KONFEDERASYON HABERLERİ
IMF`NİN TALEBİ STAND-BY, TÜRKİYE`NİN CEVABI; `BAY-BAY` OLMALIDIR
Atasözlerimiz, karmaşık olayları dahi bir cümleyle herkesin anlayacağı bir dille açıklığa kavuşturuverirler.
``Deveye sormuşlar boynun neden eğri, nerem doğru ki demiş`` atasözümüz de, İstanbul`da ekonomik krizi tartışmaya devam eden IMF ve Dünya Bankası`nın yapısını ve politikalarını da, çok iyi özetlemektedir.
Gerçekten de, her iki kurumun organizasyon yapıları demokratik olmadığı gibi politika ve uygulamaları da dar ve sabit gelirliler ile reel sektörü değil finans sektörünü ve rantiye sınıfını desteklemeye yöneliktir.
IMF`de karar alma süreçleri de ülkelerin temsil gücü de adil değil, Nasrettin Hoca`nın ``parayı veren düdüğü çalar`` nüktesi, IMF`nin temel yönetim anlayışını olanca yalınlığıyla özetliyor. Bu bakımdan, IMF`nin tüm kararlarını, başını ABD`nin çektiği birkaç ülke belirlemektedir. IMF`nin Başkanı ve Başkan Yardımcıları da sürekli olarak belli gelişmiş ülkelerden seçilmekte, gelişmekte olan ve gelişmemiş ülkeler üst düzey yönetici kadrolarında temsil imkanı bulamamaktadır. IMF`nin politika ve uygulamalarında ise; istihdam artırıcı ve sosyal devlet algısını kuvvetlendirici politikalar ile reel sektörü destekleyen politika ve uygulamalara yer vermeksizin finans sektörünü güçlendirmeyi ve gelişmiş ülkelerin finans sektörüne yönelik hedef ve politikalarını esas alan yaklaşıma sahiptir. Dünya Bankası da gerek yapısı gerekse politikaları itibariyle IMF`den farklı değildir. IMF`nin daha çok Avrupa`nın gelişmiş ülkelerinin güdümünde Dünya Bankası`nın ise ABD`nin güdümünde olduğunu söylemek yanlış ve abartılı bir tespit olmaz.
IMF ve Dünya Bankası`nın İstanbul`da devam eden toplantılarında kriz sürecinde piyasaların canlandırılması ve kriz öncesi erken uyarı konuları tartışılıyor. IMF yöneticileri, IMF`nin kuruluş aslına döneceğini ve sosyal politikaları da önceleyeceğini vurguluyorlar. Ancak, eski, bildik önerileri (daha doğrusu dayatmaları) olarak ifade edilebilecek, sosyal güvenlik ve sağlık harcamalarından kesintiye gidilmesi, dar ve sabit gelirlilerin ücretlerinde artış yapılmaması, kemer sıkma politikalarının sürdürülmesi ve kamuda istihdamın azaltılması ve yeni istihdam yapılmaması politikalarından geri adım atmış değiller. Bu toplantılar, sosyal devlet anlayışının köküne kibrit suyu dökmeyi hedefleyen öneri ve politikaları değiştirmeyi değil mevcut politikaları egemen kılmak için kullanılan yöntemlerde değişiklik yapmayı amaçlıyor. Daha açık bir ifadeyle, IMF ve Dünya Bankası lafla değiştiğini söylemekle birlikte icraatlarını aynen devam ettireceğini eylemleriyle teyit etmektedir.
Kişi, kurum ya da ülke fark etmez, bir defa aldanmak kabul edilebilir, ancak ikinci kez aldanmak kabul edilebilir değildir. Ancak, Türkiye, 19 kez Stand-By anlaşması imzalamak suretiyle tam 19 kez IMF`ye aldanmıştır. Aslında 19 kez stand-by anlaşması imzalanmasının ortaya çıkardığı gerçek, her stand-by anlaşması bir sonraki stand-by anlaşmasının zemini olmuştur. Önerdiği reçetelerin hiç biri tutmayan IMF, Türk hükümetlerinin sosyal güvenlik ve sağlık harcamaları ile çalışanların ücret ve maaşlarında savurganca davrandığı suçlamasıyla kendisini masum göstermeye çalışmıştır. Dünya da, IMF`nin öneri ve programlarının başarılı olduğu tek bir ülke yoktur. Aslında başarı beklentisi de hayalciliktir. Dolayısıyla, IMF ile stand-by anlaşması yapmamak konusunda siyasi iradenin bugüne kadar ki kararını destekliyor, aynı kararlılığın devam ettirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Türkiye, krizin etkilerinin en sert şekilde hissedildiği süreci özelliklede son bir yılı IMF`nin mali desteğini almaksızın ve önerilerine ihtiyaç duymaksızın beklenenden daha düşük bir etkiyle geçirmeyi başarmıştır. Krizin etkilerinin azaldığı ve derinliğinin kaybolduğu bugünlerde, halkımızın beklentisiyle ve siyasi iradenin mevcut kararıyla örtüşmeyecek şekilde IMF`yle anlaşma yapılmasının bir anlamı yoktur.
IMF`nin kendisine biçtiği tek rol, uluslar arası şirketlere referans olmaktır. Günümüzde bunun çok anlamı kalmamıştır. Büyük sermayeli ve yatırımcı şirketler, siyasi istikrar, kârlılık ve demokratik değerlerin güçlülüğüne bakarak karar vermektedir. Bu çerçevede, Türkiye, IMF`yle anlaşma yapmak yerine milletin özgürlük alanlarını genişletmek, demokrasisini derinleştirmek, gelir dağılımı adaletsizliğini giderici tedbirler almak, yatırım ortamını iyileştirici ve kolaylaştırıcı çalışmalara ağırlık vermekle daha doğru bir karar vermiş olacaktır.
Hükümet; uluslararası finans kuruluşlarının ve belli ülkelerin güdümünde olan IMF ve Dünya Bankası ile anlaşma yapmamalı, IMF`den bağımsız hazırladığı Orta Vadeli Ekonomik Program`ın sosyal politika ayağını –başta sendikalar olmak üzere sosyal paydaşların talep ve değerlendirmelerini de dikkate alarak- revize ederek öncelikle kamu görevlileri olmak üzere çalışanların alım gücünü ve kamudaki istihdamı artıracak yeni stratejileri hayata geçirmelidir.
Sonuç olarak, Türk halkı, IMF`nin ``stand-by, stand-by`` diretmesine karşı siyasi iktidardan, Anadolu topraklarına münhasır nezaketle ve bir daha Türkiye`nin kapısını çalmamasını sağlayacak biçimde ``IMF`ye ihtiyacımız yok güle güle (bay bay)`` cevabı vermesini beklemekte ve istemektedir.
basın`dan...
gazete... TV... intrnethaberleri... MMMmmmmmmmmmm07 EKİM 2009
ANKARA
MİLLİ GAZETE-1.SHF
07 EKİM 2009
MİLLİ GAZETE-2
07 EKİM 2009
Anadolu`da
VAKİT GAZETESİ
07 EKİM 2009
GÜNLÜK GAZETE
07 EKİM 2009-İSTANBUL
GÜNBOYU GAZETESİ-1
08 EKİM 2009-İSTANBUL
GÜNBOYU GAZETESİ-2
08 EKİM 2009-İSTANBUL
YENİ ASYA GAZETESİ
11 EKİM 2009
İNTeRNET HABER SİTELERİ
06 E K İ M 2009
WEB: http://www.dunya.com/haber.asp?id=63134
.