ARŞİV
Dünyada ve Türkiye’de Nükleer Enerjinin Dünü, Bugünü ve Yarını
İnsanoğlu yaşam serüveninde çeşitli ihtiyaçlarını karşılayabilmek için birçok alternatifleri kullanma ihtiyacı doğmuştur. Bu ihtiyaçlar nedeniyle, üç temel etken önemlilik kazanmıştır “bir işi en kısa zamanda, daha az enerjiyle ve daha az malzeme kullanarak yapabilmek.” İşte bu doğrultuda dünyadaki tüm çağdaş toplumların vazgeçilmez ihtiyaçları arasında yer alan enerjinin uzun vadeli temin edilmesinin garantisi kaynakların verimli, güvenli ve çevreci olmasıdır. İnsanoğlu yaşam serüveninde çeşitli ihtiyaçlarını karşılayabilmek için birçok alternatifleri kullanma ihtiyacı doğmuştur. Bu ihtiyaçlar nedeniyle, üç temel etken önemlilik kazanmıştır “bir işi en kısa zamanda, daha az enerjiyle ve daha az malzeme kullanarak yapabilmek.” İşte bu doğrultuda dünyadaki tüm çağdaş toplumların vazgeçilmez ihtiyaçları arasında yer alan enerjinin uzun vadeli temin edilmesinin garantisi kaynakların verimli, güvenli ve çevreci olmasıdır. Gelişmiş ülkelere baktığımızda nüfus artış hızının düşmesi ve giderek yaşlı nüfusu barındırması sonucu enerji kullanımının artış hızı azalmakla beraber, gelişmekte olan ülkelerin daha çok enerjiye muhtaç oldukları aşikardır. İşte bu noktada artan enerji ihtiyacını karşılamak için öz kaynaklara dayalı rezerv oluşturma yeteneği ön plana çıkmaktadır. Ülkelerin gelişmişlik ölçeği olarak, enerji üretim ve tüketim kapasitesi ile değerlendirilmektedir. Güvenli ve sürdürülebilir gelişim için, enerji kaynaklarının (petrol, doğalgaz, kömür, linyit gibi) yerine ikame edilebilecek uzun vadeli çözümler üretme ihtiyacı ortadadır. Tükenebilir rezervlerin kısa vadede yerine yeni rezervler üretme veya ikame imkanı olmadığına göre jeotermal kaynaklar, rüzgar enerjisi, güneş enerjisi gibi yenilenebilir kaynaklardan etkili ve verimli yararlanma imkanları araştırılmaktadır. Ancak her enerji türünün kendine özgü ekonomik, sağlık ve çevre kirliliği gibi riskleri ve avantajları vardır. Söz konusu avantaj ve dezavantajların yanında enerjide dışa bağımlılığı çok yüksek olan Türkiye’nin yeterli öz kaynak rezervine sahip olamaması alternatif enerji kaynaklarına geçmesi zorunluluğunu kaçınılmaz hale getirmiştir. Ülkemizin uzun vadede enerji ihtiyacının bir kısmını karşılayabilmek adına uğraş verilen önemli konulardan biri nükleer enerjidir. Nükleer enerji 50 yılı aşkın bir süredir dünya kamuoyunu hep işgal eden bir konudur. Gerek 2.Dünya Savaşı sırasında geliştirilen atom bombası gerekse takip eden soğuk savaş yılları sırasında nükleer güç küresel politikaları belirleyen önemli bir olay olmuştur. Nükleer gücün enerji amaçlı geliştirilmesi, elektrik enerjisi üretmek için kullanılması, teknoloji düzeyi yüksek diğer gelişmiş ülkeler tarafından da benimsenmiştir. Çünkü enerjiyi ucuz, kaliteli ve sürdürülebilir olarak elde eden ülkeler, küresel ticaret ve kalkınma yarışında hep ön sıralarda yer almıştır. Bu nedenle Türkiye'nin enerji ihtiyacının önemli bir kısmını karşılayacak ticari bir proje olan nükleer santrallere geçiş serüveni gerek siyasi nedenlerle gerekse nükleerin geçmişte bırakmış olduğu olumsuz etkiler bu geçiş sürecinin uzamasına neden olmuştur. Nükleer santrallerin enerji kaynaklarına alternatif oluşturması, yakıt maliyetlerinin düşüklüğü, dışa bağımlılığın azaltılması ve çevre kirliliği açısından en temiz enerji elde etme yöntemi olması nedeniyle tercih edilen bir yöntemdir. Ancak ülkemizde kurulması planlanan santrallere yönelik olarak çeşitli eleştiriler söz konusudur. Nükleer santral çevre düşmanıdır ve radyasyon yayar, nükleer santral atıkları ciddi bir sorundur, en pahalı elektrik nükleerden elde edilir, nükleer enerji dışa bağımlıdır, dünyada nükleer santral sayıları hızla azalmaktadır, Türkiye'nin nükleer enerjiye ihtiyacı yoktur gibi çeşitli nükleer yalanlar, nükleer korkuları arttırmaktadır. Bu karşı çıkışlar nükleer enerjiye olan ön yargıları pekiştirmekte ve ülke insanının bu kaynaktan mahrum kalmasına yönelik güçlü bir muhalefet oluşturmaktadır. Dünya geneline baktığımızda nükleer santrallere yönelik eleştirilere bir cevap niteliğinde çeşitli olumlu örnekler verilebilir. Ekonomik genişleme politikasının uyandırılması ve sosyo-ekonomik eşgüdümlü gelişmenin desteklenmesi temel amaçları arasında olan, Uluslar arası ekonomi örgütü OECD’ye üye ülkelerin neredeyse tamamına yakınında bulunan nükleer enerji santrali, santrali olmayan ülkelerde de yapım aşamasında olması bu ülkelerin nükleere bakış açısını gözler önüne sermektedir. Örnek verebileceğimiz ülkelerden ilki İsveç’tir. İsveç’in nüfusuna baktığımızda yaklaşık İstanbul nüfusunun üçte ikisi kadardır. Ancak ülkede 10 adet nükleer santral vardır ve enerjisinin %38’ini bu santrallerden karşılamaktadır. İstanbul nüfusuna göre kıyasladığımız ülkelerden sadece İsveç değil, İsviçre’de 5, Bulgaristan’da 2, Çek Cumhuriyeti’nde 6, Ermenistan’da 1, Finlandiya’da 4, Belçika’da 7 olmak üzere 2012 yılı itibariyle toplamda 433 tane aktif 62 tane inşaat aşamasında olan nükleer santral sayısı bulunmaktadır. Bu aktif santrallerin içerisinde dikkat çeken ve ülkelerinde 50 adet ve üzeri santral bulunan ülkeler de yer almaktadır. Japonya 50, Fransa 58, Amerika 104 adet nükleer santrale sahip olan ülkelerdir. Görüldüğü gibi Dünya’da nükleer santral sayıları azalmamakta, tam aksine hızla artmaktadır. 2030 yılına kadar inşaat aşamasındaki nükleer santral sayısının ise 331’e çıkarılması planlanmaktadır. Ülkemizin 2023 programı kapsamında, iki nükleer santralin işletmeye alınması, üçüncüsünün de inşaatına başlanması hedefler arasındadır. Bu kapsamda en uygun bölge olarak belirlenen Mersin-Akkuyu’nun gerek denize yakınlığı (soğutma suyu), gerekse deprem bölgesinde olmayışı nedeniyle güvenli bir yer olarak görülmesi bu bölgenin verimlilik değerini arttırmaktadır. Hedefler arasındaki ikinci santral Sinop ve üçüncüsü İğneada olmak üzere toplam 3 nükleer santralin ülkemize kazandıracakları sadece enerjideki sürdürülebilirlik değil bunun yanında diğer sektörlere kazandıracağı canlılık yabana atılamayacak boyuttadır. Nükleer güç santrallerini, sadece elektrik üretim tesisleri olarak değerlendirmemek gerekir. Nükleer santral projesinin, diğer sektörlere de sağlayacağı dinamizmle ve istihdam imkanıyla birlikte ülkemiz sanayisine önemli derecede katma değer sağlayacağı da dikkatlerden kaçmamalıdır. Bunun yanında birinci derecede önemli olan, ileri bir teknoloji kazanmak ve bu sayede bilimsel ve teknolojik sahada ilerlemek, hatta bir sıçrama yapabilmektir. Bu gibi ileri teknolojilerin ülkelere kazandıracakları pek çok şey vardır. Bunlar arasında yeni yapım teknikleri öğrenmek ve bunları geliştirmek, bilimsel ve teknolojik kapasiteyi arttırmak, kalite kontrolünü ve kaliteyi sağlamak, sanayide değişik iş kollarının kurulup çalıştırılması, yeni iş alanlarının açılarak istihdamın artması gibi konular sayılabilir. Sonuç olarak yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı konusunda başarılı grafiğini sürdürmesi gereken Türkiye’nin, nükleer enerji konusunda da atacağı adım ülkemizi daha ileriye taşıyacağı muhakkaktır. Enerji yoğunluğu ne kadar artarsa kıymeti ve mükâfatı o oranda büyüyor ve aynı zamanda riski de. Bu bağlamda üzerinde hassasiyetle durulması gereken konu nükleer enerjinin kullanılıp kullanılmamasından ziyade nükleer enerjide altyapı güvenliğinin sağlanmasıdır. Nükleer enerji konulu bilgilendirme çalışmaları yapılmalı ve önyargıları giderici bilimsel gerçekler propaganda edilmelidir. Tüm gelişmiş ülkelerin yeterince yararlandığı bu kaynaktan, üst düzeyde enerji ihtiyacı olan ve yeterli teknolojik altyapıya ulaşan ülkemizin nükleer enerjiden en üst düzeyde istifade etmesi dileği ile…