ARŞİV
Toplu Sözleşme Düzeni Yetkiyi Merkeze Almalıdır
Kamu görevlileri, Devletin toplumla temasını sağlamak, devleti toplum içinde temsil etmek, devlet adına topluma hizmet etmek ve ülkemizin geleceğini inşa etmek gibi önemli bir sorumluluğu yerine getirmektedirler. Kamu görevlileri, bu sorumluluklarını yerine getirirken, sorumlulukları, görev ve yetkileriyle doğru orantılı olarak mali, sosyal ve özlük haklarıyla donatılmalı, işini yaparken özgür davranabilmelidir. Memurun millete devlet adına güçlü bir şekilde kaliteli hizmet sunabilmesi için gelecek güvencesinin olması, yani iş güvencesinin bulunması olmazsa olmazlardandır. Statü hukuku gereği, devletle bağının sağlam bir akitle bağlı olması, yani kadrolu çalıştırılması zorunluluğu vardır. Kamu görevlilerinin statüsü ve istihdam şekli siyasilerin ve üst dereceli bürokratların iki dudağı arasında olamaz, olmamalıdır. Yeniden Büyük Türkiye ve medeniyet inşasında kilit, merkez ve öncü role sahip kamu görevlilerinin güçlü mali, sosyal, özlük hakları yanında iş güvencesiyle donatılması gerekli bir zorunluluktur. Güçlü devlet hedefimiz varsa, “ki Türkiye bu anlamda yeni hedefler ortaya koymuş bulunmaktadır” bu hedeflere ulaşmanın yollarından birisi güçlü sendikacılık ile katılımcı ve demokratik toplu sözleşme düzeni kurmaktır.
Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu, kamu görevlileri sendikalarının amacını “Kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve meslekî hak ve menfaatlerinin korunması ve geliştirilmesi…” olarak tanımlıyor. Memur-Sen’in kuruluşundan bu yana yapmış olduğu faaliyetleri ve kazanımları değerlendirdiğimizde açıkça görülecektir ki, konfederasyonun vizyon ve icraatları bu tanımı iki boyutta aşmaktadır. Birinci boyut, kanun tanımı kamu görevlileriyle sınırlı tutarken, biz ülkemizin, milletimizin, mazlumların ve insanlığın hak ve menfaatlerini korumaya ve geliştirmeye yönelik sayısız hizmet gerçekleştirdik. Kamu görevlileri merkezli, millet eksenli ve insan odaklı sendikal vizyonu hayata geçirdik. İkincisi ise, Kanun, kamu görevlilerinin ortak ekonomik, sosyal ve mesleki hak ve menfaatleriyle sendikacılığın kapsamını daraltırken, Memur-Sen olarak biz kamu görevlilerinin, milletimizin ve insanlığın tüm sorunlarıyla yakından ilgilenerek ve çözümler geliştirerek kapsamı genişlettik.
Bu anlayışla, kötülüklerin ve zulümlerin önlenmesi, iyiliklerin çoğaltılması, sistemin iyileştirilmesi, yönetimlerin yanlışlarının düzeltilmesi, insan hakları ihlallerinin önlenmesi, düzenin insanileştirilmesi, ücret adaletsizliğinin, gelir dağılımı eşitsizliğinin giderilmesi, uluslar arası temsil gücü yüksek, ahlak ve karakter sahibi nitelikli insan gücünün yetiştirilmesi, medeniyet ve kültürümüzün yeniden inşası noktasında proaktif sorumluluk aldık.
Kamu görevlilerinin mali, sosyal ve özlük haklarını korumaya ve geliştirmeye dönük ücret sendikacılığı yanında, kamu görevlilerinin hayata dair diğer sorunlarını da sendikal faaliyetler kapsamına alarak hizmet sendikacılığını, ülkemizin devasa sorunlarına yönelik raporlar, projeler ve alternatif çözümler geliştirerek akademik sendikacılığı, vesayet ve yasaklarla kararlı mücadele vererek toplumsal sendikacılığı, medeniyet ve kültürümüzün yeniden inşası, mazlumlara sahip çıkılmasını temel hedeflerimiz arasına koyarak erdemli sendikacılığı devreye soktuk.
Bu sendikal anlayışımızla, sosyal adaletin sağlanması, gelir dağılımı adaletsizliğinin giderilmesi, sivil alanların genişletilmesi, temel hak ve özgürlüklerin çoğaltılması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, istihdamın artırılması ve istihdam kalitesinin yükseltilmesi başta olmak üzere önemli katkılar yaptığımıza inanıyoruz.
Sendika ve toplu sözleşme mevzuatında yapılacak değişikliklerle bu katkının düzeyi ve niteliği artırılabilir. Kamu Görevlileri Sendikaları ve Toplu Sözleşme Kanunu’nu dünya ülkelerindeki muadilleriyle karşılaştırdığımızda demokratik ve ileri bir düzenleme olduğu görülecektir. Yürürlükteki toplu sözleşme düzeneği, TBMM ve Bakanlar Kurulu’nu devre dışı bırakan radikal bir süreçtir. Kamu İşveren Heyeti ile Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti’nin uzlaştığı konular veya uzlaşmazlıkla sonuçlanmışsa Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun aldığı kararlar doğrudan kanun hükmünde sayılıyor. Bir anlamda TBMM adına yasa yapıyor. Bu, kamu yönetiminin demokratikleşmesi, katılımcı süreçlerin güçlenmesi, kamu ile sendikaların birlikte çözüm üretme kapasitesinin artırılması, kamu görevlilerinin lehine kazanımlar üretilmesi bakımlarından büyük bir önem arz ediyor.
Toplu sözleşme düzeninden ve toplu pazarlık masasından daha verimli sonuçlar almak için, Uluslararası Çalışma Örgütü (İLO) ve Avrupa Sosyal Şartı’na yönelik uyumsuzluklar giderilmeli, sınırlamalar, yasaklar, kısıtlılıklar kaldırılmalıdır. Kamu görevlilerinin örgütlenmesinin ve özgür toplu pazarlık yapmasının önündeki tüm engeller kaldırılmalıdır.
Öncelikle, örgütlenme özgürlüğünün ifade özgürlüğünün uzantısı olduğu, bu doğrultuda örgütlenmenin önündeki yasal ve fiili engellerin tamamen kaldırılması gerektiği unutulmamalıdır. Milli iradenin merkezi konumundaki TBMM’de çalışan kamu görevlilerinin örgütlülükten mahrum bırakılması, kamu görevlileri bulundukları her yerde devleti temsil ettiği halde Devletin dirliği ve birliğini temsil eden Cumhurbaşkanlığı’nda görev yapan kamu görevlilerine örgütlenme yasağı konulması, sadece üniformalı ve cübbeli oldukları için asker, polis, hakim ve savcılara örgütlenme yasağı getirilmesi kabul edilemez. Örgütlenme hakkı, koşulsuz herkese verilmelidir.
Toplu sözleşmenin kapsamının mali ve sosyal haklarla sınırlandırılmasını doğru bulmuyoruz. Toplu sözleşme masası, özgür toplu pazarlık zemini olarak her konunun görüşüldüğü, tartışıldığı, çözümler üretildiği, bağıtlandığı ve hayata geçirildiği bir platform olmalıdır.
Toplu sözleşme masası kurulurken, taraflar bakımından nimet-külfet, yetki-yetkisizlik- sorumluluk-sorumsuzluk dengesi mutlaka dikkate alınmalıdır. Yetkili olmayan ve sorumsuz olan sosyal tarafların masada bulunması, söz sahibi olması ve imza yetkisini kullanması hakkaniyet ölçüleriyle bağdaşmamaktadır. Toplu sözleşme masasında, risk almayan ve sorumsuz davranan sosyal taraflar, masadan çıkan kazanımların eşit ortağı olabilmektedir. Buna karşın masanın olumsuzluklarını ve risklerini yetkili konfederasyon ve sendikaların üstüne yıkıp, muhalefet pozisyonu alarak yetkili konfederasyon ve sendikaları yıpratma cephesinin baş aktörü rolünü oynamaktadırlar. Bu kapsamda, toplu sözleşme masasının tarafları riskler ve kazanımlar ile nimet- külfet dengesi gözetilerek belirlenmelidir. Riskleri üstlenmeyen, sorumluluk almayan, masanın ve kazanımların ortağı olamaz, olmamalıdır. Kamu İşveren Heyeti ise, toplu sözleşme masasının ciddiyetine uygun en üst düzeyde katılımı sağlamalı, hizmet kollarının sorunlarının müzakeresi esnasında o hizmet kolunun örgütlülük alanındaki kurumların yöneticileri de hazır bulunmalıdır. Bu çerçevede, toplu pazarlık süreci demokratik bir anlayışla eşit şartlarda sınırlama ve kısıtlama koymadan yeniden düzenlenmelidir.
Öte yandan toplu sözleşme kazanımlarından yararlanma şartları da yeniden düzenlenmelidir. Toplu sözleşmenin kazanımlarından örgütlü olanla olmayan, yetkili sendikanın üyesi olanla yetkisiz sendikaların üyeleri aynı koşullarda yararlanmamalıdır. Bu kapsamda, miktarı Kamu İşveren Heyeti ile Kamu Görevlileri Heyeti’nin müzakereleri sonucu belirlenecek şekilde dayanışma aidatı tespit edilmelidir. Sendikasız kamu görevlileri, yetkili sendika ve konfederasyona dayanışma aidatı ödemek suretiyle toplu sözleşme masasının nimetlerinden istifade edebilmelidir. Bu noktada, toplu sözleşme primi-ikramiyesini sendika aidatı gibi göstererek çarpıtma yapanları da şaşkınlıkla izliyoruz. Toplu sözleşme primi, işçi sendikalarında toplu sözleşmenin sonucuna göre, yılda en az bir olmak üzere genellikle dörde kadar çıkan toplu sözleşme ikramiyesidir. Yine, toplu sözleşmelerdeki müzakere sonucuna göre miktarı, çeyrek maaşdan bir maaşa kadar yükselebilmektedir. İnşallah Memur-Sen olarak, toplu sözleşme primini işçi sendikacılığındaki miktar ve sürelere kadar çıkarmayı hedefliyoruz.
Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun kararı, kesin hüküm niteliği taşıdığından bağlayıcıdır. Bu nedenle KGHK’nın yapısının demokratik ve adil olup olmaması büyük bir önem taşımaktadır. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun yapısının dört Kamu İşveren Heyeti üyesi ile dört Kamu Görevlileri Sendikaları Konfederasyonu temsilcisinden oluşması doğru bir yaklaşımdır. Ancak yetkili olmayan konfederasyonların Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na üye göndermesi yeniden gözden geçirilmelidir. Asıl problem ise, Kamu Hakem Kurulu’nun başkanının Yargıtay, Danıştay ve Sayıştay’ın daire başkanı üstü yargı mensupları arasından Bakanlar Kurulunca belirlenmesidir. İkinci sorun ise, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun akademisyen üyelerinin birinin doğrudan Bakanlar Kurulu tarafından, diğerinin ise Kamu Görevlileri Sendikaları Konfederasyonlarının göstereceği adaylar arasından Bakanlar Kurulu’nun dolaylı yolla belirlemesidir. Bu antidemokratik ve hükümeti toplu sözleşme üzerinde egemen kılan uygulamaya son vermek için Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun başkanının kim olacağı kanunla açıkça belirlenmelidir. Kanun, akademisyen üyelerden birinin doğrudan Bakanlar Kurulu, diğerinin de yine doğrudan yetkili konfederasyon tarafından atanması şeklinde mevzuatla düzenlemeye gidilmelidir. Bakanlar Kurulu’nun Kamu Görevlileri Hakem Kurulu üzerindeki söz konusu geniş yetkileri kaldırılmalıdır.
Toplu sözleşme düzeneğinin bu eksikliklerinin yanında, toplu sözleşme düzenini hala kavrayamamış, sistemi anlayamadığı için de toplu sözleşme kararlarını uygulamakta direnen bir bürokrasi var. Maalesef toplu sözleşme hükümlerinin kanun niteliğinde olduğunu, kamu görevlilerinin aldığı kararların kamuyu doğrudan bağladığını bilmeyen bir bürokratik anlayış var. Bu da toplu sözleşme hükümlerinin zamanında ve olduğu gibi yürürlüğe girmesini zorlaştırmaktadır. Kamu bürokrasisinin bu noktadaki bilgi eksikliği giderilerek, toplu sözleşme hükümlerini aynen uygulaması sağlanmalıdır.
Sonuç olarak, mevcut toplu sözleşme düzeninde bile yüzlerce kazanımlar üreten yetkili konfederasyon ve sendikalar, düzeneğin eksikliklerinin giderilmesi halinde hem kamu görevlileri hem ülkemiz için yeni kazanımlar üretmeye devam edecektir. Bu düzenek, grev hakkı ve kamu görevlilerine siyaset yapma hakkıyla da güçlendirilirse Türkiye dünya demokrasi ve sendikal ligde ilk sıralara yerleşecek, sendikal hareket kamu görevlilerinin, milletimizin ve insanlığın daha müreffeh, daha barış içinde ve mutlu yaşamasına olumlu katkı yapacaktır.