadınların kolay ulaşacağı, ücretsiz işyeri ve mahalle kreşlerinin açılmasını veya kreş yardımı yapılmasını talep ediyoruz. Kadınların yaşadığı bir başka sorun ise yönetim ve karar alma mekanizmalarında yeterince yer alamamasıdır. Bu konuda da gerekli kolaylaştırmaların yapılması için gayret ediyoruz. İşçiler ‘Ebeveynler için yarı zamanlı çalışma hakkı’ndan, çıkarılan yönetmelikle 2016’dan beri istifade edebiliyorken, kamu görevlileri, ilgili yönetmelik hâlâ çıkarılmadığı için henüz bu haktan faydalanamıyorlar. Bu bağlamda memurlar için de alt mevzuat hükmü bir an önce çıkarılmalıdır. Biz, ‘esnek istihdama’ karşıyız ama aile kurumu için gerekli durumlarda ‘esnek mesai’ uygulamasına karşı değiliz, bilakis bunu gerekli görüyoruz. Aileyi olumsuz etkileyen, çok önemli bir sorun da 4/B, yani sözleşmeli istihdamla ilgilidir. Aileyi bölen bu uygulamadan derhal vazgeçilerek kadrolu istihdama geçilmelidir. Yol uzun, çetin ve meşakkatli ama bir o kadar da zorunlu, huzurlu ve hayırlıdır. Bu yola birlikte çıktık, kadın erkek demeden birlikte yürüyeceğiz. Kat edilecek mesafeler, elde edilecek kazanımlar, el uzatılacak mazlumlar ve mağdurlar, sesimizin ve sözümüzün ulaştırılacağı ülkeler, kıtalar bizleri bekliyor.” ifadelerini kullandı.
“Hak verilmez alınır” dediniz
Kadınların, 28 Şubat’ta çalışma hayatının dışına itildiğinde, ‘Hak verilmez alınır’ diyerek sahaya indiğini, onurlu bir mücadele verdiğini vurgulayan Yalçın, “'Tarih kendiliğinden değişmez' diyerek, tarihi değiştirecek sonuçlar üreten, feminizme değil aileye, kadını dışlayan hurafelere değil sahih değerlere sarılan, vazgeçerek değil cehdederek tarihe yön veren, ikna odalarında gasbedilen hayalleri ve çalınan geleceği azimle yeniden kuran, direnişin, inancın ve özgürlüğün sembolleri olarak yılmayan, yıkılmayan, sivil itaatsizlik eylemleriyle ‘kamusal alan yalanı’na dur diyen, bin yıl sürmesi planlanan zulüm çarkını darmadağın eden, katsayı adaletsizliğinin, başörtüsü yasağının, kesintisiz sekiz yıllık eğitim garabetinin sonlandırılmasında, Millî Güvenlik Dersi’nin müfredattan çıkarılmasında emeği, alın teri, akıl teri bulunan bir teşkilat olduklarını kaydederek, “Hayır yarışında Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Kadınlar Komisyonları Başkanlığı’nı devralan yeni başkan Sıdıka Aydın’ı ve komisyon üyelerini tebrik ediyor, görevlerinde başarılar diliyorum. Görevi devreden Melek Altunel’e ve komisyon üyelerine de bugüne kadar yaptıkları çalışmalardan dolayı teşekkür ediyorum. Bugün 450 bine varan üye sayımızın 185 bini kadın. Bu çok büyük bir sayı ama yeterli değil. Bu sayıyı erkek üyelerin sayısına ulaştırmak için kat edilmesi gereken önemli bir mesafe var. Sadece Türkiye’nin değil, bütün dünya mazlumlarının umudu olan bir teşkilatın ‘bu kadar üye bize yeter’ demesini kimse beklemesin” şeklinde konuştu.
İnsanlığa ve tarihe karşı verilmiş sözümüz, üstlenilmiş sorumluluğumuz var
Emperyalizmin, kapitalizmin, sömürünün insanlığın kanını emdiği bir zamanda, kamu görevlilerinin çözüm için kendilerini işaret ettiği bir zeminde, durmadan, dinlenmeden, gevşemeden sendikal yolculuklarını sürdüreceklerini vurgulayan Yalçın konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Yeni ufuklardan yeni umutlara yürüyüşümüze yeni refikler katmak, tarihsel sorumluluğumuzun bir gereğidir. Ancak azamet, cesamet, heybet bu sorumluluğu yerine getirmeye yetmez! Azamete bilgi, cesamete bilgelik, heybete hikmet, niceliğe nitelik gerek. Bu nedenle, eğitim çalışmaları çok önemli, diyoruz. Bu dönem, eğitime çok daha fazla zaman ayıracağız, daha fazla imkân sağlayacağız. Üyesinden daha az donanımlı bir yönetici, üyenin ne saygınlığını kazanabilir ne de onu doğru yönlendirebilir. O nedenle bu teşkilatta kim hangi sıfatla yer alırsa alsın, birinci gündemi eğitim, donanım ve müktesebattır. Kariyer planlaması değil, müktesebat planlaması yapar. Çünkü müktesebat, medeniyetimizden tevarüs ettiğimiz kadim bir hazinedir. Dünü anlamanın, bugünü değerli kılmanın, muhteşem bir yarını kurmanın yolu bu hazineye sahip çıkmaktan geçiyor. Zihni formasyonumuzu, medeniyet tasavvurumuzu ihya ve inşanın yolu budur. Unutmayalım ki, Biz Eğitim-Bir-Sen’iz ve Eğitim-Bir-Sen bir şair, bir münevver, bir mütefekkir tarafından kuruldu. Felsefemizi ve sendikal tarihimizi bilmek, teşkilat kültürü edinmek, sendikal mevzuatı, işleyişi özümsemek, kadın üzerine kurulmuş ideolojileri anlayıp öğrenmek… Evet, bunlar ve daha fazlası yapacağımız bu eğitimlerden beklentimiz. Çünkü bizim bu ülkeye, millete, ümmete, insanlığa ve tarihe karşı verilmiş sözümüz, üstlenilmiş sorumluluğumuz var. Bu yüzden omuzlarınızda bu tarihi sorumluluk, elinizde kalem ve defter, Aliya’nın ifadesiyle, gökyüzünün öğrencisi, yeryüzünün öğretmeni olmaya adaysınız. Burada vereceğimiz eğitimlerin talebesi olmadan; şube ve temsilciliklerinin öğretmeni olmak mümkün değil! Medeniyetimizden süzülen bilinç ve idrakle, emeğin bu tarihî yürüyüşüne katılan, zorlu mücadelenin talibi, medeniyetimizin talebesi olan siz bütün kardeşlerimi bu vesileyle bir kez daha yürekten selamlıyorum. Sizler, feminizmin ve eş cinselliğin cinsiyetsizleştirme politikaları nedeniyle, insanlığın büyük bir yıkımla karşı karşıya olduğu bir vasatta çok önemli bir vazife icra ediyorsunuz. Kadın-erkek gerçekliğini yok sayan cinsiyetsizleştirme politikaları insana ve aileye saldırıyor. Bu saldırıya karşı koyabilmek için örgütlü güce, bilgi, bilinç ve donamıma ihtiyaç var. Evet, bu tam da bizim işimiz. Türkiye’nin entelektüel birikimi olan Eğitim-Bir-Sen’in işi. Bu, sizlerin işi.”
Bütün kötücül tablolara rağmen biz umuduz
Suriyeli mahpus kadın ve çocuklar için tarihî bir yürüyüşe imza attıklarını dile getiren Yalçın, “Geçen yıl da ‘vicdan konvoyu’na 81 ilden katılım sağladık. İşte bakın, bir yanımızda Suriye, bir yanımızda Doğu Türkistan, bir tarafta Mısır, Yemen, diğer tarafta Keşmir, Filistin, Arakan… İslam coğrafyasının her yeri savaş, açlık ve insanlık dışı tablolarla yara bere içinde. İşte bu yüzden biz bu yaraları sarmak, savaşları bitirmek, insanlığa umut olmak için ‘Yeni ufuklardan yeni umutlara’ diyoruz. Bütün kötücül tablolara rağmen biz umuduz” diye konuştu.
Umudu olmayan, umut olamaz
8 Mart’ın, kendileri için kadınların sorunlarını gündeme getirmek için bir vasıtası iken, maalesef birilerinin ifsat ve istismar aracına dönüşmüş durumda olduğuna dikkati çeken Yalçın şunları kaydetti:
“Eş cinselliğin pazarlanmasına, ahlaksızlığın sergi alanına, aileyi yıkmanın provasına dönüştürülmüştür. Hiç kimse bu ifsada kayıtsız kalmamızı beklemesin. İsmi Anadolu olan bir coğrafyada, ‘ana’lığı aşağılayan, aileye kasteden kim olursa karşısında bizi bulur. Bu zihniyete karşı örgütlü gücümüzle mücadele etmek boynumuzun borcudur. Özellikle de siz kadın teşkilatımızın borcudur. O nedenle, tekrar ediyorum, yaptığımız bu eğitimler çok önemlidir. Biz bu zihniyetin kadına karşı ayrımcılığın zirvesi olan başörtüsü yasağı üzerinden eğitim ve çalışma hakkına saldırıldığında tepki verdiklerini görmedik. Bilakis yasağın ortağı oldular. Çünkü feminizm ve toplumsal cinsiyetçilik, fıtrata savaş açmış bir harekettir. Bunlar bize, İslam’ın kadınlara baskı yaptığı yalanını yıllardır anlatıp duruyorlar. Oysa Müslüman kadınlar her dönemde topluma ve medeniyete çok önemli katkılar sunmuşlar, tarihe yön vermişlerdir. Bu kör ideolojilerin iddialarına bakarak, ticaretiyle Mekkeli erkeklere örnek olmuş Hz. Hatice’yi yok mu sayacağız? İslam fıkhının zirvelerinden Hz. Aişe’den bahsetmeyecek miyiz? Anadolu kalkınmasının öncüsü Fatma Bacı’yı ve Bacıyan-ı Rum teşkilatını nereye koyacağız? Savaş meydanlarının kahramanları Nene Hatunları, Şerife Bacıları, Kara Fatmaları ve daha binlerce kahraman kadınımızı nasıl anlayacağız? İbn Haldunları, El-İdrisileri yetiştiren dünyanın en eski üniversitesi Karaviyyin Üniversitesi’ni kuran Fatıma El-Fihri’yi, Kurtubalı meşhur matematikçi Lübna’yı, ilk Müslüman kadın mucit olan Meryem El-İcliye’yi, Endülüs’te edebiyat ve sanat okulu açmış olan şair Vellade’yi, İslam ilimleri ve matematik alanında döneminin en bilinen ismi Suteyta’yı, 13. yüzyıl şartlarında Endülüs’ten Çin’e kadar muhteşem bir ilim yolculuğu yapmış hadisçi Fatıma’yı, hadis otoritesi Ümmü Derda’yı, İslam tarihinin ilk hemşiresi Rufeyde’yi ve Osmanlı’da bir yandan modern kadın algısına karşı dururken, bir yandan da bir kadın olarak varoluş mücadelesi veren Fatma Aliye’yi görmezden mi geleceğiz. Kadını annelikten soyutlayan ve başlı başına bir kimliğe dönüştüren feminist söyleme karşı, biz ‘Cennet anaların ayakları altındadır’ müjdesini şiar edinmeye devam edeceğiz. Kadını annelikten, erkeği babalıktan soyutlayan bir anlayışın tek amacı vardır: Aileyi yıkmak! İster Müslüman olsun ister başka dinden; mücadele etmenin erkeği ve kadını olmadığını, nice yiğit kadın bizlere göstermiştir. Bu vesileyle ABD’de ırkçı ayrımcılığı ortadan kaldıran mücadelenin işaret fişeğini çakan Rosa Parks’ın, yüz milyonlarca erkeğin yapamadığını yaparak canını Filistin mücadelesine feda eden Rachel Corrie’nin yiğit mücadelesini selamlıyorum. Bu vesileyle binlerce örnek arasından ‘anmazsam vebali olur’ diye düşündüğüm bir ismi daha -bütün şehitlerimizi temsilen- huzurlarınızda anmak istiyorum. Hz. Hacer’in İsmail’ine su bulmak için, Safa ile Merve arasında canhıraş koşuşturması gibi, Gazze’de Filistin davasının İsmaillerinin hayatını kurtarmak için koştururken Siyonist işgalciler tarafından taammüden şehit edilen, hemşire Razan Eşref en-Neccar’ı ve mücadele azmini, uğruna şehit olduğu davasını huzurlarınızda selamlıyorum.”
Karanlık zihniyeti tarihin çöp sepetine attık
“Türkiye’de kamu görevlilerinin ve özellikle de kadın kamu görevlilerinin sorunlarının çözümünde Eğitim-Bir-Sen olarak terimiz var, izimiz var, imzamız var” diyerek sözlerini sürdüren Yalçın, “Kamu görevlilerinde başörtüsü yasağı, topladığımız 12 milyon 300 bin imza ve başlattığımız ‘Sivil İtaatsizlik’ eylemi neticesinde 2013 yılında sona erdi. Biz bunu yaparken bazı sendikalar kamuda başörtülü çalışma yasağını savundular. ‘Başörtülüler kamu hizmeti sunarken tarafsız davranamaz’ dediler. 2013 yılından beri binlerce başörtülü kamuda çalışıyor ve tarafsız davranmadıklarına dair hiçbir vaka yaşanmadı. Buna rağmen, görüyorsunuz, Üstün Dökmen diye bir aymaz çıkıp hâlâ bu zırvaları savunabiliyor. Bu kafa bize, Şalcı Bacı’yı Erzurum’da ‘Şapka Kanununa muhalefet etmekten’ idama mahkûm eden İstiklal Mahkemesi kafasını hatırlatıyor. İdama giderken iki metreyi bulan boyunu eğip bükmeden, dimdik ama ‘Kadın şapka giye ki asıla?!’ şaşkınlığı yaşayan Şalcı Bacı gibi sizler de 28 Şubat’ta eğilmeden, bükülmeden, zulme karşı dimdik durdunuz ve o karanlık zihniyeti on yıl bile geçmeden, dirayet ve ferasetinizle tarihin çöp sepetine gömdünüz. Bu yüzden hepinizi yürekten kutluyorum” ifadelerini kullandı.
Aile ve iş hayatı uyumu sağlanmadığı müddetçe aileyi korumak mümkün değil
Çalışma hayatına giden yolda bir engele dönüştürülen lise ve üniversitelerde başörtüsü yasağı ile katsayı zulmünün kaldırılmasında da aktif mücadelelerinin katkısının olduğunu belirten Yalçın, şunları kaydetti:
“Aynı şekilde doğum izninin yasal bir zemine kavuşması, erkek memura verilen üç günlük babalık izin hakkının 10 güne çıkarılması, kreş hizmetinin sunulması konusunda 4. Dönem Toplu Sözleşme’de bir mutabakatın sağlanması, çocuklar için verilen aile yardımı ödeneğinin en az yüzde 40, engelli çocuklar için yüzde 50 artırımlı olarak ödenmesi gibi kazanımlar elde ettik. Evet, bunları ve daha birçok sorunu çözdük, kazanımları elde ettik. Ama daha nice sorunlar bizim örgütlü mücadelemizle çözülmeyi bekliyor. Bu sorunları da sizlerin katkılarıyla çözeceğiz inşallah. Aileyi korumak, kadının iş hayatı ile ev arasındaki uyumu kurmaktan, kadının çalışma şartlarını aile gerçeğini dikkate alarak düzenlemekten geçmektedir. Fiziksel ve psikolojik yorgunluk, mobbing ve şiddet, çalışma ortamında huzursuzluk, çalışma saatlerinin aile hayatını dikkate alarak düzenlenmemesi, iş yerlerinde kreş olmaması gibi zorluklar kadınların muhatap olduğu ve aileyi olumsuz etkileyen meseleler olarak önümüzde duruyor. Dolayısıyla ‘aile ve iş hayatının uyumlaştırılması’ meselesi bizim için önemli bir sorumluluk alanıdır. Bu uyumu sağlamadığımız müddetçe aileyi korumak mümkün değil.”
İş ve aile uyumunu sağlayacak politikaların geliştirilmesine ilişkin kazanımlar üretmeye devam edeceğiz
2013 yılında ‘Kadın İstihdam Paketi’nin açıklanmasında, ardından ‘Türkiye’nin Demografik Dönüşümü ve Dinamik Nüfus Yapısını Korumaya Yönelik Yeni Nüfus ve Aile Politikası’ kapsamında, iş ve aile hayatını uyumlaştırmaya dönük kapsamlı düzenlemeler yapılmasında mücadelelerinin, talep ve tekliflerinin etkisinin yadsınamaz olduğunu ifade eden Yalçın, “Sağlıklı ve yeterli düzenlemeler yapılmadığı takdirde kadınlar, ya çocuk sahibi olmayı ertelemek veya tümüyle vazgeçmek ya da işlerine ara vermek veya işten ayrılmak zorunda kalmaktadırlar. Doğum izninin yasal statüye kavuşturulması için büyük mücadele verdik. Ancak yeterli mi, hayır! Doğum izninde AB ortalaması 25 hafta iken bizde hâlâ 16 hafta. Bunun bir an önce en az 24 haftaya çıkarılması gerekmektedir. Annenin süt izninin de ikinci altı ay için de 3 saat olması aileyi korumak açısında son derece önemlidir. O hâlde, iş ve aile uyumunu sağlayacak sosyal politikaların geliştirilmesine ilişkin kazanımlar üretmeye devam edeceğiz” diye konuştu.
Aydın: Adalet dişlileri bozulmuş insanlığın kadim zembereğini yeniden kuracak olanlar biziz
Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Kadınlar Komisyonu Başkanı Sıdıka Aydın, anmadan kutlamaya dönüştürülen Dünya Kadınlar Günü’nde yapılabilecek en anlamlı eylemi yaptıklarına dikkat çekerek, “Günümüzde dünyanın görmezden geldiği, çığlığını duymadığı Suriyeli mahpus kadınların sesi, Dünya Kadınlar Günü’nde bile duyulmadı. Birçok kadın örgütlenmesinin duyma eşiklerinin altında kaldı, mahpus kız çocuklarının ve kadınların sesi. Bugünü en çok sahiplenenler, eğer samimi anlamda kadının sorun ve sıkıntıları ile ilgileniyor olsalardı, genelde bütün dünyada özelde ümmet coğrafyasında yaşanan korkunç yıkım, kıyım ve katliamlardan en fazla olumsuz etkilenen, yurtlarından sürülen, aileleri gibi bedenleri parçalanan, hapishanelerde işkence edilen, kurşuna dizilen milyonlarca kadının çığlığına sağır kalmazlardı. Böyle bir dünyada yaşıyoruz. Bu dünya, reel-politiğin dünyası, mananın iğdiş edildiği bir dünya. Bu dünyayı değiştirmek ve iyilik harcı ile yeniden vücuda getirmek öncelikle biz inananların, yani yeryüzünü imar, inşa ve ıslahtan sorumlu olanların, merhamet cari açığı olan bu dünyanın kanlı yaralarına kadının merhametini bir ecza gibi taşıyanların işidir. Biziz, evi yuvaya dönüştürenler; biziz kadını annelikten, ferdi aileden ayrı düşünmeyenler. O yüzden adalet dişlileri bozulmuş insanlığın kadim zembereğini yeniden kuracak olanlar biziz” dedi.
Medeniyetimizi ihya ve yeniden inşanın mimarlarıyız
Değerlerin metalaştığı ve pazarlandığı bir çağda kendi kodlarına, kök referanslarına rücu etmeye mecbur olduklarının altını çizen Aydın, “Rahmetli kurucu genel başkanımız, şair ve mütefekkir Mehmet Akif İnan’ın çizdiği temel çerçeve, Eğitim-Bir-Sen’in dün olduğu gibi bugün de reflekslerinin belirleyicisidir. Biz medeniyetimizi ihya ve yeniden inşanın mimarlarıyız. Çalışma hayatında kadınların sorunlarına tali çözümler arayan değil, yapısal sorunlara yapısal çözümler üretenleriz. Biz Türkiye’nin en büyük ve en etkili sendikasıyız. Bugün için üye sayımız 450 binleri aşmıştır. Kadın üye sayımız 185 bindir. Toplumsal meselelere, kültüre, medeniyet değerlerine duyarlı bir topluluğun inşası için gerekli birçok imkâna sahibiz. Yürüyüşümüzün ufku, bütün bir medeniyet coğrafyamızı, giderek bütün dünyayı sarmalıdır, sarmak zorundadır. İnsani ve vicdani değerleri öne çıkardığımız hareketimize bütün bölgemizin ve modern kapitalizmin kültürel saldırıları altında perişan edilmiş dünyanın ihtiyacı vardır. Biz kaoslar, krizler ve savaşlar içinde kıvranan bütün bir yeryüzünün özlenen müjdecileri olmak durumundayız. Günümüzde, kadın konusu tüm ülkelerin politikalarının merkezinde yer almaktadır. Buna mukabil, kadın politikaları geliştirmenin bir zorunluluk olarak tüm topluluklar için bir zarurete dönüştüğünü görüyoruz. Bu mecburiyetin birçok toplumda gelenek ve modernite arasındaki gerilimi artıran bir hâl aldığını da biliyoruz. Bu vasatta sahih gelenekle kavgalı olmayan Eğitim-Bir-Sen’li kadınlar olarak, bugünü o kadim çınarın gölgesi altında yaşayacak bir zeminin inşacıları olacağız. Çünkü biliyoruz ki, ağaç kökü üzere yetişir” ifadelerini kullandı.
Kadının toplumsal yapı içerisinde kilit bir konumda yer almasının, kadınlara ideolojide ayrı bir değer atfedilmesine, onların sembolleştirilmesine ve araçsallaştırılmasına neden olduğunu kaydeden Aydın, şöyle devam etti: “Çünkü biz kadınlar anne, eş, evlat olma kimliklerimizin etkin gücüyle, sosyolojileri değiştirecek güçteyiz. Ama devşirme ideolojiler, tüm bu kimliklerimizi bırakarak, sadece kadın kimliğimizle var olmayı dayatıyor. Bu durum, birçok kadın örgütlenmesinin alamet-i farikası hâline gelmiş durumdadır. Biz Eğitim-Bir-Sen’li kadınlar olarak, bu vasatın içine sıkıştırılan mücadeleyi reddediyoruz. Biz diyoruz ki, anneliğimiz, eş olmamız, evlat olmamız kadın olmamıza yük değil. Biliyoruz, bizi bu kimliklerimizden azade kılmak isteyen küresel kapitalist sistemdir. Bu kimliklerimizle bizi küstürmeye çalışan zihniyet, bizi sömürüye daha elverişli hâle getirmek için bu masalları kulağımıza fısıldıyor. Biz diyoruz ki, çalışma hayatı aile kurumunu örselemeyecek şekilde düzenlenmelidir. İş-aile yaşantısı uyumu, merkeze çalışma hayatı konularak sağlanamaz. Kadının çalışma hayatında salt iş verimini esas almak, aileyi de toplumu da tahrip eder. Doğum sonrası izinlerimizin daha insani seviyelere çıkarılması gerekiyor. 9 ay karnımızda taşıdığımız evlatlarımızdan 16 ay sonra ‘ayrıl’ diyen bir sistemimiz var. OECD ortalaması 24 ay olan doğum sonrası iznin bizde bu kadar kısa olması ‘çocuklar geleceğimizin teminatıdır’ söylemimizle çelişiyor. Günümüzde, kadının anneliğini zayıflatan çalışma şartları, anayasadaki ‘Aile, Türk toplumunun temelidir” ibaresinin altını oyuyor. Çocuklarını sadece geleceğin iş gücü olarak nesneleştirmekle eleştirdiğimiz Batı dahi, kadının analık haklarını daha çok önceliyor.”
Sorunlarımızı kendi zihinsel kodlarımızla çözeceğiz
“Türkiye’nin en büyük sendikası olmak, omuzlarımıza aynı büyüklükte bir yük de bırakıyor” diyen Aydın, “Ülkemizde ve dünyada kadınların çalışma hayatı içerisinde yaşadıkları birçok sorun olduğunu biliyoruz. Dikkatinizi çekmek istediğim husus, çalışma hayatında kadınların sorunlarının analiz edilmesinde ve çözüm önerilerinin geliştirilmesinde ‘bize göre’ bir bakışın olması gerekliliğidir. Yani Akif İnan’ın dediği gibi, sorunlarımızı kendi zihinsel kodlarımızla çözeceğiz; Batı’dan kulağımıza üflenen eşitlik masallarıyla ya da kadın ideolojisi yaparak değil. İşte biz, değerlerimizi mücadelemizin öznesi kılarak, cinsiyetçi söylemin dışında, insan odaklı bir model geliştirmenin gayreti içindeyiz. Sendikal mücadelemizi kendi kavramlarımızla yapıyoruz. Üstümüze boca edilen her kavramı sorgulamadan kabullenmek gibi bir lüksümüz yok. Aile birliğini bozan istihdam türlerinden iş yerinde mobbing ve şiddete, eğitime erişimden karar mekanizmalarında yer almaya kadar, kadınların tüm sorunlarını özgün mefkûremizle çözmek için alın ve akıl teri döküyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
Biz birlikte varız, var olmalıyız
Günümüzde birçok platformda cinsiyetçiliği ortadan kaldırmanın göstergesi olarak eşitlik kavramının merkeze alındığını dile getiren Aydın, “Adalet, kadın ve erkeği her alanda eşitleyerek, fıtratı bozarak, aileyi yok sayarak tesis edilemez. Bilakis adalet, fıtratı deforme etmeden kazanacağımız haklarla mümkündür. Biz kadın ve erkeği toplumun çatışan unsurları değil, birbirlerini tamamlayan, destekleyen, birlikte güçlü, zengin bir varlık inşa eden bireyleri olarak görüyoruz. Biz birlikte varız, var olmalıyız. Birinin faydası diğerinin zararına olacak şekilde kadın için toplum, toplum için kadın feda edilmemelidir. Eğer feda edilirse, bu, toplumun felaketi, nesillerin sefaleti olur. İçinde kadının etkin olmadığı her hareket, her hayat yarımdır, eksiktir. O nedenle, kendimiz için, ülke ve milletimiz, çocuklarımız ve geleceğimiz için, medeniyet değerlerimizden güç ve ilham alarak, sosyal, siyasal, kültürel hayatta daha fazla, daha etkin rol almanın mücadelesini vermeliyiz, veriyoruz. Hedeflerimize, salt niceliğin azametiyle ulaşamayız. Niteliği de artırmamız gerekiyor. Bu dönem belki de en yapısal hedefimiz budur. İnanıyorum ki, kadın komisyonları olarak, niceliğimiz kadar niteliğimiz ile de farkımızı ortaya koyacak ve geleceğimizi değerlerimiz ile inşa edeceğiz. Bunu yaparken, daha sık bir araya gelmemiz, daha yoğun istişareler yapmamız gerektiğini biliyoruz. Mesleğimizi, sendikacılığımızı ve teşkilat çalışmalarımızı herkesin takdir edeceği bir kalitede yapmanın gayreti içinde olacağız” şeklinde konuştu.
Bizler ‘bana ne’ demeden, zorluğa talip olan insanlarız
Bilginin güç olarak tanımlandığı bir çağda bu kadar eğitimli kadının aynı çatı altında örgütlenmesinin, sadece çalışma hayatının şekillendirilmesinde değil, toplumsal dönüşüm için de bir imkân olduğunu vurgulayan Sıdıka Aydın, sözlerini şöyle tamamladı: “Çünkü kadın toplumun yarısı iken, diğer yarısını da yetiştirendir. İşte bu yüzden, bu zorlu yolda yürürken yolu da inşa etmemiz gerekiyor. Bizler ‘bana ne’ demeden, zorluğa talip olan insanlarız. Derdi, davası olan, davası hak olan sizin gibi güçlü kadınlar ile bu ulvi mücadelede yer almanın onurunu taşıyorum. Gittiğimiz her yere medeniyet değerlerimizi, bu değerlerle anlamlı ve önemli olan kadın dayanışmasını, bilgiyi, bilgeliği, cesareti, heyecanı, çalışma azmini götüreceğiz. Bu topraklar bereketlidir. Fikir, bilgi ve inanç tohumu ekerseniz, her karışından medeniyet fışkırır. Medeniyet tohumu ekerseniz, her karışından azim, ilim, adalet fışkırır. Yeni ufuklardan yeni umutlara yönelişin onurlu kadınları, yepyeni şafakların aydınlığını yüklenen kardeşlerim, bu kutlu bilinç ve sorumluluğunuzdan dolayı hepinizi yürekten kutluyorum. Çalışmalarımızın bereketli olmasını diliyorum. Yarına umut olmak için iyi ki varsınız diyorum.”
Öçal: Yorulmak, yavaşlamak, mola vermek yok
AK Parti Kahramanmaraş Milletvekili, Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Üyesi, Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Kadınlar Komisyonu eski Başkanı Habibe Öçal ise yaptığı selamlama konuşmasında, kadın ve erkeğin bir bütünün iki eşit yarısı olduğuna inanan bir gelenekten geldiklerini söyledi. Cinsiyetler arası adaleti şiar edinen bir dinin mensupları olarak kadın ve erkeğin karşılıklı adalet ve hakkaniyet içinde yeryüzünü birlikte imar edeceğine inandıklarını ve bunun için çabaladıklarını kaydeden Öçal, şöyle konuştu: “İşte bugün bu sorumluluğu yeniden hatırlama vaktidir. 2023 hedeflerimize kararlılıkla yürürken, kadınlarımızı her alanda daha ileriye taşımakta kararlıyız. Kadınların zorba tavırla, küstah bir tarzla kamu hizmetinden dışlandığı kara günler çok şükür geride kaldı. Artık, sizlerin fikirleri, eylemleri, direnci ve direnişiyle, alkışlanan kadınlar, kadın örgütlerimiz var. Varlığınız, davamızın zirveden yeni ufuklara ulaşmasını kolaylaştıracak. Sizlerin bu dik duruşu ve azminiz olduğu müddetçe, milletin Meclisinde bu ülkenin kadınlarına had bildirmeye çalışan hadsizler olmayacak. Hiç kimse inancı yüzünden ötekileştirilmeyecek. Siz gücümüze güç kattığınızda ne vesayet geri gelebilecek ne cuntacılar ne de darbeciler bir daha sahneye çıkmaya cesaret edebilecek. Anne olarak şefkati, eş olarak sadakati yüklenen kadınların, sendikacı olarak emek mücadelesinde kudretin ve ekmek mücadelesinde gayretin simgesi olması sizin eseriniz. O zaman, yorulmak, mola vermek yok. Yeterince büyüdük diyerek yavaşlamak yok.”
Teşkilat eğitimleri yapıldı
Açılış konuşmalarının ardından, teşkilat eğitim programlarına geçildi. Semra Türkmen Yılmaz “Dünyada ve Türkiye’de Kadın Politikaları ve Örgütlenmeleri”, Hüseyin Rahmi Akyüz “Eğitim-Bir-Sen, Mücadele Yöntemleri ve Kazanımlar”, Mustafa Bostancı “Kurumsal Medya Yönetimi” ve Tarkan Zengin “Teşkilat Kültürü” konularında sunum yaptılar.