ARŞİV
Demokratikleşme Sürecinde 'Memur Açılımı'nın Zorunluluğu
Yeni dönemin kahramanları biz, yani sivil halk ve sivil toplum örgütleri…Artık, geleceğimize bizzat kendimizin karar vereceği bir aşamadayız. Bundan böyle toplum olarak sahip olduğumuz gücü kendi elimizde toplayabilecek ve her şeyi halkın çıkarları ve onun iradesi doğrultusunda şekillenmesini isteyebileceğiz. Bundan böyle bizim için en yararlının ne olduğunu bizim yerimize başkasının söylemesine izin vermeyeceğiz. Ülkemizin sahip olduğu nimetlerden yararlanmak için üzerimize düşeni yapmamız gerektiğini hem halk hem de örgüt olarak biliyoruz. İşte bugün milyonlarca insan adına buradayız. Herkes er ya da geç bu gerçeği öğrenecek dedik, ancak:
“Oyunun kuralını sen koymamışsan sonucu sana ait değildir”, sözünü doğrulayan bir süreç yaşadık. Toplu görüşme öncesinde teşkilatlarımızla yaptığımız istişare toplantıları, görüşme süreci ve görüşme sürecinin sonrasında kamuoyunu ve örgütlerimizi bilgilendirdik. Ancak ben yine de çok önemsediğimiz birkaç konuyu burada tekrar paylaşmak istiyorum:
Memur-Sen olarak, 2009 Toplu Görüşmelerinin ana gündeminin “grevli toplu sözleşme hakkı” olması konusunda yoğun gayret sarf ederek, görüşmelerin en başında “toplu sözleşme ve grev hakkı”yla ilgili bir komisyon oluşturulmasını sağladık. Oluşturulan bu komisyon hazırladığı raporla, uluslar arası mevzuat ve kararlardan örnekler vererek grevli toplu sözleşmenin kamu görevlilerinin hakkı olduğunu teyit etti. Kamu İşveren Kurulu da bu rapor ışığında 2010 yılının başında grevli toplu sözleşme konusunda bir “Çalıştay” yapılmasını önerdi ve bu öneri mutabakat altına alındı. Yine, toplu görüşme sürecinde Uzlaştırma Kurulu örnek bir tutumla kamu yönetimi, siyaset-siyasi partilere ders verircesine yol haritası açıkladı. Bu yol haritasında bizim toplu görüşme masasına götürdüğümüz tekliflerin tamamı teyit edilmişti.
Uzlaştırma Kurulu, büyüyen ekonomilerde mutlaka kamu görevlilerine “refah payı” verilmesini, “eşit işe eşit ücret” ilkesinin lafta kalmamasını ücretler arasındaki makasın adil hale gelinceye kadar “ek ödeme”lerin devam etmesini istedi. Bütün bunların ötesinde iş hukuku ve çalışma hayatı konusunda öncü olan üniversite öğretim üyelerinin bulunduğu ve başkanlığını Yargıtay’ın iş hukuku ile ilgili daire başkanının yaptığı kurul, toplu sözleşme ve grev hakkının “temel hak ve hürriyet” kapsamında değerlendirilmesi gerektiğine raporunda açıkça yer verdi. Küreselleşmenin etkisiyle “sosyal devlet”in bitirilmek istendiği, bitirilemese bile “siyasetin ve devletin önceliği” olmaktan çıkarılmaya çalışıldığı bir dönemde 15 gün gibi kısa süren toplu görüşme trafiğinde toplu sözleşme ve grev hakkıyla ilgili ciddi yol haritasının oluşması Konfederasyonumuzun toplu görüşme sürecindeki tutarlı stratejisinin ve kararlığının bir göstergesidir. Siyasi irade, ders mahiyetindeki Kurul Kararları’nı iyi okumalı ve bundan sonra sosyal politikalarını belirlerken Kurul kararlarını esas almalıdır.
Dışarıdan bakıldığında dedi kodu gibi görünme riski taşısa da çabamızın anlaşılmasında önemli olduğuna inandığım bir gerçeği de kamuoyuyla paylaşmak istiyorum: Toplu görüşmeler sürecinde konfederasyonlardan biri görüşmelerin yapıldığı Başbakanlık binasının önünü medyaya çıkmak için araç olarak kullanırken, bir diğeri ise önüne gelen her şeyi nerdeyse hiç okumadan imzalıyordu. Yine böyle tabloların yaşandığı bir görüşmede Kamu İşveren Kurulu’nun hazırladığı metni bir konfederasyonun yöneticileri okumadan imzalayıp gitmişler, bu metinde gizlenen Kamu İşveren Kurulu’nun kamu görevlilerinin “iş güvencesini tartışmaya açan tuzağı” görmek ve saatlerce süren pazarlıktan sonra metinden çıkarmak Konfederasyonumuza düştü. Kamu görevlilerinin kırmızıçizgilerinin en başında gelen iş güvencesini tartışmaya açtırmama kararlılığımızı Kamu İşveren Kurulu ve siyasi irade böylece görmüş oldu.
Konfederasyonumuzun izlediği yolla sadece toplu sözleşme ve grev hakkı ve iş güvencesinde başarı elde edilmedi. Aynı zamanda, 41 maddelik sosyal maddelerde ilerleme sağlanmasında Konfederasyon ve sendikalarımızın büyük bir payı var. Buradan, başta yetkili sendikalarımız olmak üzere tüm teşkilatlarımıza teşekkürü bir borç biliyorum.
Konfederasyon olarak, ülkemizin temel sorunlarına “izleyici” olarak bakmadık. Çünkü Türkiye’nin en eğitimli ve düşünen kesiminin temsilciliğini yaptığımızın bilinciyle hareket ediyoruz. Bu anlayışla “Demokratik Açılım”,“Alevi Açılımı” önümüze geldiğinde “suya sabuna dokunduk”, sorunun çözümüne katkı sunduk. Hem demokratik açılım hem de Alevi açılımıyla ilgili olarak gerçekten de özenle hazırlanmış ve siyasi iradenin yol haritası oluştururken yararlanacağı ciddi seçeneklerin bulunduğu raporlar hazırladık ve ilgililere sunduk. İzleyici değil yönlendirici, sorunun değil çözümün parçası olduğumuzu bir kez daha ortaya koyduk.
Biz, kamu görevlilerinin temsilcisi ve sivil toplum kuruluşu olarak Türkiye’nin demokratikleşmesi, demokrasinin derinleşmesi, demokratik standartların yükseltilmesi, özgürlüklerin ve insan haklarının daha da genişlemesi için olanca gücümüzle katkı sunmaya çalışırken, “özgürlükçü değil özürlü” olan 4688 Sayılı Yasa’nın kısıtlı haliyle aynen duruyor olması demokrasimiz açısından büyük bir ayıp. Memur-Sen olarak, hedefimiz 2010 Haziran ayına kadar eylem, kitlesel basın açıklaması, kampanyalar yaparak siyasi iradeyi “memur açılımı” yapmaya zorlamak olacaktır. Umuyoruz ve bekliyoruz ki, IMF toplantısında IMF yöneticilerine “Dışarının sesini dinleyin” diyen Sayın Başbakan da alanlardan yükselen grevli toplu sözleşmeli sendikal hak ve siyaset yasağının kaldırılmasına yönelik sesleri duyar ve memur açılımını başlatır. Biz de üyelerimiz adına 2010’da demokratik ülkelerde olduğu gibi toplu görüşme değil, toplu sözleşme masasına otururuz.
Burada Kamu İşveren Kurulu’nun mali haklar konusundaki dayatmasını da tartışmak istiyorum. Kamu İşveren Kurulu’nun, Hükümetin Orta Vadeli Mali Plan ve Merkez Bankası’nın 2010 yılı enflasyon hedeflemesinin altında olan yüzde 2,5 artı 2,5 dayatmasını kabul etmedik, bundan sonra da etmeyeceğiz. Kriz lobisine KDV, ÖTV indirimi, sigorta, arsa, enerji desteği derken 54,3 milyar mali destek sağlanıyor. Yine kriz lobisi IMF’den gelecek olan 35 milyar TL’yi dört gözle bekliyor. Bunun için de Türkiye’nin “ekonomi çıpası”nın IMF olması için zorluyorlar. Hâlbuki Türkiye’nin kalkınma ve gelişme ölçüsü IMF değil, demokratikleşme, demokrasinin derinleşmesi, özgürlüklerin genişlemesi ve siyasi istikrar olmalıdır; bunlar varsa her türlü sermaye ülkemize doğrudan veya dolaylı olarak yatırım yapacaktır. Böylelikle IMF’nin ve kimin güdümünde olduğu bilinmeyen kredi kuruluşlarının notları çöpe atılacaktır. Onun için demokratikleşme ve sivilleşmenin önemli bir parçası olan memur açılımının yapılması ve grevli toplu sözleşmeli sendikal hakkın verilmesi gerekmektedir.
Küreselleşmenin sosyal boyutu yok, vahşi kapitalizm krizin faturasını çalışanlara kesiyor. Türkiye küreselleşmenin kötü rüzgârına kapılıp krizin faturasını çalışanlara kesmek yerine, medeniyet köklerinden gelen bir anlayışla dar ve sabit gelirlileri ezdirmeyecek, gelir adaletsizliğini azaltıcı “sosyal modeller” uygulayarak bu kesimleri koruyup kollamalıdır.
Hep, “Türkiye yasaklardan ve haksızlıklardan kurtulmalıdır” dedik. Yıllardır söyleye geldiğimiz ve milyonlarca imza topladığımız meslek liselerinin önündeki “katsayı adaletsizliği”ne son verilmiştir. Yine defalarca vurguladığımız, Kur’an kurslarındaki “yaş sınırı”nın kaldırılmasına yönelik adımlar atılmaktadır. Türkiye’nin demokratikleşmesine yönelik olumlu gelişmelere memur açılımının eklenmesi ve ardından daha yeni demokratik açılımların başlatılması Türkiye’nin dünya demokrasi liginde en “önde ve öncü” rolüne yükselmesini sağlayacaktır.
Memur-Sen ailesi olarak, mali haklar konusunda Hükümetin yüzde 2,5 artı 2,5 dayatması üzerine bir “eylem takvimi” açıkladık. Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu çıktıktan sonra ağırlık merkezini toplu sözleşme ve grev hakkının oluşturacağı ve 2010’un Haziran sonuna kadar sürecek eylem takviminin ilk uygulaması olan 3 Ekim “Başbakan’a Mektup” ve 10 Ekim “Kitlesel Basın Açıklaması” başarıyla tamamlanmış ve kamuoyunda geniş yankı uyandırmıştır. Bu eylemlerimize katılan ve destek veren teşkilatlarımıza, üyelerimize ve kamu görevlilerine teşekkür ediyorum.