ARŞİV
'Gençlik ve Gelecek İnşasında Sendikal Sorumluluğumuz' Çalıştayı Gerçekleştirildi
Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, eğitim hizmet kolunun genel yetkili sendikası ve 300 binlere yaklaşan üye sayısıyla Türkiye’nin en büyük sivil toplum kuruluşu olarak, Türkiye’nin gençlik ve gelecek inşasında üzerlerine düşeni yapmanın gayreti içerisinde olduklarını ifade ederek, “Ortak değerlerimizden hareketle, kadim medeniyetimizin yeniden ihyasını ve inşasını tarihin bize yüklediği sorumluluk bilinciyle, ülkemizin gelecek vaat eden potansiyelini, özellikle gençlerimizin yeteneklerini ortaya çıkarmak ve harekete geçirmek noktasında eğitimli ve eğitimci bir teşkilat olarak kısa, orta ve uzun vadede yapmamız gerekenler olduğuna inanıyoruz. Bu çalıştayımızda bunun yol haritasını belirlemek istiyoruz” dedi.
Eğitim-Bir-Sen, “Türkiye’nin Gençlik ve Gelecek İnşasında Sendikal Sorumluluğumuz” çalıştayını Bolu’da gerçekleştirdi. Konunun uzmanı akademisyen, Gazetece-Yazar, eğitimci ve Eğitim-Bir-Sen, Memur-Sen Genel Merkez danışmanlarının katıldığı çalıştay, Eğitim-Bir-Sen Genel Başkan Yardımcısı Teyfik Yağcı’nın selamlama konuşmasıyla başladı.
Genel Başkan Ahmet Gündoğdu’nun açılış konuşmasıyla devam eden çalıştayda katılımcılar, ‘bilinçli veli ve aile’, ‘yönlendirici ve ilham veren öğretmen’, ‘sendikal sorumluluklarımız’, ‘lider öğretmen’, ‘gençlik ve ahlak’, ‘çağın kargaşası içinde ümmetin gençliği’, ‘din ve gençlik’ konularında değerlendirmelerde bulundu.
Moderatörlüğünü Doç. Dr. Erdinç Yazıcı’nın yaptığı çalıştayın açılışında, sendika olarak, gençlik ve gelecek konusunda yapmayı tasarladıkları çalışmalara ilişkin görüşlerini açıklayan Genel Başkan Ahmet Gündoğdu, konuşmasına, Soma’daki maden faciasında hayatını kaybeden işçilere Allah’tan rahmet, yakınlarına sabır ve başsağlığı dileyerek başladı.
Donanımlı Bir Gençliğe Sahip Olmak Bir Ülkenin Geleceğe Güvenle Bakmasını Sağlayan En Önemli Güçtür
Bir buçuk yıl önce Genç Memur-Sen’i kurduklarını hatırlatan Gündoğdu, “Gençlikle ilgili yaptığımız araştırma, kaygı verici bir tablo ile karşı karşıya olduğumuzu ve gençliğe ilişkin yapmamız gerekirken yapmadıklarımızın olduğunu ortaya koydu” dedi.
21. yüzyılın başlarında dünya ile birlikte sanayi toplumundan bilgi toplumuna dönüşen ülkemizin, bir taraftan bu dönüşümü içselleştirirken diğer taraftan küresel düzeyde ortaya çıkan sorunlarla baş etme mücadelesi verdiğini kaydeden Gündoğdu, şöyle devam etti: “Yaşanmakta olan bu süreç, insanlığa sunduğu yeni bilimsel ve teknolojik imkânlar kadar, sosyal, kültürel, politik ve iktisadi adaletsizlikler temelinde çözümü güç yeni sorunları da ortaya çıkarmıştır. Bu sorunların çözümünde demografik potansiyeli avantaja dönüştürmek tarihi bir öneme sahiptir. Özellikle nüfusunun yarısını gençlerin oluşturduğu Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler için genç nüfusun nitelikli ve kaliteli eğitim alması, hem kamu alanında hem de özel sektörde istihdam edilme sorunlarının çözümünde büyük Türkiye idealinin gerçekleşmesinde önemli oranda katkı sağlayacaktır. Bu kapsamda, kendini özgürce ifade edebilen, okuyan, düşünen, sorgulayan, eleştiri ve özeleştiri yapabilen, milli ve manevi değerlerine bağlı, özgüven sahibi, toplumsal aidiyet duygusu ve empati yeteneği yüksek, üretken, katılımcı ve uluslararası alanda rekabet edebilecek seviyede donanımlı bir gençliğe sahip olmak bir ülkenin geleceğe güvenle bakmasını sağlayan en önemli güçtür.”
Lider Öğretmene İhtiyacımız Var
Medeniyet ve kültür değerlerine bağlı, küresel rekabete açık bir gençlik yetiştirilmesi noktasında sivil toplum kuruluşlarına ve sendikalara da büyük sorumluluk düştüğünü vurgulayan Gündoğdu, “Memur-Sen olarak, Genç Memur-Sen’i kurup erdemli bir gençliğin yetişmesi için oluşturduğumuz bu zemin aynı zamanda tecrübe paylaşımlarının yapıldığı, sorun çözme yeteneklerinin geliştirildiği bir ortam haline gelmiştir. Hayalimiz ve hedefimiz; tarihle bağı olan, tarih okuyan, tarih yapan, tarih yazan, tarihin tekerrür etmemesi için tarihe yön veren bir gençliktir. Medeniyet ve kültürümüzü miras olarak gören, bu mirasa sahip çıkan ve geliştiren gençliktir. Girişimci, yenilikçi, üretken, AR-GE yapabilen ve iş ahlakı olan bir gençlik milletimizin beklediği bir gençliktir. Bizler böyle bir gençlik için elimizden geleni yapmanın gayreti içinde olduk ve olmaya da devam ediyoruz” değerlendirmesinde bulundu.
Gündoğdu, Türkiye’nin en büyük sorunlarının başında eğitim sorununun geldiğini, günümüzün ihtiyaçlarını karşılayacak bir müfredatın hazırlanmasının şart olduğunu kaydederek, lider öğretmene, toplumun değerlerini, medeniyet davamızı iyi bilen ve bunu anlatacak öğretmenlere ihtiyaç olduğunu söyledi.
Çağın Neslini Yetiştirmeliyiz
Öğrencilere farkındalık oluşturmanın, bilinçli veli profili oluşturmanın, çağın neslini, Kur’an neslini yetiştirmenin gerekliliğine dikkat çeken Gündoğdu, “Bizler bunu başaramazsak, gençliğin içinde bulunduğu sorunları çözecek reçeteler ortaya koymazsak, geleceğimiz ellerimizin arasından kayıp gidecek. Bundan sonra x, y gençliği olacak, bu da, çözümü zor bir sorun olur” şeklinde konuştu.
Öğretmenlerin üstleneceği liderlik rolü adına, gençlerin farklı ve farkında olacakları yeni bir kimlik fidanlığının yeşertilmesi bakımında, geleceğe umutla bakabilecek; gayretli, fedakâr ve medeniyet tasavvuruna sahip velilere olan ihtiyaç açısından uygulamaları gereken stratejilerin, hedeflerine uygun hareket tarzı ve faaliyetlerin neler olması, neyi, nerede ve nasıl hayata geçirmeleri gerektiği konusunda görüş ve önerilerin konuşulacağı, tartışılacağı bir zemin oluşturmayı amaçladıklarını belirten Gündoğdu, “Böyle bir zeminde sizleri de görmek, dinlemek ve yol haritamıza katkı sağlamanızı istiyoruz” diye konuştu.
Gündoğdu, ötekileştirmeden, medeniyet değerlerimizden kopmadan, kategorize eden anlayıştan uzak bir tutum içerisinde olunması gerektiğini sözlerine ekledi.
Çamlıca: Gençlere Dokunmayı Bilirsek, Gerisi Kolaydır
Gündoğdu’nun konuşmasının ardından “Bilinçli Veli ve Aile” başlıklı bir tebliğ sunan Eğitimci-Yazar Sait Çamlıca, eğitimin problemlerinin hiçbir zaman bitmeyeceğini belirterek, şöyle konuştu: “Sürekli gelişme ve ilerlemeler olmaktadır. İlk defa babalar teknolojiyi oğullarından öğreniyorlar. Onun için gençleri anlamaya çalışmalıyız. 20 yıl önce, eğitim, dışarıdaki çocuğu içeriye olmaktı, şimdi ise içerideki çocuğu dışarıya çıkarmaktır. Aslında sorun gençlerde değildir. Anne-babalar eğitime dahil edilmelidir. Gençlere dokunmayı bilirsek, gerisi kolaydır.”
Çamlıca, öğretmenler odasında kütüphane olmamasının utanç verici olduğunu dile getirerek, “Bu konuda bir kampanya başlatılmalıdır. Kütüphanesi olmayan öğretmenler odası kalmasın” ifadelerini kullandı.
Acat: Ahlaki Lider, Adanmış Ruha Sahip Öğretmendir
Prof. Dr. Bahattin Acat, “Yönlendirici ve İlham Veren Öğretmen” konulu bir sunum yaptı. Öğretmenden önce “Nasıl bir İnsan” sorusuna cevap verilmesi gerektiğini söyleyen Acat, “Eğitim, insan olarak bize bahşedilenleri kullanabilmek adına bir değişimdir. Okul öğrenmeleri, bir toz tabakası gibidir. Duvara toslandığında gerçek ortaya çıkar. Yüzeysel öğrenmeler, erdemli insan yetiştirmenin önünde bir engeldir. Öğretmen nasıl olmalı? Örnek bir yaşam, ilişkilerinde duyarlılık, yüksek düzeyde iş disiplini. Kâmil insan için böyle bir öğretmene ihtiyaç var. Ahlaki lider, adanmış ruha sahip öğretmendir” dedi.
Turan: Modern Okul, İnsan Yaşamını Bir Bütün Olarak Kavramaktan ve Ahenkleştirmekten Uzaktır
Prof. Dr. Selahattin Turan, “Okulu Yeniden Kurmak İçin Lider Öğretmen” başlıklı sunumunda, okulları, bütün yetenekleri teşvik edecek şekilde kurmak gerektiğini vurgulayarak, şunları söyledi:
“Değişimleri, eğitim sistemine doğru bir şekilde uyarlayabilmeliyiz. Modern okul, insan yaşamını bir bütün olarak kavramaktan ve ahenkleştirmekten uzaktır. Her çocuk üstün olarak doğar. Onları sıralamak, sıraya dizmek ve yaftalamak eğitimsel ahlaksızlıktır. Eğitimin hedefleriyle okulların amaçları birbiriyle karıştırılmaktadır. Devlet okulunun zayıflaması, Türkiye’nin zayıflamasıdır. Gençler ile yetişkinlerin dünyası giderek birbirinden uzaklaşmaktadır. Yoğun bir bireyselcilik var.”
Turan, Türkiye’de öğrencilerin meslek lisesi aracılığıyla bir sınıflamaya tabi tutulduğunu belirterek, insanları ekonomik sınıflara ayırmayı doğru bulmadığını, her öğrencinin iyi bir eğitimi hak ettiğini kaydetti.
Kaplan: İki Temel Sorun Var: Dilin Yitirilmesi, Yerin Yitirilmesi
Gazeteci-Yazar Yusuf Kaplan ise, “Çağın Kargaşası İçinde Ümmetin Gençliği-Evrensel Sorumluluk” konusunda bir konuşma yaptı. Türkiye’de bir yörüngesizlik sorunu olduğunu, bunun da, aslında sadece eğitimle ilgili olmadığını, gelip medeniyet sorununa dayandığını ifade eden Kaplan, şöyle devam etti: “Tam anlamıyla bağımsız değiliz, Batılıların ürettikleri bir dünyada yaşıyoruz. Eğitimi, kültür dünyasından, dolayısıyla medyadan bağımsız düşünemeyiz. Eğitimde, varoluş anlamında bir gençlik tipolojisi sunulacaksa, kısa, orta ve uzun vadeli projeler ortaya koymalıyız. Hayalleri olmayan toplumlar başkalarının hayallerinde boğulup gitmekten kurtulamazlar.”
“İlim, irfan ve kültür konusunda bir fetret dönemi yaşıyoruz” diyen Kaplan, “Türkiye’de hiçbir zaman Batı düşüncesi hâkim olmadı, sadece Batı hayranlığı var. Çağın körleşmesi, semantik bir intihar durumu ile karşı karşıyayız. Bugün bütün insanlığın birikimine ulaşabilecek durumdayız ama hiçbirini anlayabilecek durumda değiliz. İki temel sorun var: Dilin yitirilmesi, yerin yitirilmesi. Dilini yitiren toplumların yerlerini bulmaları, yerlerini yitirenlerin yönlerini bulmaları mümkün değildir. Biz şu anda dilsiz ve yersiziz. Dil, aklın ve ruhun aynasıdır. Medeniyet fikrini, ilim, irfan ve kültür sütunu üzerine temellendirebiliriz” şeklinde konuştu.
İnsanlığın en temel sorununun çağ sorunu olduğunu vurgulayan Yusuf Kaplan, tek bir çağa, tek bir çağın ürettiği, bütün farklı duyarlıkları, algılama ve düşünme biçimlerini yok eden küre ölçeğinde hükmünü icra eden küresel bir ‘ağ’a mahkûm olması durumunun, üç temel varoluşsal sorun ürettiğini, bunların yersizleşme, zihinsizleşme ve dilsizleşme olduğunun altını çizdi.
Çağrı, çağını kurabilen, her türlü saldırıya direnebilen, her türlü saldırıyı püskürtebilen muhkem bir ‘yer’e sahipse, o çağrının varlığından söz edilebileceğini kaydeden Kaplan, ‘Çağ’ını kuramayan bir çağrı’nın varlığından söz edilemeyeceğine dikkat çekerek, şunları söyledi: “İnsanın durduğu muhkem bir yer varsa, işte o zaman konuşabilir, olup bitenleri de, önünü de görebilir. Yerini yitiren insanın konuşma, görme ve idrak etme melekelerini yitirmesi de mukadderdir. Konuşamayan insanın dili de, konuşacağı ve konuşlanacağı bir ‘yer’i de yok demektir. Durduğunuz yer, gördüğünüz şeyi belirler çünkü. Çağın ağlarından ve bağlarından, bağlamlarından ve kavramlarından kurtulabilmenin tek yolu, ümmîleşmektir. Ümmileşmek, bu dünyadan el etek çekmek değil, çağı iyi tanıyarak, çağla aramıza mesafe koyabilmek ve sonra da çağı tanımadığımızı ilan edebileceğimiz emin bir ‘yer’e ulaşabilmek ve emaneti, paçavraya çevirmekten ve çağın ağlarına -bağlamlarına ve zihnine, kavramlarına ve diline- hapsetmekten kurtulmamızı sağlayacak arınmış bir zihne ve kurucu bir dile kavuşabilmek demektir. Bunun yolu da, hayatın tam ortasına gönderilen ve çağına müdahale eden Peygamber Efendimiz (SAV) gibi, ‘çağ’ı iyi tanıyarak çağı aşabilecek bir ‘yer’e, zihne ve ‘dil’e sahip olmaktan geçer.”
Çalıştayda, Eğitimci-Yazar Ali Erkan Kavaklı “Sendikal Sorumluluğumuz”, Doç. Dr. Musa Kazım Arıcan “Gençli ve Ahlak”, Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün “Din ve Gençlik” konularında birer sunum yaptılar.
Sunumlar üzerine müzakerelerin yapıldığı çalıştay iki gün sürdü.