KONFEDERASYON HABERLERİ
Trump Medeniyetler Çatışmasını Tetikliyor
ABD Başkanı Donald Trump yedi Müslüman ülkenin (İran, Irak, Suriye, Libya, Yemen, Sudan ve Somali) vatandaşının doksan gün boyunca ABD’ye girişini yasaklayan başkanlık kararnamesini imzalayarak, son yıllarda özellikle batıda yükselen yabancı düşmanlığı (Müslüman düşmanlığı) ateşine benzin dökmüş oldu. Kararnamenin başlığı da son derece ilginç: "Yabancı teröristlerin ABD'ye girişinden ülkeyi korumak!"
Trump, "… teröristleri ABD dışında tutmak için bir dizi güvenlik tedbiri alıyorum. Sadece ülkemize destek olacak ve insanımızı içten seven kişileri buraya kabul etmek istiyoruz" diyerek kararnameyi savunsa da, asıl niyetin başka olduğunu bütün dünya bilmektedir.
Popülizm rüzgarını ardına alarak, sözde ABD müesses nizamıyla çatışmaya girerek başkanlık seçimlerini kazanan Trump ve çevresinin, bizzat müesses nizamın “şok doktrini” ve “yaratıcı yıkım” çerçevesinde ülkeleri toza dönüştürdüğünü, insanları yurtlarından ettiğini ve yine aynı mühendisliğin bir parçası olarak terör kavramını konvansiyonel silaha dönüştürdüğünü bilmemesi mümkün mü?
Trump’ın terörist göstermeye çalıştığı kitle, insanlar kimlerdir? Toplumsal kabul için “Radikal İslamcılık” kavramının tanımının mihengi nedir? Mesela babasıyla birlikte kollarına kelepçe vurulan beş yaşındaki Müslüman çocuk bu kategoride değerlendirilebilir mi?
Kimilerinin, bu ve benzeri soruları atlayarak, Trump’ın kararnamesini “egemenlik kararı” olarak değerlendirmesi, en basitinden insanı ve masumiyetini yok saymaktır. Trump’ın “Müslüman=terörist” algı oyununa alkış tutmaktır. Çünkü Trump ve çevresi, “medeniyetler çatışması” tezini popülist bir güncellemeyle tekrar dolaşıma sokmaya çalışmaktadır. Daha da ilerisi yeni Amerikan yönetimi, krizler içinde boğuşan müesses küresel sistemi bir kıyamet senaryosuyla yıkıma uğratarak, hakkın değil gücün hakim olduğu hukuk sistemini yeniden tahkim ederek kendi iktidarlarını da pekiştirmek niyetindedir. Bu çılgınlık düzeyine ulaşmış bir akıl tutulmasıdır.
Trump ve kararnamesi, bu yönüyle emperyalist sürecin devamıdır ve daha önceki Amerikan politikaları gibi bir tarihe utanç vesikası olarak geçecektir. Bu kararnameyle başta yaşam hakkı olmak üzere insanın seyahat, ifade, inanç özgürlüklerine büyük bir darbe indirilirken, bizzat eski Amerikan yönetiminin politikalarıyla oluşturulmuş olan kaosun da derinleşmesi hedefleniyor.
Memur-Sen ailesi olarak her zaman ve zeminde dile getirdiğimiz çağrıyı tekrarlıyor ve diyoruz ki; Amerika, İkinci Dünya Savaşından bu yana zorla işgal ettiği topraklardan çekildiğinde, zaten kimse göç etmek zorunda kalmayacaktır.
Yine diyoruz ki, Amerika demokrasi ve özgürlük kavramlarını konvansiyonel silah gibi kullanmaktan vazgeçtiği gün, insanlık kendi iradesiyle, kendi inanç sistemiyle, kendi refahını oluşturacak şekilde kendi yurdunu yeniden imar edecektir.
Çünkü insanlık Amerikan rüyasının ne olduğunu çok iyi biliyor: ABD’de rüya olarak görülen dünyanın diğer coğrafyalarında kabusa dönüşmektedir. Afganistan, Irak, hatta Güney Amerika uzun yıllardır her gün bu kabusa uyanmaktadır.
Çünkü insanlık, ABD’nin konteynırlara yükleyip getirdiği demokrasinin maliyetini çok net bir şekilde öğrendi: Milyonlarca ölü, yıkılıp yakılmış yurtlar.
Biz inanıyoruz ki insanlık, özgürlüğün bir efendi tarafından bahşedilemeyecek kadar kıymetli bir hazine olduğunu açık ve seçik bir şekilde öğrendi. Ve insanlık bunun yerine getirecek aksiyoner ruha sahiptir bugün.
İnsanlık diyor ki, siz kendi evinize dönün ki, biz de kendi yurdumuzda özgür bir şekilde yaşayalım.
Hasılı insanlık tek bir ağızdan haykırmaktadır:
Go home yankee!
Trump, Shut up!