KONFEDERASYON HABERLERİ
Sendikal Örgütlenmelere Yönelik Baskılar Ülke Barışını ve Huzurunu da Hedef Alıyor
Antalya’da sendikal örgütlenmeye yönelik baskılara karşı gerçekleştirilen eylemde konuşan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, belediyelerdeki tehdit ve baskıların sadece emek hareketlerine değil ülke huzur ve barışına da yönelmiş bir tehdit olarak gördüklerini belirterek, “Yerel seçimler öncesinde meydanlarda demokrasi, özgürlük, eşitlik diyenlerin makamlara oturur oturmaz ne tür yanlışlar içine girdiklerini görüyoruz” dedi.
31 Mart yerel seçimlerinin ardından belediyelerdeki sendikal örgütlenmeye yönelik baskılar sürüyor. Buna karşı Bem-Bir-Sen başta olmak üzere Memur-Sen’e bağlı sendikalar baskı, tehdit ve şantajlara karşı tepkilerini sürdürüyor. Antalya’da da Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın ve Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı Levent Uslu ile Memur-Sen Antalya İl Temsilciliği ve belediyelerde görevli baskılara maruz kalan çok sayıda üye, Cuma Namazı’nın ardından Antalya Büyükşehir Belediyesi önüne yürüyüş eylemi gerçekleştirdi.
Eylemlerde baskı ve tehditler kınanarak, sendikal özgürlüğe yapılan müdahalelerin son bulması gerektiği ifade edildi.
Büyükşehir Belediyesi önünde basın açıklamasını gerçekleştiren Genel Başkan Ali Yalçın ise, baskı karşısında susmayacaklarını deklare etti.
Yalçın: Milletin Emaneti Baskı Aracına Dönüştürüldü
31 Mart’ın milletin iradesinin bir tecellisi olduğunu söyleyerek hayırlı olması temenni ettiklerini belirten Genel Başkan Ali Yalçın, ancak milletin emanet ettiği iradenin baskı aracına dönüştürüldüğüne dikkat çekti.
Yalçın, Belediyeleri alan siyasi partilere yandaşlık eden bazı sahte sendikaların geçmişte olduğu gibi bugün de ellerindeki gücüyle millete karşı vesayet kurmaya çalıştıklarını ifade etti.
Belediyelerde Baskı, Tehdit ve Yıldırma Devam Ediyor
“Seçimden sonraki ilk 15 gün içinde 2950 üyemiz baskı ve tehditle istifa ettirildi” diyen Yalçın, “Bugün yani 26 Nisan itibariyle el değiştiren belediyelerde istifa ettirilen üye sayımız 4910’a ulaştı. Sadece Antalya’da 1350 üyemiz istifa ettirildi. Baskı ve psikolojik şiddet, tehdit ve yıldırma devam ediyor. Üyelerimize ekmekleri üzerinden şantaj yapılıyor. Açık ve net bir şekilde görüldü ki kendilerine emek örgütü diyenlerin ne emeğe ne de ekmeğe saygıları vardır” diye konuştu.
Yapılan bu tehdit ve baskıların sadece emek hareketlerine değil ülke huzur ve barışına da yönelmiş bir tehdit olarak gördüklerini kaydeden Yalçın, yerel seçimler öncesinde meydanlarda demokrasi, özgürlük, eşitlik diyenlerin makamlara oturur oturmaz ne tür yanlışlar içine girdiklerini gördüklerini ifade etti.
İlk İcraatları Emekçinin Yazını Kışa Çevirmek Oldu
Yalçın sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Yüzlerindeki maske düştü, makyajları akmaya, kirli yüzleri ortaya çıkmaya başladı. Meydanlarda ‘martın sonu bahar’ diyenlerin ilk icraatı emekçinin yazını kışa çevirmek oldu. Barış güvercini görüntüsünün altında meğer kan emici yarasalar varmış. Kendilerine adalet havarisi diyenler meğer emek ve adalet katiliymiş. Hümanizm makyajı aktı ve fabrika ayarlarına geri döndüler. 1 ay geçmeden dün ne ve nasıl idilerse bugün de öyle olduklarını gösterdiler.”
Sağımızdaki ve solumuzdakiler farklı fikirlerde olsalar da bir noktada birleşiyorlar: ‘Emek hırsızlığı’ ve ‘sahtekarlık” diyen Yalçın, bunlarla birlikte asıl amacın emeğe ve ekmeğe hürmet olmadığının görüldüğünü belirtti.
Belediye başkanlarına ve siyasi partilerine seslendiklerini ve “Eğer çalışanların iradesine konulmak istenen bu ipotekten parti ve belediye başkanının bilgisi yoksa bu çok vahim. Yok, eğer yasalarda suç olan sendikal baskı başkanların bilgisi dâhilinde oluyorsa bu daha da vahim” dediklerini hatırlatan Yalçın, Parti ve belediye başkanlarının, ya kendi isim ve güçlerini kullanarak emekçilere baskı yapanlara dur diyeceklerini ya da bunun siyasi, hukuki, ahlaki ve sosyal maliyetine katlanacakları ikazında bulunduklarını ancak baskı ve zorbalığın katlanarak sürdüğünün altını çizdi.
Emek Hırsızlığının Hesabını Soracağız
Bu yaşananların Memur-Sen’e ve temsil ettiği değerlere karşı sistematik bir operasyon olduğunu belirten Yalçın, “Fragmanı eski Türkiye’nin bilinçaltı mesajlarıyla dolu bu filmi daha önce görmüştük. Bu daha başlangıçsa haberiniz olsun biz bu filmin devamına izin vermeyiz. Bu hortlattığınız zihniyeti hangi ambalaja sokarsanız sokun bu zulümdür. Küp ne ile doluysa onu sızdırır. Bu sızan cerahattir, öfkedir. Buna sessiz kalacağımızı düşünüyorsanız, büyük bir yanılgı içindesiniz demektir. Biz bu emek hırsızlığının, baskının, şantajın hesabını sorarız. Yargıda da sorarız, meydanda da sorarız. Siz de kamu vicdanını kanatan, işçinin ahını ardına takan bu baskıların hesabını vereceksiniz” dedi.
Demokrasi ve İnsan Hakları Havarileri Nerede?
“Sendikal örgütleme özgürlüğü temel bir haktır” diyen Yalçın, “Bu hakkın ricacısı değil sahibiyiz. Bu hukuksuzluk derhal son bulmalı, belediye başkanları meydanlardaki vaatlerinin gereğini yerine getirmelidir. “Ya kapının önüne, ya şu sendikanın içine” şantajından derhal vazgeçmelidirler. Merak ediyor ve soruyoruz: Ayrımcılığa asla izin vermeyeceğiz diyenler, bugün ne yapıyor?! Demokrasi ve insan hakları havariler neredeler?! Göstermelik adalet yürüyüşüyle sahte Gandi’liğe soyunanlar, belediyelerdeki kıyımı maskelemek için “Memur-Sen sendika değil” demiş. Soruyoruz: Sendikal mücadeleyi siyasete göbekten bağlayan zihniyetin temsilcileri mi sendika? Bu kez işi silahsız kuvvetler halletsin diyen 5’li çetenin ortakları ve yancıları mı sendika? Kandile yaslanan, terörden beslenen, sokakları ateşe verenler mi sendika? 15 Temmuz’da biz meydanlarda şehitler verirken çekirdek çitleyerek tv izleyenler mi sendika?” İfadelerini kullandı.
Sendikal Örgütlenmeye Müdahale Suçtur
Türk Ceza Kanunu’na göre de herhangi bir baskının suç olduğunu ifade eden Yalçın, “Sendikal örgütlenme özgürlüğüne müdahale, Anayasamız başta olmak üzere, 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanununa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine,ILO Sözleşmelerine ve insan haklarına ilişkin uluslararası sözleşmelere aykırıdır. Anayasa, yasalar ve uluslararası sözleşmeler tarafından teminat altına alınan hakların ayaklar altına alınması; Belediye çalışanlarına karşı ayrımcılık suçunun işlenmesi; iş barışı ve huzurunun bozulması; bu şiddet, tehdit ve şantaja imkân verilmesi durumunda, buna sebep olan ve göz yuman bütün aktörler karşısında bütün yasal haklarımızı kullanmaktan ve demokratik tepkilerimizi ortaya koymaktan geri durmayacağımızı açık ve net bir şekilde buradan ilan ediyoruz” diye konuştu.
Uslu: Baskıcı Yönetimlere Şahitlik Ediyoruz
Basın açıklamasında kısa bir konuşma yapan Bem-Bir Sen Genel Başkanı ve Memur-Sen Genel Başkanı Levent Uslu ise yaşananları bir kıyım olarak nitelendirdi. Belediyeciliğe yaklaşımların 31 Mart öncesi ve 31 Mart sonrası diye ikiye ayırdıklarını ifade eden Uslu, “Baskıcı yönetimlere şahitlik ediyoruz. 31 Mart öncesi güler yüzlü, emeğin yanında, işçinin yanında olanlar; 31 Mart sonrası gerçek çirkin yüzlerini göstermişlerdir. Bu siyaset değildir. Bu sendikacılık değildir. 31 Mart sonrası çok yüzlülüğün ve çirkin yüzü görüyoruz” ifadelerini kullandı.
Bilecik’de, Bözüyük’te Sungurlu’da ve Antalya’da çok sayıda üyenin zorla istifa ettirildiğini söyleyen Uslu, “Biz bunları yeni görmedik. 2014’de Beylikdüzü’nde üyelerimizi bir odaya toplayıp ‘Ya istifa edersiniz ya sürgüne gönderilirsiniz’ diyen zihniyet bu zihniyettir”şeklinde konuştu.Belediye başkanlarına seslenen Uslu “Belediye başkanları eğer Bem-Bir-Sen oradan gitmezse belediye başkanlığı yapmam diyecek kadar sendikacılığa özenmişlerdir. Eğer niyetiniz siyaset değil sendikacılık yapmaksa işte biz buradayız buyurun karşımıza çıkın” diye konuştu.
Teşkilatların iradelerini koruması gerektiği mesajını veren Uslu “Bunlar politik manada da sendikal manada da kara bir leke olarak tarihe geçecektir. Bem-Bir-Sen güçlü bir teşkilattır. Dimdik ayaktadır. Yel kayadan ancak toz alabilir. Mücadelemize devam edeceğiz. Kimse bizi emek mücadelemizden alı koyamaz” dedi.