ARŞİV
Sivil Toplum ve Sendika ayrımında Memur-Sen
Sivil Toplum ve Sendika Ayrımında Memur-Sen
“Sivil toplum kuruluşu (STK) nedir?” diye sorarak yola çıktığınızda Türkiye’de aşağı yukarı şöyle bir cevapla karşılaşırsınız: “Resmi kurumlar dışında ve bunlardan bağımsız olarak toplumun eğitim, sağlık, çevre, kültür, bilim ve teknoloji gibi alanlarda sorunların tespiti ve çözümlerine yönelik kurulmuş, üyelerini ve çalışanlarını gönüllülük usulüyle toplayan, kâr amacı gütmeyen ve gelirlerini bağışlar ve/veya üyelik ödemeleri ile sağlayan kuruluşlara denir. Odalar, sendikalar, vakıf ve dernekler STK’lara verilebilecek örnekler olarak bilinir.” Aynı soruyu “Sendika” için yönelttiğimizde şu cevabı alırız: “Çalışanların çalışma yaşamına ilişkin sorunlarını çözmek, ortak çıkarlarını ve haklarını korumak, geliştirmek için kurdukları ve devlete, siyasi iktidara, partilere karşı bağımsız örgütlere sendika denir.” Avrupa’da STK - Sendika Algısı 24-27 Ocak 2012 tarihleri arasında kurumumuzu temsilen iki arkadaşımla birlikte Brüksel’de “Sosyal hakların desteklenmesi sürecinde sivil toplumun rolü” başlıklı bir çalıştaya katıldık. Temel amacı Türkiye’nin AB üyeliği sürecinde AB ile Türkiye arasındaki iletişimi arttırmak, AB’nin çeşitli kurum ve kuruluşlarıyla ilgili STK’lara ve sendikalara bilgiler vermek olan program kapsamında Avrupa Komisyonu, Avrupa Parlamentosu, Avrupa Ekonomik ve Sosyal Komitesi gibi kurumları ziyaret ederek bunların çalışmalarıyla ilgili incelemelerde bulunduk. Dört gün süren toplantılarda Avrupa Sosyal Şartı, Sivil Toplum Şartı, Temel Haklar Sözleşmesi, Sendikal Haklar ve Türkiye uygulamaları gibi çeşitli önemli konuları masaya yatırdık. Çalıştaylarda Avrupa’nın STK ile Sendika’yı birbirinden tamamen ayırdığına şahit olduk. Başka bir ifadeyle Türkiye’deki algının aksine Avrupa’da sendika ile STK arasına kalın bir çizgi çekildiğini gördük. Aslında bunda pek haksız sayılmazlar. Nitekim STK’lar gönüllülük esasına dayalı olarak kurulup toplumsal faydayı göz önünde bulundururken, sendikalar “ortak çıkarlar” üzerine kurulup tamamen üyelerinin haklarını korumak ve geliştirmek için çalışır. Bazı yayınlarda STK ve sendikalar “Çıkar Grupları” olarak nitelendirilir. Çıkar gruplarını “ortak menfaatler etrafında toplanan çıkar grupları” ve “ortak tutumlar etrafında toplanan çıkar grupları” biçiminde genel bir sınıflandırmaya tabi tutabiliriz. Ortak menfaatler etrafında toplanan gruplar işveren birlikleri, işçi kuruluşları ve benzeri gruplar iken, ortak tutumlar (fikirler, ideolojiler) etrafında toplanan çıkar grupları ise fikir dernekleri, vakıflar ve benzeri kuruluşlardan oluşmaktadır (Kapani, 1989:200-201). Memur-Sen Bu Denklemin Neresinde? Türkiye’de son 10 yılda sendika üyesi kamu görevlisi sayısı neredeyse iki katına çıktı. 2002’de sendikalı kamu görevlisi sayısı 650 bin 770 iken bu rakam 2011’de 1 milyon 195 bin 102’ye yükseldi. Bu süreçte sendikalı kamu görevlilerinin oranı yüzde 47,94’ten yüzde 63,75’e tırmandı. Başka bir ifadeyle Türkiye’de sendikalı kamu görevlisi sayısı ve dolayısıyla sendikalaşma oranı ciddi bir yükseliş kaydetti. Memurları örgütlemede aslan payı elbette Memur-Sen’e aittir. KESK ve KAMU-SEN’in üye sayıları, resmiyet kazandıkları yılki seviyelerde dolaşırken Memur-Sen istikrarlı bir büyüme sağlamıştır. 42 binlerden aldığı üye sayısını bugün 500 binin üzerine çıkarmıştır. Peki, bu nasıl oldu? Bazılarının bu başarıya gölge düşürmek için iddia ettiği gibi hükümet eliyle olmadı. Hükümet marifetiyle yapılan üyelikleri görmek için 4688 sayılı Sendikalar Kanunu’nun kabul edildiği (2001-2002) dönemde yapılan “8 ay içinde 300 binin üzerinde üye” denklemine bakmanız yeterlidir. Bizim üye sayımızdaki istikrarlı yükselişin formülü şudur: Bizler STK ile Sendika sentezini yapmayı başardık. Üyelerimizin çıkarlarını korurken “Gönlümüzü” ortaya koyduk. Bizler Türkiye’yi karış karış dolaşırken tek hedefimiz bir “Çıkar Grubu” kurmak değildi. Çoğu zaman “Kurumsal Faydayı” “Bireysel Faydanın”, “Toplumsal Faydayı” da “Kurumsal Faydanın” üzerinde tuttuk. Üyelerimizin sadece “ceplerine” değil aynı zamanda “gönüllerine” de hitap ettik. Üyelerimize, bize gönül verenlere “Parayla” yap(tıra)mayacağımız işleri “hatırla, gönülle” yap(tır)dık. Bu “adanmışlık”, beraberinde doğal bir başarıyı getirdi. Değinmeden geçemeyeceğim bir başka konu da şudur: Brüksel’deki temaslarımız esnasında bazı STK’ların ve sendikaların Türkiye ile ilgili eksik ya da yanlış bilgiler verdiğini, gelişim ve değişimleri göz ardı ederek çoğu zaman gerçekle ilgisi olmayan çok kötümser tablolar çizdiğini ve AB kurumlarını Türkiye’yi şikâyet merciine çevirdiğini üzüntüyle gözlemledik. Memur-Sen’in uluslararası faaliyetlere ağırlık vermesinin temelinde başta AB kurumları olmak üzere uluslararası kurum ve kuruluşların Türkiye’yi, Türkiye’nin ise onları doğru tanımasına imkân vermek, Türkiye’nin yeni vizyonu doğrultusunda sendikal düzeyde bölgesel ve küresel dengelerde söz sahibi olmak yatmaktadır. Memur-Sen hem bölgesinde hem de küresel düzeyde etkili, rol alan değil rol dağıtan aktif bir oyuncu olmayı hedeflemektedir. Memur-Sen’in uluslararası arenada aktif olmasının belli çevrelerde heyecan yarattığını, yüklendiğimiz misyon ve ortaya koyduğumuz özverili çalışmaların takdir edildiğini Brüksel’deki temaslarımız esnasında Türkiye’den katılan STK temsilcilerinin bizlere ve dolayısıyla kurumumuza verdikleri önemden yeniden müşahede ettiğimizi memnuniyetle söyleyebilirim. Temel insan haklarına dayanan, kimsenin ötekileştirilmediği, millet iradesinin hâkim olduğu, gelir dağılımında adaletin sağlandığı, bir başka deyişle özlemini çektiğimiz değerlerin yaşandığı Türkiye’miz için Memur-Sen’den beklentilerin çok yüksek olduğunu hatırla(t)mak gerekiyor vesselam.
Görüntülenme 9916