KONFEDERASYON HABERLERİ
Çocuk İstismarını İstismar Eden Örgütlü Ahlaksızlık
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Yenişafak Gazetesi`nde kaleme aldığı yazıda, gündeme ilişkin birçok konuya değindi.
28 ŞUBAT'IN ÇETELERİ DEVREDE
Fıtratla savaşan küresel ve yerel seküler ideolojiler, ahlaka ve ahlakın kökenini oluşturan dine karşı sistematik bir savaş yürütüyor. Bu savaş, son yüz yılda tam anlamıyla sosyo-kültürel soykırımlar üreterek dünya coğrafyasında daha geniş bir zeminde sürüyor. Seküler Batı ideolojisi; benmerkezci hazcılığına ve müfsid fikirlerine alan açmak, dini ve ahlaki değerlerden soyutlanmış hazcı bir toplum ortaya çıkarmak için geleneksel ve dini bütün yapıları yıkmaya çalışıyor. Bu amaçla, bir yandan değerler dünyamızın soyut içeriğini diğer yandan da o değerleri yaşamaya, yaşatmaya, yaymaya ve insan(lık)la buluşturmaya özgülenmiş kişi ve kurumlardan oluşan somut zemini bütünüyle yok etmeye odaklı sinsi ve topyekün bir savaş yürütüyor.
“AHLAK MÜFETTİŞLİĞİ” SİMÜLASYONU
Önce “ahlaksızlık” çağrısı ve daveti yapıyorlar, sonrada gerçekleşen ahlaksızlığı istismar ederek “ideolojik semere” elde etmenin peşinde koşuyorlar. Bütün toplumu dönüştürecek bir sonuç üretememekle birlikte başarılı oldukları zaman dilimleri de olmadı değil. Gerçi bu başarılar, ahlaksızlıkla ilişkili ya da ahlakla bağı kopmuş bireylerin faili olduğu spesifik olayları, sistemik ve sıklıkla yaşanan olaylar olarak etiketleme yönteminin eseridir. Tekil bir olay, “ahlaksızlık aldı başını gitti”, “fuhuş arttı, uyuşturucu kullanım yaşı düştü” gibi zorlama genellemelerle zihinsel yaygınlaştırmaya tabi tutulur. 78 milyon insanın yaşadığı bir ülkedeki büyük çoğunluk bir tarafa konulur ve bir tek kişinin eylemi, fiili, kabahat ya da suçu üzerinden “ahlaksızlık” etiketi bütün topluma yapıştırılır. Üstelik ideolojik yöntemi “ahlaksızlık”, ideolojik hedefi “ahlaksız toplum” olanlar tarafından. Şüphesiz, erdemli insan sayısının çoğunlukta olduğu toplumlarda bile sapkın kişiler vardır ve olabilir. Bu gibilerin münferit vakaları toplumsal gerçeklik ve toplumsal çoğunluk algısı üretmek için kullananlar, reddettikleri ahlaki değerler üzerinden hedeflediği “ahlakla ilişkisiz birey ve toplum” üretmeye çalışırlar. Münferit vakıaları, çoğunluk tavrı olarak gösterme peşindeler. Bu yöntemin en yaygın olarak kullanıldığı fiillerden biri hiç kuşkusuz çocuk istismarıdır.
BATAKLIĞI KURUTACAK TEDBİRLER ALINMALIDIR
Dünyanın her yerinde çocuğa yönelik cinsel tacizde artış görülüyor ve Türkiye'de bundan nasibini almış durumda. Ancak, artışla ilgili bu tespit, Türkiye'de sanki toplumun kahır ekseriyetinin çocuk istismarının faili veya mağduru olduğu gibi bir sonuç olarak anlaşılmamalıdır. Çocuk istismarı gibi ahlaki değerlerin birçoğuna kapsamlı saldırı içeren bir fiil, ne kadar minimize düzeyde olursa olsun büyük bir sorundur. Bu konuda sadece devletin değil, hepimizin, ebeveynlerin, öğretmenlerin, din adamlarının, sivil toplumun ve diğer toplum kesimlerinin yapması gereken çok şey var. Bu ahlaksızlığın medyada bu kadar çok tartışılması belki farkındalık oluşturuyor. Ancak, yanı sıra farkındalık bu çirkinliğin normalleşmesine ve o eğilimi taşıyan hasta ruhlu insanların cesaret bulmasına da zemin oluşturma riski içeriyor. Bu tür fiiller eskilerin ifadesiyle “şuyuu vukuundan beter” kapsamında görülmeli ve bu noktada da tedbirlerin alınması gerekiyor. İstismar mağduru çocukların şikayetlerini ve korunma taleplerini çok hızlı bir şekilde değerlendirecek, soruşturma ve kovuşturma sürecinde çocuğun yüksek yararını ve zarar görmemesini merkeze almak gerekiyor. Bütün bu tedbirlerin yanında bataklığı kurutacak bir tedbir olarak birey/toplum ahlakının sağlamlaştırılması gerekiyor. Öte yandan vurgulamak isteriz ki, bu konuda yargının daha hassas ve caydırıcı kararlar vermesi gerekiyor. Meclisin de bu tür fiilleri işleyen canavar ruhlu sapıklara en ağır cezaları öngören yasa değişikliği yapması zorunludur.
28 ŞUBAT'TAN VE GEZİ'DEN TANIDIĞIMIZ ÇETELER İŞ BAŞINDA
Genelde bütün çocuk tacizcilerinin özelde de Karaman'da yaşanan çirkinliğin failinin şiddetle cezalandırılması gerektiğinin altını çizelim. Sadece suçu işleyen değil, suçu örtbas edenler de şiddetle cezalandırılmalıdır. Bu konunun takipçisi olacağımızı da ifade edelim. Lakin siyaset üstü bir problem olarak bu konunun kendisinin istismar edilmesi de ayrıca üzerinde durulması gereken bir konudur.
Sol Kemalist, PKK'cı ve Gülenci yapılardan teşkil bir ittifak, başta Karaman olmak üzere çeşitli çocuk istismarı hadiselerini politik bir malzemeye dönüştürüp bunun üzerinden İslami camiaları ve bazı rakip gördükleri kurumları itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar. O kurumlara üye olan veya o kurumlarda çalışan kişileri öne çıkarıp kurum adını, o kişi ve çirkin fiille yan yana kullanıyorlar. Kendi cephelerine ait kuramlarla irtibatlı olanları ise görmezden geliyorlar.
Bu kurumlar “çocuk istismarı” üzerinden ürettikleri göz yaşartan repliklerle kamuoyu tepkisi üretmek ve ürettikleri bu tepkiyi de yeni bir Gezi atmosferi oluşturmak için kullanma peşinde koşuyorlar. Bu amaçla, medyadaki destekçileriyle senkronize çalışıyorlar. Kendilerinin ifsad etmek istediği toplumsal sosyolojiyi koruma refleksini üreten kişileri, fikirleri ve kurumları devre dışı bırakmaya odaklanıyorlar. Bu nedenle, en muteber kurumları hedefe alıyorlar. Seçtikleri kavramlar ve hedefe aldıkları kurumlar, gayet manidar. Kelimenin tam anlamıyla şeytani bir planı tatbik ediyorlar.
EĞİTİM SEN VE KİRLİ PLAN
Bu şeytani planının emir erlerinden biri de demode aydınlanmacılığın dogmalarıyla hareket eden, sol Kemalist bağnazlığın eski, PKK'cılığın ise yeni adresi Eğitim Sen. Her türlü ahlaksızlığı normal karşılayan, ahlaksızlıkları özgürlük olarak gören ve afişe eden, çocukları kötülüklerden korumak için alınan her türlü tedbire karşı çıkan bu yapı, son zamanlarda PKK'cılığı yanında eşcinselciliği ile gündeme geliyor.
Din ve ahlak düşmanları, ahlaksızlığı yaygınlaştırma, toplumların aile yapısını bozma, nesli ifsad etmek için son yarım yüzyıldır eşcinselliği daha fazla yaygınlaştırmak için büyük ve planlı bir çalışma içindeler bu amaçla dışarıdan olduğu kadar içerden de baskı kurmaya çalışıyorlar. Bu amaçla da hükümetleri, Eğitim Sen gibi yerli işbirlikçileri üzerinden eşcinselliği temel insan hakkı olarak kabul ettirmeye, eşcinsel evliliği yasallaştırmaya, eşcinsel STK'larını desteklemeye, onları onurlandırmaya zorluyorlar. Daha da ötesi kurumsal yapılarının içerisinde doğrudan bu hedeflere yönelik oluşum ve organizasyonlar teşkil ediyorlar. Eğitim Sen'in bu amaçla, dört ayrı ilde LGBTİ komisyonları kurduğunu ve bu sayıyı daha da artırmaya çalıştığını (kendi yayınlarında da bunları deklare ettiğini) biliyoruz. Okullarda öğrencilerle LGBTİ temalı toplantılar yaparak eşcinselliği anlatıyorlar ve çocuklara ahlaksızlık aşılıyorlar.
Onları, çocukları cinsel istismardan korumak için geliştirilen aile filtresi uygulamasına “pornoma dokunma” sloganıyla tepki vermesinden, çocuklara içki satışının yasaklanmasına, porno sitelerinin yargı kararıyla kapatılmasına karşı çıkmasından ve bu kapsamdaki sayısız kepazeliklerden tanıyor toplumumuz. Bunların sözde istismar karşıtlığı, bir algı siyasetinden başka bir şey değil. Çocuk istismarına karşı görüntü vermek için kullandıkları terminoloji, istismarı değil istismar üzerinden dini ve dinî kurumları yıpratmak olduğu gün gibi ortadadır. İstismara uğrayan çocuklara yönelik gündem oluşturma çabalarının nihai hedefi, istismara yönelik çocuklara koruma sağlamak değil toplumun dindarlara olan güvenini sarsmak.
ÇOCUKLARIMIZI AHLAK İSTİSMARCILARINDAN KORUMAMIZ GEREKİYOR
Mesela; bir sendikanın sitesinde yer alan şu ifadeye bakalım. “Tacizci Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmenine Dava Açtık!” Burada “tacizci” terkibiyle yetinmek yerine, “tacizci” ifadesiyle “din kültürü ve ahlak bilgisi”nin yan yana getirilmesi bilinçli bir algı operasyonudur. Karaman hadisesinde olduğu gibi ısrarla tacizi kurumsal bir fiilmiş gibi göstermeye çalışmak da aynı amaca matuf çirkin bir tezgâhtır. Aşağıdaki ifadeler de aynı merkezlerin algı operasyonlarının ürünleri: “Aldığı dev bütçe ve Mercedes'ler karşılığında olay fetvalar yaratmayı kendine görev edinen Diyanet İşleri Başkanlığı ……. bu fetva ile çocuk istismarı, pedofili ve ensesti meşrulaştırma ve yaygınlaştırma gayreti içinde.” Diyanet İşleri Başkanlığı'nı pedofili ve ensesti meşrulaştırmak ve yaygınlaştırmakla suçlayacak kadar ahlaksızlaşan, çirkinleşen bu çevreler mi bize ahlakı öğretecek!? Esasen çocuklarımızı, “çocuk istismarcıları” kadar bu “ahlak istismarcıları”ndan da korumamız gerekiyor.
TERÖR ÖRGÜTLERİNİN İSTİSMAR ETTİĞİ ÇOCUKLAR
Bu ahlak istismarcılarının, ahlakla ahlakî olmayan ilişkisi sadece çocuk istismarı konusunda ortaya çıkmıyor; aynı zamanda Güneydoğu'da öldürülen çocuklar konusunda da aynı ikircikli tavrı takınıyorlar. Cinsel istismara uğrayan çocuklar konusunda mağdurdan değil de failin kimliği üzerinden hareket eden bu yapıların, PKK'dan bahsetmeden terörü kınama bildirileri yayınlamaları ve PKK'nın mağdur ve istismar ettiği çocukları görmezden gelmeleri gayet normaldir. Onlara göre, PKK'nın çocukları silahlandırarak çatışmalara sokması, yüzlercesinin ölümüne neden olması çocuk istismarı kapsamında değil. 'İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar'dan sayılan çocukların savaşçı yapılması, PKK'nın yıllardır uyguladığı bir yöntem. PKK'da 3 binden fazla çocuk savaşçı olduğu raporlarda yer alıyor ve bunların yüzde 10'u kız çocuğu. Bu çocukların en küçüğünün 8 yaşında olduğu ifade ediliyor.
Terör örgütü PKK'nın Suriye kolu PYD için de durum aynı. Çeşitli raporlarda Afrin ve Haseke'de YPG'nin 12 yaşına kadar kız ve erkek çocukları askere aldığı, cinsiyet ayrımı da gözetmeden 16 yaşından büyük herkesi zorunlu askerliğe tabi tuttuğu ifade ediliyor. Bütün bu rakamlara, son aylarda yaşanan çatışmalarda PKK saflarında savaştırılarak ölümüne neden olunan çok sayıda çocuğu da eklemek gerekir. Suça itilen bu çocuklar, “çocuk istismarını istismar eden” çevrelerce nedense görmezden geliyor. Diyarbakır'da zorla dağa kaçırılan çocukların ailelerinin çığlıklarına karşı sağır ve dilsiz oynayan bu ahlak riyakarlarının “çocuk istismarı” konusundaki samimiyeti her yönüyle sorguya muhtaçtır.
ÇİRKİN KOMPLO TUTMAYACAK
Çocuk istismarı olaylarını ve istismara uğrayan çocukları ahlaka, dine, diyanete ve dindarlara açtıkları savaşın malzemesi olarak kullanmaya yeltenenler, gerçekleşen her ahlaksızlığı “ahlaksızlık inşa” hedeflerinin yapı taşı olarak görüyor. Toplumumuz bunun farkındadır ve buna fırsat vermeyecektir. Mağduru koruma ve onun en az zararla içinde bulunduğu süreçten çıkmasına katkı sunma yerine, failin bir şekilde ilişkili olduğu kurum, yapı ve oluşumları hedef alma kurnazlığını “ahlak hassasiyeti” gibi gösterme haysiyetsizliğini sergileyenler, güzide kurumları hedef alma komplosundan eli boş dönecekler. Toplumun genelinin bu güzide kurumlarımıza gösterdiği teveccühün her geçen gün artması, buna karşılık Karaman olayında olduğu gibi fail üzerinden bu kurumları hedef alan “istismar istismarcısı ahlaksız” yapıların giderek daha fazla marjinalleşmesi bu gerçeğin en güzel göstergesidir.