KONFEDERASYON HABERLERİ
Uluslararası 1 Mayıs Kongresi Memur-Sen Genel Merkezi’nde Başladı
Memur-Sen ve Hacı Bayram Veli Üniversitesi işbirliğinde düzenlenen ve 2 gün sürecek olan “Uluslararası 1 Mayıs Kongresi” Memur-Sen Genel Merkezi’nde düzenlenen açılış oturumu ile başladı. Açılışa TBMM Başkanı Mustafa Şentop, Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Tekin katıldı.
Her yıl Anadolu’nun farklı ve şehir meydanlarında kutlanan 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da pandemi nedeniyle online kutlanıyor. Bu kapsamda Memur-Sen ve Hacı Bayram Veli Üniversitesi tarafından düzenlenen “Çalışma Hayatında Yeni Zihniyet İhtiyacı ve Pratik Uygulama Zemini Olarak Kamu Görevlileri Sendikacılığı” temalı Uluslararası Kongrenin açılış oturumu Memur-Sen Genel Merkezi’nde pandemi tedbirleri kapsamında gerçekleştirildi.
Kongrenin Açılışına TBMM Başkanı Şentop, Memur-Sen Genel Başkanı Yalçın, Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rektörü Tekin’in yanı sıra Memur-Sen ve bağlı sendikaların yönetim kurulu üyeleri, akademisyenler ve uzmanların katılımı ile gerçekleştirildi.
Kongrenin açılış programında konuşan TBMM Başkanı Mustafa Şentop “Alnının teri elinin emeğiyle ailesine helal lokma götürmek için çalışan tüm emekçilerin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü tebrik ediyorum” diye başladığı konuşmasında “Bu önemli ve geniş içerikli kongreyi düzenleyen Memur-Sen Başkanı sayın Ali Yalçın’ın şahsında tüm Memur-Sen ailesine, Hacı Bayram Veli Üniversitesi Rektörü Sayın Yusuf Tekin ve değerli akademisyen arkadaşlara teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Sendikacılığın ilk zamanlarında bazı yaklaşımların kapitalizmi yıkıp sosyalist komünist bir düzen kurmaya çalışan doktriner, ihtilalci bir sendikacılık anlayışı ve örgütlenmesinin benimsediğini ifade eden Şentop, “Sendikacılığı temel kuruluş amacından saptıran bu ideolojik gayelerin bir manivelası haline dönüştüren bu anlayışın özellikle 20 yüzyıl boyunca siyasi ve toplumsal alanda olduğu kadar çalışma hayatında da menfi özellikleri yansımıştır. Kültür ve medeniyet değerlerini görmezden gelen bu ideolojik körlüğün etkilerini hala hissediyoruz” şeklinde konuştu.
Doktriner sendikacılığın gündem düştüğünü ve bu sayede sendikaların yalnızca üyelerinin hak ve özgürlükleri için mücadeleye odaklandığını belirten Şentop, bu sendikacılık anlayışının ülkemizdeki en önemli temsilcilerinden birinin Memur-Sen olduğunu vurguladı. Şentop, “Ülkemizde doktriner anlayışla kurulan sendikaların bir nevi tekelci konumda bulunmasına karşı şair, yazar ve mütefekkir merhum Mehmet Akif İnan ve arkadaşlarının başladığı süreç ve nihayetinde Memur-Sen’in kuruluşu son derce önemlidir. Yedi güzel adamdan biri olan şair Mehmet Akif İnan’ın Eğitimciler Birliği Sendikası’nı kurarak başlattığı süreç soğuk savaşın kutuplarından bağımsız olarak ülkemizin toplumsal dinamiklerimize uygun tarihi ve dini değerlerini sahiplenen yerli ve milli bir sendika olarak kurulmuştur. İnsanı ve toplumu sadece emek ve mülkiyet ilişkisine indirgeyen bir sendikacılık anlayışı yerine toplumun maddi ve manevi değerlerini önemseyen bir sendikacılık anlayışı benimsenmiştir” ifadelerini kullandı.
“Sendikacılık ‘İnsan için ancak çalıştığı vardır’ ayeti bizim toplumumun çalışma hayatını düzenlemekte en önemi duştur olmuştur. Kendisi kıymetli olan emeği de kıymetlidir anlayışıyla çalışma hayatını düzenleyen medeniyetimizde çalışma hayatını düzenlediğini görüyoruz” şeklinde konuştu.
TBMM Başkanı Şentop, ayrıca kongreyi önemli bulduğunu belirterek “Çalışma hayatında yeni zihniyet ihtiyacı üzerine bu kongrenin tertiplenmiş olmasını önemli buluyorum. Ülkemizin ve çalışma şartlarının ileride de karşılaşacağı sorunlara yönelik çözümleri şimdiden bulacağımıza inanıyorum. Bu vesileyle kongreyi düzenleyenlere bir kez daha teşekkür ediyorum” diyerek sözlerini noktaladı.
Yalçın: Kadim Bir Medeniyetin Adil Değerlerine İhtiyacımız Var
Kongrenin açılışında konuşan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, pandemi sürecinde hayatını kaybeden sağlık çalışanlarını anarak başladığı konuşmasında “pandemi sürecinde hayatını kaybeden ve bize göre görev şehidi kabul edilmesi gereken emekçi kardeşlerimize minnetlerimi ifade ediyor ve Yüce Rahmandan rahmet diliyorum. Halen, bu noktada tedavi gören bütün insanlarımıza da şifa niyaz ediyorum. Kamu görevlilerinin, emekçilerin, çiftçilerin, gençlerin ve emeklilerin 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Gününü yürekten kutluyorum” diye konuştu.
Dünyanın son 3 asırdaki egemenlerin ve fikirlerinin ana gövdesini iki alanın oluşturduğuna dikkat çeken Yalçın, bir tarafında iktisat, diğer tarafında ise çalışma hayatının yer aldığını söyledi. “İktisat, paylaşım teorisi üzerinden vahşi rekabeti çalışma hayatı ise, sermaye, emek ikiliği üzerinden çatışma ve çekişmeyi tetikleyen mevzi haline geliyor” diyen Yalçın “Tam da bu yüzden, dayatılmış iktisat ve tahrif edilmiş paradigması ile tanımının merkez kavramları olan ‘sınırsız ihtiyaç-kıt kaynak’ yalanını ve ‘sermaye kar-kazanç elde eder, emeğe ise ücret-gelir verilir’ dolanını aynı anda referans bilgi olmaktan, aksi iddia edilemez teori ve hüküm olmaktan çıkarmak zorundayız. İhtiyaç kavramı sınırsızlık üzerinden kutsallaştırılırken, sermaye kar ile kırbaçlanıyor, emek ise ücret üzerinden yapay bir kanaatkarlığa ve sus payına zorlanıyor. Tamda bu yüzden, yeni bir zihniyete ve kadim bir medeniyetin adil değerlerine ihtiyaç var diyoruz” diye konuştu.
“Emek Sermayeden Değerlidir”
Emekten istisna bir insan tanımının ve konumlandırmasının neredeyse imkansız olduğunun altını çizen Yalçın, “emek, hiçbir zaman, hiçbir halde, hiçbir nedenle, hiçbir şekilde teferruat değildir ve teferruata dönüştürülemez” diyerek “Emeği, üreten öznenin eylem tercihi olarak görmek yerine, üretim sürecinin maliyet unsuru olarak gösteren anlayış; emekçiyi nesne, emeği mal, emek için ortaya konan enerjiyi ve dökülen teri ise gereksizlik olarak kayıt altına alır. İşte bu kayıt iradesi, neo-liberalizm görünümlü faşist emperyalizmdir” ifadelerini kullandı.
“Dünya, beşten büyüktür” söyleminin Memur-Sen açısından tartışmasız bir şekilde doğru olduğunu vurgulayan Yalçın, “Fakat tek başına söylendiğinde ve fikri altlıklar ile desteklenmediğinde ütopik olmaya da mahkumdur. Biz, bu bilinçle temel iki fikir altlığını da bu başat söylemin mütemmim cüzü olarak görüyoruz. İlki, ‘insanlık, emperyalizmden güçlüdür’ ve ikincisi, ‘emek, sermayeden değerlidir.’” diye konuştu.
“Memur-Sen olarak; mücadelemizin soylu vasfına haiz olmasını sağlayan kapitalist akılla ve emperyalist ahlaksızlıkla şuurla ve idrakle savaşma kararlılığıdır” diyen Yalçın, “Daha da ötesi dünyanın sömürülmesine, insanı nesneleştirilmesine ve emeğin değersizleştirilmesine itirazımız bizi erdemliler hareketi olarak tanımlanın gereklerini oluşturuyor” şeklinde konuştu.
“Kamu Sendikacılığına Yeni Bir Ufuk Kazandırmalıyız”
Türkiye’de kamu görevlileri sendikacılığı yıl yönüyle genç olsa da yol yönüyle büyük mesafe kat ettiğini söyleyen Yalçın, 20 yıllık yasal kamu görevlileri sendikacılığının; son resmi veriler itibariyle 1 milyon 800 bin civarında sendikalı kamu görevlisine ve %70’e yakın örgütlenme düzeyine ulaşmak gibi bir başarı ortaya koyduğuna dikkat çekti.
Türkiye’deki kamu görevlileri sendikacılığının bu önemli gelişimine rağmen halen çok büyük bir kamu görevlisi kitlesinin hukuken kabul edilmesi imkansız gerekçelerle örgütlenme hakkından yoksun olduğunu hatırlatan Yalçın, “Emekliler, toplu sözleşmeden yararlandırılıyorlar fakat toplu bir şekilde örgütlenme hakkının dışında tutuluyorlar. Benzer şekilde, üniformalıların, üst düzey beyaz yakalıların, sendikal örgütlenmenin ısrarla dışında bırakıldığı fakat haklı bir gerekçede sunulmadığı bir gerçeklik söz konusudur” diye konuştu.
Yalçın, kamu görevlileri sendikacılığının sistem ve içerik yönüyle yeniden ele alınması gerektiğini ve yeni bir anlayışın inşa edilmesi gerektiğini söyleyen Yalçın, konuşmasının konuyla ilgili kısmını şöyle sürdürdü:
“4688 sayılı Kanun için ‘yasada eksikler, masada fazlalar var’ diyoruz. Ayrıca, toplu pazarlık hakkına dair kapsamdan, uygulamaya, süreden, sürece, görüşmeden, görünür hale getirmeye, bilgi ve veri paylaşımından, tutanak üretmeye diğer birçok konuda da sınırlamalar, yanlış uygulamalar, kötüye kullanmaya uygun açıklıklar ne yazık ki mevzuatta yer bulmaktadır.
Toplu sözleşmenin kapsamı, konu yönüyle daraltılırken, süre yönüyle kısaltılıyor. İşveren, marifetli kamu yöneticileriyle heyetini teşkil ederken emek kesimi muhalefetli bir ekiple heyet olmaya zorlanıyor. Kamu görevlileri sendikaları heyetinin yedeği, kamu işvereninin ise tepki geçirmez çelik yeleği var gözüküyor.
Sendika üyesi olan ile olmayan, yetkili sendika üyesi ile diğer sendika üyeleri arasında hiçbir fark üretmeyen hata fark üretilmesini açıkça engelleyen bir yasal düzenlemeyle, akıttığımız tere israf damgası vuruluyor. Siyasi partilerde, hazine yardımı oy oranlarına göre farklı belirlenebilirken sendikalarda toplu sözleşmenin kazanımları hatta ikramiyesi dahi bütün kamu görevlileri için aynı şekilde uygulanıyor. Dayanışma aidatı, kamu görevlileri sendikacılığı zemininde ısrarla engelleniyor. Tabiri caizse, dayanışma aidatı engeliyle örgütlenme hevesi ve hedefi kırılmak isteniyor. Uzlaşmazlığın tespiti ve çözüm süreci konusunda tarafların eşitliği ilkesi, açıkça ihlal ve ihmal ediliyor. Bir başka önemli husus, kamu görevlileri hakem kurulunun yapısı ve işleyişidir. Esasen ismi ile tezat bir yapıdan bahsediyoruz. Zira kurul, hakem vasfından uzak kalmayı ve kamu görevlileriyle de ilintili olmak yerine kamu işverenine bağlı olmayı tercih eden bir üye yapısına sahiptir.”
“Toplu Sözleşmed Kamu Görevlilerinin Bütçeden Hakkını Aldığı Mekanizmadır”
Konuşmasında Ağustos ayında gerçekleştirilecek olan 6. Dönem Toplu Sözleşme Görüşmelerine değinen Yalçın, “Toplu sözleşme masası da tıpkı merkezi yönetim bütçe yasası gibi bir sosyal politika enstrümanı ve mevzuatı olarak görülmelidir. Kamuya hizmet üreten kitlenin, kamunun bütçesinden hakkını sağlayan mekanizmanın adıdır toplu sözleşme. Emekçilerin günü olan 1 Mayıs’ta kamu emekçilerinin önümüzdeki süreçten beklentilerini ifade etmek istiyorum. Biz kamuda güvencesiz istihdama son diyor ve sözleşmeliliğin kaldırılmasını istiyoruz. Mevcut sözleşmeli personel arasındaki ayırımlar bu gerçekleşinceye kadar sona ermeli, kadroya geçiş düzenlemesi ivedilikle hayata geçirilmeli” diye konuştu.
Memur-Sen Genel Başkanı Yalçın’ın dile getirdiği talepler ise şunlar oldu:
-Kamu görevlileri, ek ödemenin artmasını, emekliliğe yansımasını hem bekliyor hem de hak ediyor.
-3600 ek gösterge, bizim talebimiz, siyasi iradenin vaadidir. Talebimizin karşılanmasını, vaadin artık gerçekten yürürlüğe konmasını istiyoruz. Ek gösterge konusunda, ne ayrıcalık ne ayrımcılık olmamalı, bütün kurumlar ve unvanlar birlikte ele alınmalıdır.
-Kamuda kılık-kıyafet dayatması da, kılık-kıyafete dayalı yasaklar ve sınırlamalarla dolu darbe mevzuatı safsatası da artık sona ermeli. Kılık-kıyafet konusunda kamu görevlileri özgürleşmeli ve kamu otoritesi sivilleşmeli.
-Yasaklardan arınmış Türkiye mücadelesinin karşılığı verilmeli, özgürlük eksikleri giderilmeli hem siyaset yasağına hem de grev yasağına son verilmeli.
-4688 sayılı Kanunda yasanın eksikleri giderilmeli, masanın fazlalıkları gönderilmeli.
-Hakem Kurulu, işveren tarafından kurulmamalı ve işverenin tarafını tutmamalı. Bunun için hakemin yapısında ve yasasında değişikliğe gidilmeli.
-Toplu sözleşmede tarafların eşitliği sağlanmalı, yetkili sendikaya akıttığı terin ve yetkili sendikanın üyelerine ortaya koyduğu aidiyetin değeri yansıtılmalı; ya dayanışma aidatı gelmeli, ya toplu sözleşme ikramiyesi yetkililer için yükseltilmeli.
-Emekliler, sendika üyesi olabilmeli ve toplu sözleşmede daha fazla haktan yararlanabilmeli.
-Örgütlenmede sınırlamalar kaldırılmalı, Türkiye korkulara dayalı yasaklardan arındırılmalı.
-Toplu sözleşmede süre baskısı kalksın, toplu sözleşme görüşmelerinin süresi artırılsın.
-Kariyer-liyakat ve ehliyet esas alınsın, görevde yükselmedeki sınırlamalar, unvan değişikliğindeki kısıtlı uygulamalar ortadan kalksın.
-Performansa dayalı ek ödeme, fazla çalışma ücreti, ek ders ücreti, arazi tazminatı ve benzeri fiilen yapılan görev karşılığı ödenen ücretler katsayı, gösterge, oran ve tutar yönüyle yükseltilsin. Sağlıkta döner sermaye mağduriyeti ve adaletsizliği kökünden giderilsin.
-Yerel yönetimlerde sözleşmeli personelin mağduriyetine kaynak olan keyfi ve hukuksuz uygulamalar engellensin, işine son verilen personel görevine iade edilsin.
-KİT’lerde özelleştirme ve yeniden yapılandırma seçenekleriyle mağduriyet üretmekten vazgeçilsin, güvencesiz çalışmaya zemin oluşturacak istihdam yöntemleri terk edilsin.
-Kadınların ve gençlerin, yönetim süreçleri ve kadroyla ilişkilendirilmesine yönelik fırsat ve imkanlar artırılsın, çalışma hayatı ile ev hayatı arasında uyumu sağlayacak haklar, fırsatlar ve haklar medeniyet perspektifiyle mevzuatta yer alsın.
-Kamu görevlilerinin, işveren ve hakemi tarafından verilen kararlarla şekillenen 5. Dönem Toplu Sözleşme kaynaklı zararları giderilsin, en düşük devlet memuru aylığı üzerinden talep ettiğimiz seyyanen zam hayata geçirilsin.
-İş sağlığı ve güvenliği, sürdürülebilir sosyal güvenlik hakkı, ücretsiz sağlık hizmetine erişim hakkı konularında olması gerekenle uyumsuz mevzuat ve uygulamalar yürürlükten kaldırılsın. İş sağlığı ve güvenliğinde kamu öncülük yapsın, erteleme yerine öncelemeyi esas alsın.
-4/C’den 4/B’ye geçirilen personelin geçmiş kayıpları giderilsin, farklı ve haksız uygulamaların muhataplığı sona erdirilsin, diğer sözleşmelilerle birlikte ivedi şekilde kadroya geçirilsin.
-Gelir vergisi geliri azaltan, gerginliği çoğaltan unsur olmaktan kurtarılsın. Sabit oran ya da yüksek matrah ile vergide adalet sağlansın, kamu görevlilerinin maaşında azalma ortadan kaldırılsın.
-Pandeminin ürettiği tedbirliği hayatın yükünü çeken kamu görevlilerine ve pandemi nedeniyle olağan üstü iş yüküyle karşı karşıya kalan sağlık emekçilerine özel ödemeler hayata geçirilsin.
-Ailenin korunmasına, çocuklarımızın ve gençlerimizin sapkın yönelimlerden uzak tutulmasına dönük sözleşme fesih kararını takdir ediyor, iç hukukta benzeri hükümlerle sözleşmeyle aynı etkiler üreten mevzuatta ivedi değişiklik ve düzenleme yapılması konusundaki beklentimizi tekrar ediyoruz.
-Bu yıl Ramazan Bayramıyla birlikte kamu görevlileri de bayram ikramiyesinden yararlandırılmalı. Bayram ikramiyesi, göstergeye bağlanarak enflasyona karşı korunmalı.
-Kadro derece sınırlamaları kaldırılmalı, izinler iş günü esasıyla kullanılmalı, fiili hizmet zammının kapsamı kişi ve görev yönüyle yeniden ele alınmalı, kamu görevlilerini şiddete karşı koruyacak mekanizmalar yürürlüğe konulmalıdır.
-Yardımcı Hizmetler Sınıfı sona ermeli, bu sınıftaki mevcut personel durumlarına uygun hizmet sınırlarına geçirilmeli. Zam ve tazminatlar noktasındaki katsayıalr ve göstergeler güncellenmeli.
-Ekonominin büyümesi, kamu görevlilerine yansıtılmalı ve kamu görevlileri büyümeden pay almalı.
-Ekonomik ve Sosyal Konsey mevzuatı düzenlenerek işler hale getirilmeli.
-Kadrosuz usta öğreticilerin, ek ders ücreti karşılığı görev verilenlerin, kamu dışı aile sağlığı çalışanlarının, vekil ebe-hemşire-imamların kadroya geçiş talepleri dikkate alınmalı, hakkaniyetle karşılanmalı.
-Kamu görevlisine ait görevleri yerine getiren üniversiteli işçilerin kamu görevlisi kadrolarına atanmasına yönelik beklentiler karşılanmalı.
-KİT’lerde ücret dengesini sağlamaya dönük yetkilendirme biran önce gerçekleştirilmeli. Ücret farklılıkları giderilmeli.
Yalçın, sıraladığı taleplerin ardından, “Emeğimizin değerinin bilindiği, alın terimizin karşılığının verildiği, kamu görevlilerinin önemsendiği ve öncelendiği, ehliyet ve liyakatin gerçekten temel ilke haline geldiği emeğinin karşılığın bütçeye yük değil insana hak olarak tanımlandığı ve çalışma hayatında ücret dahil her konuda adaletin barışın sağlandığı bir kamu personel sistemini, çalışma hayatı müktesebatını sendikal mücadele ve haklar kulvarını oluşturmak, işler kılmak ve korumak hepimizin ve herkesin ortak hedefi ve eylemi olmalıdır. Yaşasın emeğimiz, yaşasın ekmeğimiz, yaşasın emeği refaha kavuşturma mücadelemiz,
yaşasın insanlığı huzurla buluşturma emeğimiz” ifadelerini kullanarak konuşmasını noktaladı.
Tekin: Kongrenin Çalışma Hayatıyla İlgili Yeni Bir Anlayışın İnşasına Katkı Sunmasını Ümit Ediyorum
Kongrenin açılışında konuşan Hacı Bayram Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yusuf Tekin ise üniversite olarak Memur-Sen ile birlikte 1 Mayıs vesilesiyle böyle nitelikli bir kongreyi düzenlemekten memnuniyet duyduklarını ifade ederek “Memur-Sen ile düzenlediğimiz kongrenin hayırlara vesile olmasını diliyorum. Hepimiz emekçiyiz, hepimizin 1 Mayıs emek ve dayanışma gününü kutluyorum. Bu kongrenin 1 Mayıs ile ilgili yeni bir anlayışın inşasına katkı sunmasını ümit ediyorum. Memur-Sen’e de bu kongreyi bizimle birlikte düzenlediği için teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Memur-Sen Genel Başkanı Yalçın’ın konuşmasına atıfta bulunan Tekin, “Burada bir sendikacı kimliği ile konuşunca bir sendikacı refleksi olarak algılanabilir ben uzun yıllar bürokratlık yaptım teyiden söylemek isterim ki Sayın Genel Başkan’ın söylediği şeylerin büyük kısmına imza atıyorum. Kamu görevlileri boyutuyla getirdiği önerilerin birçoğu kamuya maddi yük getiremeyecek bir bakış açısı içeriyor. İçinde bulunduğumuz pandemiden dolayı ekonomik olumsuzlar içinde belki gündeme alınamayabilirler ama birçoğu ekonomik yük getirmeyen öneriler. Bunların gerçekleştirilmesi kamu görevlilerini, emeklileri, emekçileri memnun eder” ifadelerini kullandı.
“İnsanın En İyi Vasıflarından Birisi Üretim Gücüdür”
Emeğin, insan için kutsal bir olgu olduğunu belirten Tekin, “İnsanın varlığının en yüksek gücü olan düşünme yeteneğinin somut karşılığıdır üretim. İnsan sadece üreterek kendi potansiyelini açığa çıkarabilmekte, özgürleşebilmekte ve mülkiyetinde olduğunu iddia ettiği eşyanın hakikatine ulaşabilmektir. İnsanın en iyi vasıflarından birisi onun üretim gücüdür” şeklinde konuştu.
“Emeğin İnsanın insanla toplumla devletle doğayla kurduğu ilişki tüm alanları kuşatan bir süreç olduğunun altını çizen Tekin sürecin değer yüklü bir içeriğe sahip olduğunu söyledi. Tekin kapitalizmin günümüz dünyasındaki can yakıcı soruların yegane kaynağı olduğunu ifade ederek “Bu sistem gelir ve servet dağılımındaki adaletsizlik ile sorunlara neden olmakta insana ve doğaya dair her şeyi araçsallaştırmaktadır. İnsanlık küresel ve vahşi kapitalizmin Dünyayı adeta kendi çıkarlarının koşulsuz ve mutlak bir yani küresel kapitalizmin yumuşak veya sert yöntemlerle dayattığı uygulamalarla başa çıkmanın yolu kendi medeniyet değerlerimize dönmekten geçmektedir” diye konuştu.