KONFEDERASYON HABERLERİ
Cumhurbaşkanı Erdoğan Türkiye Anayasa Platformu Programında Konuştu
Türkiye Anayasa Platformu tarafından düzenlenen “Yeni Anayasa İçin Hep Birlikte” temalı programa katılarak bir konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Millet, kendi meselesi olan Yeni Anayasa talebine, kendisini temsil eden sivil toplum kuruluşları aracılığıyla sahip çıkıyor. Ondan dolayı teşekkür ediyorum. Demokrasiye inanan herkesin, milletin talebine saygılı olması gerekir. Her kim ki millete sırtını döner, millete rağmen yol yürümeye kalkarsa, akıbeti hüsran olur” dedi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Anayasa Platformu tarafından ATO Congresium’da düzenlenen “Yeni Anayasa İçin Hep Birlikte” temalı programda 16 sivil toplum kuruluşu üyelerine hitap etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye Anayasa Platformu çatısı altında bir araya gelen 16 sivil toplum kuruluşu; Anadolu Platformu, ASKON, Birlik Vakfı, Cihannüma Derneği, Ensar Vakfı, Hak-İş, HUDER, İHH, İlim Yayma Cemiyeti, İnsan ve Medeniyet Hareketi, Memur-Sen, MÜSİAD, ÖNDER, Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı, TÜMSİAD ve TÜRGEV’in yöneticileriyle, üyeleriyle, gönüllüleriyle her türlü şükranı, her türlü teşekkürü ve takdiri hak ettiklerini ifade etti.
Türkiye Anayasa Platformu’nun “Yeni Anayasa İçin Hep Birlikte” çağrısının, şu ana kadar yaklaşık 300 sivil toplum kuruluşu tarafından desteklendiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sayının kısa süre içinde, çok daha yüksek rakamlara ulaşacağına inandığını; bunun ise ülke genelinde milletin birliğine bir çağrı olduğuna inandığını kaydetti.
“MİLLET KÜKREDİĞİ ZAMAN, ÖNÜNDE NE BENTLER NE DE DAĞLAR DURABİLİR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu meselenin, herhangi bir kurumun veya herhangi bir şahsın değil, bizatihi milletin meselesi olduğunu dile getirdi. Yeni anayasa konusuna, milletin değerlerini yaşatma noktasında hassasiyet sahibi sivil toplum kuruluşlarının öncülük etmesinin, rastgele bir durum, bir tesadüf olmadığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Millet, kendi meselesi olan yeni anayasa talebine, kendisini temsil eden sivil toplum kuruluşları aracılığıyla sahip çıkıyor. Ondan dolayı teşekkür ediyorum. Demokrasiye inanan herkesin, milletin talebine saygılı olması gerekir. Her kim ki millete sırtını döner, millete rağmen yol yürümeye kalkarsa, akıbeti hüsran olur. Bakınız merhum Akif, İstiklal Marşımızda milletin gücünü nasıl ifade ediyor: ‘Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım. Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım’ Millet kükrediği zaman, onun önünde ne bentler durabilir, ne de dağlar durabilir” dedi.
“MİLLÎ VE YERLİ OLAN HER MESELEDE CUMHURBAŞKANI OLARAK BEN DE VARIM”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anayasa meselesinin de, milletin böyle güçlü bir talebi haline dönüştüğüne dikkat çekti. Bu toplantının, artık meselenin göz ardı edilemeyecek, ertelenemeyecek, ötelenemeyecek, baştan savılamayacak bir seviyeye ulaştığını gösterdiğinin altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Milletimiz, sivil toplum kuruluşları aracılığıyla artık konuya el koymuştur. Bu tür toplantılarla, çalıştaylarla, arama konferanslarıyla tüm kesimleri içine alan, tüm kesimlerin ihtiyaçlarını ve beklentilerini yansıtan yeni anayasa süreci hızla olgunlaşacaktır. Yeni anayasa çalışmalarına emeği geçen ve geçecek olan herkese şimdiden şükranlarımı sunuyorum. Çünkü bu mesele millîdir, bu mesele yerlidir. Millî olan her meselede, yerli olan her meselede ‘Cumhurbaşkanı’ olarak ben de varım bunu açıkça söylüyorum. Bu güne kadar kurulan anayasaların hepsi ithaldir. Yerli değildir ve ithal ürünlerle yönetildik. İthal mantıklar bize hâkim oldu. Şimdi biz yerliye ve millîye dönmeliyiz.”
“MEVCUT ANAYASA DARBE RUHU TAŞIYAN, MİLLETE KARŞI GÜVENSİZLİĞİN ESERİ BİR METİNDİR”
“Tabi biz yeni anayasa dedikçe birileri bundan çok ciddi anlamda rahatsız oluyor. Yeni anayasadan rahatsız olanlar mevcut anayasadan memnun demektir” diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: “Halbuki mevcut anayasa yıllar içinde yapılan tüm tadilatlara rağmen hâlâ 1960 ve 1980 darbelerinin ruhunu taşıyan millete karşı güvensizliğin eseri bir metindir. Eskilerin güzel bir sözü var, ‘tatbiki mümkün olmayanın ıslahı da mümkün olmaz’ diye. Mevcut Anayasa da sürekli değiştirilmesine rağmen ıslahı mümkün olmayan bir metin durumundadır. Esasen mevcut Anayasanın kurduğu siyasi ve idari düzen, işte 13 yıl bu ülkeyi yöneten partinin ve kadronun çok işine gelir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni anayasa meselesinin en başından beri, Başbakanlığının ilk dönemlerinden itibaren bu kadro tarafından gündeme getirildiğini, güçlü bir şekilde de talep edildiğini sözlerine ekledi.
“MİLLETİMİZİ TEMSİL EDEN HER PLATFORMDA YENİ ANAYASA KONUŞULUYOR, TARTIŞILIYOR”
İşe asıl sahip çıkması gereken muhalefetin ise tam tersi bir tutum içinde olduğunu gördüklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bilindiği gibi 2011 seçimlerinin ardından bu konuda ciddi bir adım attık. Meclis’te yüzde 60’lık çoğunluğu oluşturuyor olmamıza rağmen, grubu bulunan her partinin eşit katılımıyla bir komisyon oluşturulmasını temin ettik. Amacımız, mümkün olan en geniş katılımlı anayasa metninin ortaya çıkmasını sağlamaktı. Fakat diğer partiler anayasa metni oluşturmak için değil adeta anayasa metni oluşmasını engellemek gayesiyle hareket ettikleri için bu komisyonun çalışmaları akamete uğradı. Peki, bu durum milletimizi yeni anayasa talebinden vazgeçirdi mi? Hayır. İşte seçimler yapıldı. 7 Haziran, 1 Kasım, Cumhurbaşkanlığı seçimleri, yeni anayasayı konuştuğumuz zaman meydanlar kükrüyordu. Niye? Çünkü mevcut Anayasa veya anayasalar bu vücuda dar geliyordu dar, artık bunu kaldırmıyor. İşte bugün burada olduğu gibi milletimizi temsil eden her platformda yeni anayasa meselesi konuşuluyor, tartışılıyor, gündemde tutuluyor. Artık burada yapılması gereken yeni anayasa çağrılarına kulak tıkayan, oyalayıcı, topu taca atıcı tavırlar yerine, samimi bir şekilde tekliflerin ortaya konulmasıdır” diye konuştu.
Yeni anayasa ne kadar geniş temsil kabiliyetine sahip bir yapı tarafından inşa edilirse, uygulamasının da o derece güçlü, o derece gerçekçi olacağının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, bunun için gerek Meclis’te temsil edilen diğer partilerin, gerekse farklı görüşlere, düşüncelere sahip kesimlerin sesi olan sivil toplum kuruluşlarının yeni anayasa sürecine dâhil olmalarını özellikle beklediklerini kaydetti.
“ANAYASA METİNLERİ BİR TOPLUM SÖZLEŞMESİDİR, OYSA BİZDEKİ ANAYASA METİNLERİ DAYATMADIR”
“Bârika-i hakikat müsademe-i efkardan doğar diye biliyorsunuz bir söz var; yani hakikatin ışığı, gerçeğin ışığı farklı fikirlerin çarpışmasıyla ortaya çıkar” diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Şimdi sizler bunu yapıyorsunuz, yani çoğunlukçu değil çoğulcu bir anlayışla yeni anayasanın hazırlanmasını arzu ediyoruz. Anayasa metinleri bir toplum sözleşmesidir, öyle de olmalıdır. Oysa bizdeki anayasa metinleri dayatmadır, darbe direktifleri olarak hazırlanmıştır. Burada bulunan herkes 1960’dan itibaren darbecilerin hazırladıkları anayasalarla hayatlarını geçirdiler, hayatımızı geçirdik. Gelin darbecilerin değil bizatihi bu milletin, onun temsilcilerinin yaptığı bir anayasayı bizden sonraki nesillere armağan edelim. Bu yeni anayasa ruhuyla, diliyle, yöntemiyle milletimizin birikimini, kültürünü, tarihini, özlemlerini yansıtan bir metin olmalıdır. Bu anayasaya baktığımız zaman millet kendini görmelidir, geleneklerini görmelidir, tarihini görmelidir.”
“2011’DEKİ YÖNTEMİN SONUÇ VERMEDİĞİNİ GÖRDÜK”
Hukukta usulün, bilimde yöntemin en az esas kadar, içerik kadar önemli olduğuna vurgu yaparak, yeni anayasanın yapımındaki usulün çok iyi belirlenmesi gerektiğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “2011’deki yöntemin sonuç vermediğini gördük. O kadar ilginç ki, dört parti üçer temsilci veriyorsun ve daha sonra 47 madde üzerinde mutabakat sağlanıyor ve çıkıyor Ana Muhalefetin başı diyor ki; işte gelin bunları hiç olmazsa Meclis’ten geçirelim. Ve arkadaşlarıma diyorum gidin görüşün, hadi bunu hemen halledelim. Gidiyorlar, dört partinin de buna onay vermesi lazım. Dört parti temsilcisinin burada işte onayları var, bak buraları paraf ettiler, yok genel başkanlar da bu işe onay vermesi lazım. İnanmak, dürüst olmak, bu başka bir şey; çok önemli. Aradan tekrar başlanıyor, 60 maddeye geliniyor, bu defa ben söylüyorum arkadaşlarıma; yahu gidin bir daha dolaşın, eğer bu işe evet diyeceklerse evet desinler şu 60 maddeyi çıkartalım, ondan sonra yola yine devam edelim. Aynı cevap, diğer partilerin de buna evet demesi lazım. İşte 60 madde de dört parti temsilcilerinin onayı var, bu temsilciler burada kim adına var? O partiler adına var ve buna da onay verdiklerini paraflayarak söylüyorlar. Yok, genel başkanların buna evet demesi lazım. Ve yine yapılmıyor, şu anda 60 madde bu şekliyle duruyor. Kimin dürüst olduğunu, kimin akşam başka, sabah başka olduğunu öğrenmek bakımından aslında bu 60 maddelik o çalışma çok önemli bir ispattır” ifadelerini kullandı.
Sivil toplum kuruluşlarının aracılığıyla milletin tüm kesimlerini de içine alacak bir anayasa yazım sürecinin yürütülmesi gerektiğini dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçkinci değil kapsayıcı bir anayasa metnini ancak bu şekilde ortaya çıkabileceğinin altını çizdi.
“TÜRKİYE MODELİ ANAYASA HAZIRLAMA BAŞARISINI ORTAYA KOYABİLMELİYİZ”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hani zaman zaman diyorum ya Türk tipi başkanlık, bunu diyorduk ya, işte bu konuda da Türkiye modeli anayasayı hazırlama başarısını ortaya koyabilmeliyiz. Ya bu millet içinden bir anayasa yazabilecek, yapabilecek kadro bugüne kadar hazırlayamadı mı?” dedi. Bir sivil toplum kuruluşu üyesinin “Millet hazır” ifadelerini kullanması üzerine ise Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Millet hazır da, ben elitim diye geçinenler, siyasetçiler buna tam hazır değil; sıkıntı burada, sıkıntı burada. Yoksa millet hazır, millet zaten meydanlarda hep kükrüyor, bunu bekliyor. Bize göre milleti merkeze alan, insanı yaşat ki devlet yaşasın ilkesiyle ifade ettiğimiz kadim yönetim geleneğimize yaslanan bir anayasa Türk tipi anayasadır.”
Yeni anayasa çalışmalarında üzerinde en çok tartışılacak hususlardan birinin, hiç şüphesiz güçler ayrılığı konusu olacağını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Esasen yasama organı olan Meclis’imiz gazi bir meclistir, kurucu bir meclistir. Yasama organı olan meclisin asli alanına yoğunlaşmasını bir defa sağlamalıyız. Dolayısıyla bu hususta çok fazla bir sıkıntı yaşayacağımızı sanmıyorum. Hukukun üstünlüğü konusunda da hiç birimizin itirazı olamaz. Ha kanunların üstünlüğü derseniz orada itirazlar olur, onu söyleyeyim, ama hukukun üstünlüğünde kimsenin itirazı olamaz. Yargı organlarıyla yasama ve yürütme arasında eskiden beri süre gelen sıkıntıların temelinde mevcut anayasanın, güçlerin uyumunu değil, çatışmasını esas alan anlayışı vardır. Yeni anayasanın ruhu çatışma yerine uyum ve denge, birbirilerini yıpratma yerine birbirlerini destekleme mantığıyla oluşturulduğunda bu sıkıntı kendiliğinden ortadan kalkacaktır” dedi.
“BAŞKANLIK SİSTEMİ TAYYİP ERDOĞAN’IN KİŞİSEL MESELESİ DEĞİLDİR”
Yürütme meselesinin yeni anayasa çalışmalarının düğüm noktasını teşkil edeceğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, parlamenter sistemin Türkiye’de miadını doldurduğunu söyledi. Yeni Türkiye’nin inşası sürecinde yeni anayasaya ve onunla birlikte hayata geçirilecek başkanlık sistemine ihtiyaç olduğunu düşündüklerine vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Öncelikle şu yanlışı, sevgili kardeşlerim, ekranları başında bizleri izleyen sevgili milletime özellikle sesleniyorum; şu yanlışı peşinen düzeltmek istiyorum: Başkanlık sistemi Tayyip Erdoğan’ın kişisel meselesi değildir, bunu böyle bilelim. Bu sistemi Cumhurbaşkanlığımda da konuştum, Başbakanlığımda da konuştum, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğum zaman da konuştum, buna yeni başlamadım; biz dersimizi iyi çalışıyoruz. Benim bu konuyu gündeme getirmem Türkiye’nin hedeflerine ulaşabilmesi için böyle bir yönetim sistemine sahip olması gerektiğine olan samimi inancımdan kaynaklanıyor. Başkanlık sistemi tartışmasını akıl süzgecinden geçirmek yerine şahsıma indirgeyen, bu basitliğe düşen herkes, ülkemize ve milletimize karşı büyük bir vebalin içine girer. Konu şahıs değil, ülkenin geleceği meselesidir. Şayet Türkiye’nin geleceği için başkanlık sistemi doğru bir tercih olacaksa, hiçbir komplekse, hiçbir önyargıya kapılmadan bunun tartışılması ve hayata geçirilmesi gerekir” diye konuştu.
“BAŞKANLIK SİSTEMİ ÜNİVERSİTELERDE TARTIŞILIR NOKTAYA GELDİ”
Türkiye’de başkanlık sistemi tartışmalarının yeni olmadığının altını çizen Cumhurbaşkanı Erdoğan, 93 yıla yaklaşan Cumhuriyetin her döneminde bu meselenin konuşulduğunu, tartışıldığını, çeşitli yönleriyle ele alındığına dikkat çekti.
“Darbe anayasalarının gölgesinde geçen son 56 yılımızda da bu tartışma hiç eksik olmamıştır” diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Turgut Özal başta olmak üzere hepsini de rahmetle andığımız siyasi liderlerimizin hemen tamamı, Süleyman Demirel, merhum Erbakan, merhum Türkeş, hepsi, başkanlık sistemi konusunda olumlu görüş bildirmişlerdir. Şimdi onların arkasından gelenler tamamen onlara ters uygulama veya ifade beyanında bulunuyorlar. Bugün Türkiye tarihinde ilk defa olağanüstü bir dönemin dayatması olarak değil, milletin kendi tercihi, kendi talebi olarak yeni anayasasını ve yönetim biçimi olarak da başkanlık sistemini tartışabilmektir; bu bizim için en büyük avantajdır. Sadece bu iklim bile ülkemiz için başlı başına bir kazançtır. Yapmamız gereken nedir? Bir; halkımızın yeni anayasa veya başkanlık sistemiyle ilgili daha da bilgilendirilmesi. İki; televizyonlarda, gazetelerde bunun anlatımı ve bu konuda milletimizin bir an önce, bilgilendirilmesi büyük önem arz ediyor. İşte STK’lar bu adımı atmış durumdalar. Bununla kalmayacak, üniversitelerimizin başta hukuk fakülteleri olmak üzere, uluslararası ilişkilerde vesaire, ekonomi, iktisat fakültelerinde bunlar artık tartışılır noktaya geldi ve oralarda da paneller, sempozyumlar başlıyor, başlayacak” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başkanlık sistemi konusundaki bir diğer önemli avantajın ise 10 Ağustos 2014 tarihi itibarıyla cumhurbaşkanının doğrudan millet tarafından seçilmeye başlanmış olması olduğunu, bu adımın atıldığını ve bu işin yürüdüğünü belirtti.
“SANDIKTAN ÇIKAN CUMHURBAŞKANI BİR KENARDA OTURAMAZ”
Türkiye’de bu sistemle seçilen hiçbir cumhurbaşkanının siyasi gündemden tecrit edilmiş bir şekilde sadece sembolik konumda bulunmasının düşünülemeyeceğine ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Aslına bakılırsa Meclisin seçtiği cumhurbaşkanlarının da tümüyle siyasi gündemin dışında kaldığını, yetkilerini tarafsızlık içinde kullandığını söyleyebilmemiz de mümkün değil. Kendimizi aldatmayalım, böyle bir şey olamaz. Bu gerçeği bizzat kendimiz 2003-2007 yılları arasında tecrübe ettik. Cumhurbaşkanını doğrudan halkın seçmesiyle bu fiili durumun da ilerisine geçen yeni ve çok önemli bir gerçekle karşı karşıyayız. Bu gerçek, artık cumhurbaşkanlarının siyasi bir güç olarak görevlerini yürütecek olmasıdır” diye konuştu.
Seçim sürecinde iç ve dış politika alanlarında pek çok değerlendirme yaparak, taahhütte bulunarak göreve gelen Cumhurbaşkanının sözlerinin arkasında durmak zorunda olduğuna vurgu yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sandıktan çıkan Cumhurbaşkanının bir kenarda oturmasını bekleyen bu milleti tanımıyor, siyaseti de bilmiyor demektir; işin aslı budur. Türkiye’nin cumhurbaşkanının seçim sistemi konusunda geriye gidişi kesinlikle söz konusu olamaz. Böyle bir duruma en başta milletimiz izin vermez, benim tanıdığım bu millet izin vermez, ben böyle tanıyorum bu milleti” diye konuştu.
“SEÇİLMİŞ CUMHURBAŞKANI VE BAŞBAKANLA BU SİSTEMİN YÜRÜMESİ FEVKALADE GÜÇTÜR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ileriye doğru atılmış bu önemli, ancak yarım kalan hamleyi tamamlayacak olan adımın başkanlık sistemine geçilmesi olduğunu söyledi. “Mevcut sistemimiz bir anormallik halidir, hem seçilmiş başbakan, hem seçilimiş cumhurbaşkanıyla bu sistemin yürümesi fevkalade güçtür” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Hadi bugün biz aynı siyasi gelenekten gelen, uzun yıllar mesai arkadaşlığı yapmış Cumhurbaşkanı ve Başbakan olarak uyum içinde çalışıyoruz. Ama aynı siyasi gelenekten gelmemiş bir cumhurbaşkanıyla da ben çalıştım, ne getirdiğini, ne götürdüğünü biliyorum ya, damdan düştüm, biliyorum. Aynısı yarın cumhurbaşkanı farklı, başbakan farklı önceliklere sahip değişik siyasi anlayışlardan olursa bu iş nasıl yürüyecek? Bunu biz rahmetli Özal’la rahmeti Demirel’de görmedik mi? Gördük. Nasıl birbirlerine saldırılar olduğunu görmedik mi? Gördük. Ya biz bunlardan ders çıkarmayacak mıyız? Çıkarmamız lazım.”
Geçmiş dönemlerde Meclis’in seçtiği cumhurbaşkanlarının dahi bu tür durumlarda hükûmetlere nasıl güçlük çıkardığını milletin gayet iyi bildiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, sandıktan çıkan cumhurbaşkanları bundan sonra her konuda çok daha etkin olacağını, çok daha cesur davranacağına dikkat çekti.
“NİHAİ KARARI VEKİLLER DEĞİL, MİLLET VERMELİDİR”
Yapılması gerekenin bu kriz halinin ortaya çıkmasını, yaşanmasını beklemeden bugünden tedbiri almak, yarım kalan işi tamamlamak olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yani başkanlık sistemine geçmektir. Yeni anayasanın bu anlayışla hazırlanması en doğrusudur. Bu ihtiyacı tümden dışlayan bir yeni anayasa sürecinin sakat doğacağı da açıktır. Benim teklifim, karanın milletimize bırakılmasıdır. Hem Parlamento bu noktada bir karar vermelidir, ama Parlamentonun kararı arkasından da millete gidilmelidir ve nihai kararı vekiller değil, asil millet vermelidir” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Başkanlık sisteminin ne olduğu, nasıl uygulanacağı meselesinin çok geniş bir tartışma alanı olduğunu belirterek, “Dünyada bu sistemin çok farklı uygulamaları var, biz bunların hepsini de inceleyip kendi ihtiyaçlarımıza, kültürümüze uygun, mevcut birikimlerimizden de azami düzeyde faydalanarak yeni ve gerçekçi bir sistem oluşturmalıyız. Tabi bu durum mahalle yönetiminden ülke yönetimine kadar tüm sistemin yeniden yapılandırılmasını gerektirir. Türkiye’nin bu yeniden yapılanma ihtiyacı zaten hat safhadadır. Halkın seçtiği ve halka hesap veren yöneticilerin egemen olduğu bir sistemin 40 yıllık siyasi tecrübeme dayanarak milletimizin talebi olduğunu görüyorum, biliyorum, bunu başaracak birikime ve ferasete sahip olduğumuza da inanıyorum. At sahibine göre kişner diye güzel bir atasözümüz var. Hiç şüphesiz her sistemi işletecek olan, orada sorumluluk üstlenecek kişilerdir. İyi bir yönetici vasat bir sistemle de güzel işler başarabilir, ama iyi bir sistem vasat yöneticilerle de işlerin eh belirli bir düzeyin altına düşmeden yürümesini sağlayabilir. Bizdeki mevcut sistem maalesef dalgalanmalara, istikrarsızlara, krizlere çok açıktır. Bunun bedelini fert fert ve toplum olarak, millet olarak ödüyoruz” diye konuştu.
“TÜRKİYE, SİYASİ İSTİKRARSIZLIKLARIN BEDELİNİ EKONOMİK VE SOSYAL KRİZLERLE ÖDEMİŞTİR”
1994 ve 2001 krizlerinin, dünyada sorun yaşanmadığı, her yerde işlerin yolunda gittiği dönemlerde Türkiye’nin kendi iç dinamikleri sebebiyle ortaya çıkan krizler olduğunu anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, buna karşılık 2008 yılında dünyada başlayan finansal kriz gelişmiş ülkeler dâhil pek çok devleti hâlâ etkisi altında tuttuğunu kaydetti. Aynı krizin Türkiye’yi ise kendi değimiyle teğet geçtiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Niçin biliyor musunuz? Çünkü Türkiye istikrar ve güven ortamının hâkim olduğu bir ülkeydi. Eğer güçlü bir tek parti hükûmetine sahip olmasaydık küresel finans krizinin bizi nasıl bir duruma düşüreceğini düşünmek dahi istemiyorum” dedi.
Türkiye’nin geçmişten beri maruz kaldığı siyasi istikrarsızlıkların bedelini ekonomik ve sosyal krizlere maruz kalarak ödediğine dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Yine Türkiye 2002 yılı Kasım ayından bugüne kadar şu geçen 13 yılda Cumhuriyet döneminin daha önceki 79 yılına denk, hatta pek çok alanda onları katbekat aşan hizmetlere kavuşmuştur. Bu başarının gerisindeki en önemli unsurların başında istikrar ve güven ortamının kesintisiz şekilde sürdürülmesi geliyor. Ve burada kadronun çok büyük önem arz ettiğini de söylemem lazım. Eğer mevzuat amcayla bu işi yürütmeye kalksaydık biz yanmıştık, onu kendimize uydurduğumuz için bu işi başardık. Onu bizi bağlayıcılığına evet demediğimiz için bu işi başardık. Acaba bu bana ne getirir veya beni nereye götürür diye düşündüğümüz için bu işi başardık” ifadelerini kullandı.
7 HAZİRAN VE 1 KASIM SEÇİMLERİ SONRASI YAŞANANLAR
“7 Haziran ile 1 Kasım seçimleri arasında bu konuda bedelini hâlâ ödediğimiz bir tereddüt yaşandı mı? Yaşandı” diye konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Her taraf kan gölüne döndü mü? Döndü. Niye? İşte açık ortada, hemen şöyle bir koalisyon zemini ortaya çıktı, bunu fırsat bilen yamyamlar ülkemizi kan gölüne döndürdü. Başkanlık sistemi sağladığı mutlak istikrar ortamı ile Türkiye’yi bu tür sıkıntılardan, risklere koruyabilme özelliğine sahiptir, onun sigorta sistemleri çok daha güçlüdür. Milletin seçtiği başkanın görev süresi boyunca ne hükûmet krizi, ne seçim, ne de benzeri ani bir makas değişikliği söz konusu olmayacağı için orta ve uzun vadeli programların kararlılıkla uygulaması kolaylaşacaktır. Tamamen başkanın sorumluluğunda işleyecek yürütmenin, özellikle bu yürütmenin yükünden kurtulacak yasama ve yargı organları da kendi görevlerini çok daha titizlikle yerine getirme imkânına kavuşacaklardır” dedi.
“DEVLET İÇİNDE DEVLET KURMAYA ÇALIŞANLARIN BAŞLARINA DÜNYAYI YIKARIZ”
Yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmalarının birtakım kesimler tarafından kasıtlı olarak üniter yapıyla, ülke bütünlüğüyle, millî birlikle, ilişkili hale getirilmeye çalışıldığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti: “Halbuki biz ne diyoruz? Tek millet diyoruz; hangi kökenden ve meşrepten olursa olsun -şu anda 79 milyona nüfusumuz hamdolsun yaklaştı- tek millet. Ardından ne diyoruz? Tek bayrak; rengini şehidimizin kanından alan bayrağımızda başka bir bayrak asla bu semalarda dalgalanamaz diyoruz. Üçüncüsü ne diyoruz? Tek vatan; 780 bin kilometrekare vatan toprağı üzerinde herhangi bir operasyona, herhangi bir ameliyata asla göz yumamayız diyoruz. Dördüncü ne diyoruz? Tek devlet; adı ve söylemi ne olursa olsun hiçbir devlet, paralel devlet veya paralel yapı, bunlara izin vermeyiz, veremeyiz. Nasıl sözde cemaat adı altında devlet içinde bir paralel yapı oluşturmak isteyenlere dünyayı dar ediyorsak, özerklik adı altında, özyönetim adı altında devlet içinde devlet kurmaya çalışanların da dünyayı başlarına yıkarız; bunun böyle bilinmesi lazım. Biz bu şekilde tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet derken, meseleyi bölünme, parçalanma edebiyatıyla ele alanlar, açık söylüyorum, kesinlikle art niyetlidir, hatta bölücünün başta gidenidir; bunu böyle biliniz.”
“BU MEMLEKET SAHİPSİZ DEĞİL”
Bu topraklarda millî ve yerli olan ne varsa, kim varsa, hepsinin de başımızın üzerinde yeri olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Aynı şekilde ülkemizin ve milletimizin karşısında kim varsa, ne varsa onunla mücadele etmek de bizim namus borcumuzdur, bunun böyle bilinmesini istiyorum. Çünkü bu memleket sahipsiz değil, bu devlet dikkat edin, altını çiziyorum köksüz değil. Bu millet balık hafızalı değil. Emanetçisi olduğumuz değerlerin kıymetini çok iyi biliyoruz. Arif Nihat Asya ne diyor? “Şehitler tepesi boş değil, toprağını kahramanlar bekliyor. Ve bir bayrak dalgalanmak için rüzgâr bekliyor. Destanı öksüz, sükûtu derin meçhul askerin. Türbesi yakışmış bu kutlu tepeye. Yattığı toprak belli, tuttuğu bayrak belli, kim demiş meçhul asker diye.” Bizim ecdadımızın yattığı toprak belli, tuttuğumuz bayrak belli. Allah’ın izniyle dalgalanmak için bekleyen bayrağımızı rüzgârsız bırakmayacağız. Şehitlerimizin, gazilerimizin fedakârlıklarının hakkını verecek, ülkemizi 2023 hedeflerine ulaştıracak, 2053 ve 2071 vizyonumuzu hayata geçireceğiz” dedi.
"MEVCUT ANAYASA TOPLUMSAL SÖZLEŞME DEĞİL DARBE SÖZLEŞMESİDİR"
Mevcut Anayasa'nın darbe sözleşmesi olduğunu söyleyen Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise, "Milletin kendisini hür hissettiği demokratik bir ortamda milletin temsilcileriyle millet adına normal bir dönemde yapılacak yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır. 1982 Anayasası, Danışma Meclisi tarafından yapılmıştır. Danışma Meclisinin bütün üyeleri, Milli Güvenlik Kurulu tarafından seçildiği halde 177 Anayasa maddesinin 125 i,16 geçici maddenin de 12 si Milli Güvenlik Konseyi tarafından bizzat bir kez daha değiştirilmiştir. Akredite Anayasa Komisyonu üyeleri genel kurul üyelerinin yaptıkları yetmemiş onlara güvenmeyenler doğrudan kendi elleriyle Anayasayı yapmayı tercih etmişlerdir. O nedenle mevcut Anayasa bir toplumsal sözleşme değil esasında bir darbe sözleşmesidir" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında Türkiye Anayasa Platformu’na, platformu oluşturan ve destek veren tüm sivil toplum kuruluşlarına şükranlarını sunduğunu ifade etti.
Yeni anayasa için ortak değeri insan onuru, ortak hedefi güçlü ve büyük Türkiye olan herkese yaptıkları çağrıya milyonların karşılık vereceğine inandığını dile getiren Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasını şu sözlerle tamamladı: “Bundan hiç şüpheniz olmasın. Sevginiz, dostluğunuz, ahde vefanız için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum, Allah yar ve yardımcınız olsun, sağlıcakla kalın diyorum.”