KONFEDERASYON HABERLERİ

Sesimi Duyan Var mı? Vicdanlarımıza Yöneltilen Sert Bir Eleştiri
Ahmet Dönmez
Memur-Sen Engelliler Komisyonu Başkanı
Bu hafta, 23-29 Eylül Uluslararası İşitme Engelliler Haftası vesilesiyle, tüm toplum olarak vicdanlarımıza yöneltilmiş, cevabı ertelenemez bir soruyla karşı karşıyayız: "Sesimi duyan var mı?"
Bu artık bir yardım çağrısı değil, bu bir şikâyet hiç değil. Bu, bizzat toplumun vicdanına yöneltilmiş sert bir eleştiridir; zira işitme engelli ve sağır kardeşlerimiz için hayat, yalnızca fiziksel bir zorluk değil, aynı zamanda sistematik ihmalle örülmüş toplumsal bariyerlerle çevrilidir. Memur-Sen Engelliler Komisyonu olarak, bu bariyerleri yıkmak için mücadele eden tüm bireylerin yanındayız. Bizim için tek bir hedef var: Acımak değil, sorumluluk almaktır.
Kimlik, Dil ve Erişilebilirlik Engelleri
İşitme kaybı, farklı seviyelerde deneyimlenir. İşitme cihazı kullanan veya farklı derecelerde işitme kaybı olanlar için işitme engelli ifadesini kullanırken; hiç duymayan ve kendilerine ait dil ve kültüre sahip olanlar için sağır ifadesi bir kimlik beyanıdır. Tüm bu bireylerin ortak sorunu ise erişimin ve saygının eksikliğidir.
Dünya Sağırlar Federasyonu (WFD) gibi uluslararası otoriteler, işaret dilini (Türk İşaret Dili - TİD) temel bir insan hakkı olarak tanımakta, bu dilin eğitimden kamu hizmetlerine kadar her alanda kullanılmasını savunmaktadır. Ne yazık ki, ülkemizde bu hak, hâlâ tam olarak tesis edilememiştir. Hayatın en kritik anlarında dahi, iletişimde yaşanan aksaklıklar kabul edilemez. Bir sağır birey için, arkadan gelen bir ambulansın sirenini duyamamak sadece bir eksiklik değil, hayati bir güvenlik sorunudur. 112 Acil Çağrı Merkezi gibi kritik hizmetlerin kesintisiz, profesyonel işaret dili çevirisi desteği sağlamaması, bu bireyleri tehlikeye atmakta ve Anayasal haklarını ihlal etmektedir.
Eğitimde Fırsat Eşitsizliği: İşitme kaybı yaşayan bir çocuk, ailesinin ve öğretmenlerinin yetersiz bilgilendirilmesi nedeniyle erken yaşta dilsel yoksunluk riskiyle karşı karşıya kalır. Yetersiz donanımlı okullar, işaret diline hakim olmayan eğitimciler, bu çocukların potansiyelini gerçekleştirmesini engeller. Oysa Amerika ve İskandinav ülkelerinde olduğu gibi, bir çocuğa vereceğimiz en değerli hediye, ona TİD temelinde iki dilli ve tam erişilebilir bir eğitim sunmaktır.
Eylem Vakti: Kapsayıcılık ve Ortaklık Ruhu
"Sesimi duyan var mı?" sorusunun cevabı, empati değil, eylem içeren somut adımlarla verilmelidir. Bu, tek başına kamu kurumlarının değil; ilgili tüm sivil toplum kuruluşlarının (STK), sendikaların ve her bir vatandaşın ortak sorumluluğudur.
1. İşaret Dili Haklarına Tam Güvence
- TİD'in Zorunlu Erişimi: Türk İşaret Dili'nin (TİD) yasal statüsü güçlendirilmeli ve başta sağlık, hukuk, adalet ve kamu hizmetleri olmak üzere tüm alanlarda profesyonel çevirmen desteği zorunlu hale gelmelidir. Bu, bir hizmet değil, hukuki bir zorunluluktur.
- Aileler İçin Eğitim ve STK Desteği: Sağlık Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanlığı ve Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve ilgili kurumlar, işitme kaybı tespit edildiği an ailelere kamu destekli TİD kursları sağlamalıdır. Bu alanda faaliyet gösteren işitme engelli dernekleri, federasyonları ve konfederasyonları gibi sivil toplum kuruluşları (STK), eğitim ve farkındalık süreçlerinde yasal olarak yetkilendirilmeli ve düzenli fonlarla desteklenmelidir. STK'ların sahadaki gücü ve uzmanlığı, sistemin eksiklerini kapatmanın anahtarıdır.
2. Çalışma Hayatında Eşitlik ve Güvenlik
- Kadrolu Tercüman İstihdamı: Tüm kamu kurumlarında kadrolu, profesyonel Türk İşaret Dili Tercümanı istihdamı sağlanmalı ve bu görevlilerin çalışma hayatındaki hakları güvence altına alınmalıdır.
- İstihdamda Nitelik: Engelli memur alımlarında, sadece kota doldurmak yerine, işitme engelli ve sağır bireylerin niteliklerine uygun pozisyonlara yerleştirilmesi için şeffaf mekanizmalar kurulmalıdır. İş yerlerinde iletişim engelleri, teknolojik desteklerle (görüntülü çeviri sistemleri, görsel uyarılar) tamamen ortadan kaldırılmalıdır.
Unutmayalım ki, işitme engelli ve sağır bireylerin sessizliği, aslında bizim önyargılarımızın ve ihmallerimizin ne kadar yüksek sesle konuştuğunun bir göstergesidir. Onlara acımak yerine, hak ettikleri saygıyı ve eşitliği sunarak, "Sesimi duyan var mı?" sorusuna sadece "Evet" demekle kalmayıp, "Evet, görüyoruz ve gereğini yapıyoruz!" cevabını vermeliyiz. Bu sorunları çözmek, hepimiz için daha adil ve kapsayıcı bir toplum inşa etmektir.