KONFEDERASYON HABERLERİ
“İnsan Emeğinin Olmadığı Bir Geleceği Kimse Hayal Etmesin”
"Türkiye’de Sosyal Diyaloğun Geleceğini Birlikte Şekillendirmek” temasıyla gerçekleştirilen konferansta konuşan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, “ILO da dâhil hemen hepimizin içine düştüğü bir tuzak, bir gelecek kurgusu var: ‘Yapay zekâ insanın yerini alacak’ Hayır, buna karşıyız. Bu gelecek kurgusunun mutlak bir gerçekmiş gibi sunulmasını doğru bulmuyorum. İnsanı dışlayan, insan hayatını paranteze alan bir bakış açısını reddediyoruz. Kapitalist kurgu insanın yerine makinayı koydu diye buna ayak uyduracak değiliz. İnsansız bir hayatı, insan emeğinin olmadığı bir geleceği hiç kimse hayal etmesin. Zihinlerimizi yavaş yavaş insansız bir yaşama alıştırmaya çalışanların tuzağına asla düşmeyeceğiz” dedi.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) tarafından, "Çalışma Hayatında Sosyal Diyaloğun Geliştirmesi” projesi kapsamında "Türkiye’de Sosyal Diyaloğun Geleceğini Birlikte Şekillendirmek” temasıyla düzenlenen kapanış konferansı, Aile, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, diğer emek hareketlerinden temsilciler, ILO Türkiye Direktörü Numan Özcan, bürokratlar, akademisyenler ve çok sayıda davetlinin katılımıyla gerçekleştirildi.
İlk olarak protokol konuşmalarının gerçekleştirildiği konferansta daha sonra panel düzenine geçildi ve panelistler Türkiye’nin emek gündemine dair değerlendirmelerde bulundu.
Konferansta panelist olarak yer alan Genel Başkan Ali Yalçın, “Çalışma Hayatının Yönetişimi ve Aktörlerin Geleceği” , “Toplu Sözleşmelerin Geleceği” , “Türkiye’de Sosyal Diyaloğun Geleceği ve Geliştirilmesi Konusunda Sosyal Tarafların Önümüzdeki Dönemde ILO ve Bakanlıktan Beklentileri” başlıklarıyla önemli açıklamalar yaptı.
Niyetimiz Sendikacılığa Özendirecek Çalışmalar Yapmak
Yalçın, sendikacılığı, sendikaya üye olmayı özendirecek çalışmalar yapacaklarını belirtti. Emeğin, ücretin, çalışan ve işveren ilişkisinin olduğu her yerde toplu sözleşme mekanizmasının doğal olarak var olacağını kaydeden Yalçın, çalışma hayatını doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen politikaların inşa süreçlerine çalışma hayatı aktörlerinin de muhakkak dâhil edilmesi gerektiğini sözlerine ekledi.
Konuşmasına Memur-Sen olarak bağlı sendikalarla birlikte gelecek dönemlerde de etkili ve yetkili olmaya devam edeceklerini belirten Ali Yalçın, “Bu noktada, önümüzdeki süreçlerde ‘Sendika üyesi olma hakkı bulunmayan kamu görevlilerine bu hakkı sağlama; Herhangi bir sendikaya üyeliği bulunmayan kamu görevlilerini Memur-Sen sendikacılığıyla tanıştırma; Sendikacılığı, sendikaya üye olmayı özendirecek çalışmalar yapma’ gayreti içinde olacağız. Temel hedefimiz ise; daha önce ve bugün olduğu gibi yarın da çalışma hayatına kalite ve katkı sunmak olacaktır” ifadelerini kullandı.
Komisyonlarımızla Çalışmalarımızı Çeşitlendiriyoruz
“Türkiye’de kamu görevlilerinin demografik yapısı da niteliği de sürekli olarak değişmektedir” diyen Yalçın, son yıllarda kamuda çok sayıda personel istihdam edildiğini, istihdam edilen yeni kamu görevlilerinin genç, geçmişle kıyaslandığında daha yüksek eğitimli ve kadın-erkek oranı yukarı ivmeli bir trend gösterdiğini belirtti.
Yalçın sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bu bağlamda ataması yeni yapılan ve doğal olarak 35 yaşın altında olan kamu görevlileriyle daha doğru bir iletişim kurmak, yakın temasta kalmak, başka bir ifadeyle aynı dili konuşabilmek adına Genç Memur-Sen’i kurduk. Böylelikle genç ve nispeten daha iyi eğitimli yeni jenerasyon kamu görevlileriyle daha etkin bir iletişim altyapısı oluşturduk. Yeni dönemde Genç Memur-Sen’in sendikacılığımızdaki yeri ve önemi daha da artacaktır. Kamudaki kadın çalışanların oranı her geçen gün artmaktadır. Konfederasyon olarak, hizmetlerimizin hedefleri bakımından kadın-erkek ayrımı olmamakla birlikte, kadın çalışanlarla daha aktif iletişim kurmak ve kadın çalışanların sorunlarını, talep ve beklentilerini daha efektif biçimde masaya getirmek için Kadınlar Komisyonumuzu etkin biçimde konumlandırdık. Benzer şekilde Engelliler Komisyonumuzla da kamuda çalışan engellilerin çok daha etkin bir şekilde temsiline imkan sağladık. Emeklilerin sendikalı olma hakkını elde etmesi için büyük bir mücadele veriyoruz. Emekli Memur-Sen’imiz üzerinden biz zaten emeklilerimizi de örgütlüyoruz. Ancak sendika kurma ve sendikaya üye olma hakkını alarak, emeklilerimizin de örgütlü gücünü yanımıza almak istiyoruz. Yetkili konfederasyon olarak emekliler adına toplu sözleşmede imza atıyoruz ancak emeklileri kendi içimizde sendika kurmak suretiyle örgütlememize izin verilmiyor. Bu büyük bir çelişkidir.”
Değişimin Farkındayız ve Bu Değişimin Hızına Uygun Gelişmeler Kaydediyoruz
Küreselleşmenin kamu görevlileri sendikacılığının da sürekli yenilenmesini gerektirdiğini belirten Yalçın, “Bundan 10-15 yıl önceki kamu görevlilerinin sorunları ve beklentileriyle bugünün kamu görevlilerinin sorun ve beklentileri bir değil. Zamanın ruhuna bağlı olarak orantısal bir değişim elbette beklenilen ve tabii haliyle önlem alınan bir durumdur. Memur-Sen olarak değişimin hızına ayak uyduruyoruz. Her gün kendimizi yeniliyoruz, geliştiriyoruz. Değişimin farkındayız ve bu değişimin hızına uygun gelişmeler kaydediyoruz. İşte en son fiziki imkânlarımızı geliştirerek yeniledik, yeni hizmet binamıza taşındık. Kapasitemizi arttırdık. Son 3 yıl içindeki yoğun uluslararası faaliyetlerimiz sonucu 105 ülkeden 150’den fazla konfederasyonla ikili işbirliği anlaşması imzaladık, birlikte çalışmalar yürütüyoruz. TODAİE ile birlikte yaptığımız Sendikacılık ve Sosyal Politika isimli eğitim programımızda 70 farklı ülkeden 75 sendikacıyı eğittik. Artık yaptığımız uluslararası toplantılarımıza 100’ün üzerinde ülkeden katılım alıyoruz. Önümüzdeki günlerde dünyanın farklı bölgelerinde o bölge ülkelerini kapsayan kapasite geliştirme eğitim programları düzenleyeceğiz. Dünyada ayak basmadık coğrafya bırakmadık. Nisan ayında kongremizi gerçekleştireceğiz. Kongremizle eş zamanlı olarak 120’den fazla ülkenin katılımıyla ‘İşin Geleceği: Tehditler ve Fırsatlar’ konulu bir konferans düzenleyeceğiz. Yenidünyayı konuşacağız, yeni trendleri masaya yatıracağız, değişen dünyaya ayak uydurmanın yollarını arayacağız. İnsanı, çalışma hayatını, insan onurunu tehdit eden değişimlere karşı mücadele yöntemlerimizi tartışacağız. Türkiye içinde ve dışında konfederasyon ve bağlı sendikalarımızla birlikte çok mobiliz. Hem bildiklerimizi anlatıyoruz hem de sürekli yeni şeyler öğreniyoruz. Zamanın ruhunu yakalıyoruz. Kendimizi buna göre konumlandırıyoruz” diye konuştu.
Yalçın, göç kapasitesinin arttığı bir dünyada göç odaklı sendikacılık yapma baskısının da artıyor olduğunun farkında olduklarını ifade ederek, “Göçmen kitlenin büyüklüğündeki artışın hem kamu yönetimi tarafında hem de kamu görevlileri üzerinde bir baskı üreteceği tartışmasızdır. Göç yönetişimi için sendikalar başta olmak üzere tüm paydaşlarla daha etkin bir işbirliği gerekiyor” dedi.
Toplu Sözleşme Sistematiğinde Kamu Görevlilerinin Elini Zayıflatan Etmenler Var
“Toplu sözleşmenin geleceği hususunda, özellikle kamuda çalışma her zaman ön planda olacaktır” diyen Yalçın, her ne kadar e-devlet sistematiği hizmetleri kolaylaştırmış olsa bile işyeri odaklı çalışmanın her zaman kamuda ön planda olacağını vurguladı. Kamu görevlileri açısından yapılan sözleşmelerin önemi hiçbir zaman yitirilmeyeceğini aktaran Yalçın, “Nasıl ki işçi karşısında devasa bir şirket varsa memurun işvereni olarak da devasa bir devlet var. Masada kamu işveren heyetiyle kamu görevlileri sendikaları heyetinin bir araya gelmesi bu anlamda hiçbir zaman önemini yitirmeyecek ve karşılıklı olarak alınabilecek paylara ilişkin tartışma hep diri olacaktır. Toplu sözleşme mekanizması hiçbir zaman yok olmayacaktır. Dijitalleşme devam etse de, endüstri 4.0 devam etse de bu her zaman gündemimizde olacak” ifadelerini kullandı.
Kamu görevlilerinin toplu sözleşme sistematiğiminde açmazlar bulunduğunu kaydeden Yalçın, işçi sendikalarından farklı olarak, kamu görevlilerinin elinin zayıf olduğu alanların olduğundan bahsetti. Yalçın şöyle devam etti: “İşçi sendikalarımızın yaptıkları toplu sözleşmede yetki esasına göre bir dizayn söz konusu iken, kamu görevlilerinde yetki esasına göre bir düzen söz konusu değil ve masada yetkisiz sendikalar da bulunuyor. Bunun siyasetteki muadili karşı tarafın da beraberinde muhalefet partileriyle masada bulunmasıdır. Bu anlamda dünyadaki yaygın örneği akredite uygulaması dikkate alınarak masada kamu işveren heyetine karşı yetkili konfederasyonun bulunacağı bir sistematiğin konumlanması gerekiyor.
Toplu sözleşme masasında yetkili konfederasyonun masayı terk etme kararı alması durumunda da farklı bir çerçevenin ortaya çıktığını anlatan Yalçın, “Bunu bir koz olarak sunmaya kalktığınız anda kamu işveren heyeti, masada kalan konfederasyona, “siz masada kalın, sizinle pazarlık yapalım” diyor. Bu anlayış da kamu görevlileri sendikacılığı açısından son derece yanlış bir kurgu. Bu bazı konfederasyonların hoşuna gidebilir ama bu kamu görevlileri açısından ciddi bir handikap” diye konuştu.
Yalçın kamu görevlileri hakem heyetinin yapısını da eleştirdi. Mevcut durumda işverenin lehine olan kamu görevlileri hakem heyetinin yapısının değişmesi gerektiğini belirten Yalçın, aksi halde, işverenin en kötü ihtimalle toplu sözleşmeyi kamu görevlileri hakem heyetine taşıyıp oradan istediği kararı çıkartabildiğine dikkat çekti.
Grev konusunda yargı kararları dolayısıyla fiili bir durum oluşturmaya çalıştıklarını anlatan Yalçın, grev konusunun hala yasal bi zemine kavuşamadığını, bunun da kamu görevlilerinin elini zayıflatan bir etmen olduğunu hatırlattı.
Esnek Çalışma Modeline Değil, İstihdamda Esneklik Kurgusuna Karşıyız
İstihdamda esneklik kurgusuna karşı olduklarını ancak esnek çalışma modeline karşı olmadıklarını deklare eden Yalçın, esnek çalışma modellerinin örgütlülük ve örgüt aidiyetini zayıflatan bir kurguya dönüşmemesi gerektiğini kaydetti. Örgütlülük için kitleyi bir arada mekân ve zamanın tuttuğunu belirten Yalçın, “Esnek çalışma örgütlenme imkânını zayıflatan ve hatta ortadan kaldıran bir mekanizmaya dönüşürse işte o zaman kapitalistlerin ekmeğine yağ sürülmüş olur. Onların tuzağına düşülmüş olur. O nedenle esnek çalışma modelleri örgütlülüğü zayıflatan değil tam tersine güçlendiren modellerle kurgulanmalıdır” diye konuştu.
Yalçın şöyle devam etti: “Yusuf Has Hacip ömür değil, emek azizdir.’ der. Biz de küresel güçlere karşı dünya 5’ten büyüktür diyen bir ülkenin emek örgütleri olarak, emek sermayeden büyüktür diyoruz. ILO da dâhil hemen hepimizin içine düştüğü bir tuzak, bir gelecek kurgusu var maalesef: ‘Yapay zekâ insanın yerini alacak! İnsanın yerini eşya, makine alacak.’ Hayır, buna karşıyız. Bu gelecek kurgusu doğru değil. Bu mutlak bir gerçek de değil. Bunun mutlak bir gerçekmiş gibi bize dayatılmasını doğru bulmuyorum. İnsanı dışlayan, insan hayatını paranteze alan bir bakış açısını reddediyoruz. İnsana her zaman ihtiyaç var. Kapitalist kurgu insanın yerine makinayı koydu diye buna ayak uyduracak değiliz. Buradan şunun altını özellikle çizmek istiyorum: İnsansız bir hayatı, insan emeğinin olmadığı bir geleceği hiç kimse hayal etmesin. Zihinlerimizi yavaş yavaş insansız bir yaşama alıştırmaya çalışanların tuzağına asla düşmeyeceğiz.”
İstişareye Önem Veriyoruz
Konfederasyon olarak istişareye önem verdiklerini ifade eden Yalçın, “Önce sosyal diyalog” dediklerini belirterek, hem çalışma hayatının aktörleriyle hem de üyelerin ve toplumun bizatihi kendisiyle sürekli iletişim içinde olduklarının altını çizdi.
Yalçın şöyle devam etti: “Sosyal diyalog mekanizmaları içerisinde önemli bir yeri bulunan Ekonomik ve Sosyal Konsey’in toplanmıyor olması Türkiye çalışma hayatının önemli bir eksikliğidir. Her platformda ifade ettik, yine ediyoruz: Ekonomik ve Sosyal Konsey düzenli olarak toplanmalıdır. Ayrıca, Çalışma Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak ve sekretaryasını bakanlık personelinin yapacağı, çalışma hayatı bileşenlerinin temsilcilerinin bulunacağı bir ‘İstihdam ve Endüstriyel İlişkiler’ ofisi Türkiye’deki Sosyal Diyalog Mekanizmasını kurumsal bir düzleme taşıyacaktır. Avrupa’da iyi örnekleri bulunan bu yapının sosyal diyalog süreçlerinde yaşanan aksaklıkların giderilmesinde ve sosyal diyalogu kalıcı ve sürdürülebilir hale getirmesinde büyük yararı olacaktır. Çalışma hayatını doğrudan veya dolaylı olarak etkileyen politikaların inşa süreçlerine çalışma hayatı aktörleri muhakkak dahil edilmeli ve bu bir sistematik zemine taşınmalıdır. Bu noktada Ekonomik ve Sosyal Konsey önemli bir rol oynayacaktır diye düşünüyorum.”