KONFEDERASYON HABERLERİ
Yalçın BSPSH Grevinin 30. Yıl Dönümü Programına Katıldı
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Arnavutluk Bağımsız Sendikalar Birliği’nin Valia maden İşçilerinin açlık grevi başlatmasının 30. Yılı dolayısıyla düzenlediği programa katıldı.
Arnavutluk’ta 1991’de komünist rejimin yıkılışını tetikleyen Valias maden işçilerinin açlık grevi başlatmasının 30. yıldönümünde Arnavutluk Bağımsız Sendikalar Birliği (BSPSH) tarafından düzenlenen programda konuşan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, maden işçilerinin gerçekleştirdiği eylemin yalnızca Arnavutluk için değil dünya sendikacılık tarihi için de çok önemli olduğunu belirtti.
BSPHS Genel Başkanı Gezim Kalaja’nın başlattığı eylemin köklü bir değişime yol açtığını söyleyen Yalçın, “Sayın Genel Başkan Kalaja’nın öncülüğünde bugünlere gelen BSPSH’nin, böylesine önemli bir misyonla 30. yıla ulaşması ancak saygıyla, takdirle karşılanabilir” diye konuştu.
Tarih boyunca dünyada birçok sendika ortaya çıktığını ancak tarih yazan ve tarihin akışını değiştiren sendikalar nadiren bulunduğunu ifade eden Yalçın, “BSPSH dünyada tarih yazan az sendikalardan biridir, komünizm rejimine karşı gelerek, Arnavut halkının özgürlük ve demokratik haklarına kavuşması için güçlü bir mücadele vermiş ve
Arnavutluk tarihini değiştiren bir sendikadır” şeklinde konuştu.
Dünyanın son yıllarda büyük krizlerle çalkalandığını vurgulayan Yalçın, “Ekonomik ve siyasi krizler artık hayatımızın bir parçası haline geldi. Covid 19, tam da böylesi bir ortamda insanlığın başına musallat oldu. Devletler, toplumlar bu salgınla mücadele etmekten yoruldu. Birçok ekonomide krizler derinleşti.
Kapitalist dünya sistemi, belki de tarihinin en büyük krizini yaşıyor. İşte böylesi bir ortamda, yine kapitalizmin ve onun koçbaşı emperyalizmin ürettiği şiddet dalgası dünyanın dört bir yanına yayılıyor” ifadelerini kullandı.
İsrail’in Filistin’de yaptıklarnın da bu bağlamda değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Yalçın, “Filistin’de Gerçekten de, büyük bir insanlık suçu işlenmekte Filistin’de. Holokost endüstrisiyle meşruiyetini sağlayan İsrail, açık seçik söyleyeyim, dünyanın gözü önünde bir soykırım suçu işlemektedir” dedi.
Dünyadaki tüm emek örgütlerinin Filistin’de yaşanan hak ihlallerinden dolayı emek için, özgürlük için, adalet için, hasılı insanlık için mücadele eden herkesin inisiyatif alması gerektiğini söyleyen Yalçın, “Sistematik bir şekilde insanları katleden, insanların yurdunu işgal eden İsrail’e karşı, İsrail terörüne karşı daha güçlü ses çıkarmalı.
Neden mi? Bugün Kudüs’te yapılanlar, Mescid-i Aksada yapılanlar bütün insanlığa karşı yapılmaktadır. İsrail, bu köhne sistemden beslenirken, aynı şiddeti ve terörü, sistematik hale getirmektedir” şeklinde konuştu.
Yalçın, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Bütün bunlar bizim ortak sorumlarımız.
Bu sorunları dayanışmayla,
daha fazla diyalogla aşabileceğimize inanıyorum.
Biraz önce söyledim,
covid 19, bir kriz üzerine geldi ve
bütün dünyayı deyim yerindeyse esir aldı.
Fakat,
içinde yaşadığımız sistemin sürdürülebilir olmadığını hepimiz biliyoruz.
Covid-19, bu gerçeği daha geniş kitlelere göstermiş oldu.
Dünya düzenin ne kadar vahşi olduğunu,
gelir dağılımındaki uçurumun
güç geçtikçe daha da derinleştiğini,
deyim yerindeyse
1 kişiye 9, 9 kişiye 1 denkleminin oluşturduğu
bir zeminde yaşadığımızı bütün kesimler görüyor artık.
Öte yandan, bu süreçte
sistemin ahlaki bunalımı da gün yüzüne çıkmıştır.
Örneğin,
büyük devletler
salgınla mücadele etmek için
ortak hareket etmek yerine,
salgını birbiriyle rekabet etmek için bir fırsat olarak gördüler...
Aşı en büyük silhaları oldu ...
Oysa Covid-19 krizini,
• hatalardan ders almak,
• var olan sistemi sorgulamak,
• adil ve insan merkzeli bir sistem kurmak için
bir fırsatta çevirmemiz gerekiyordu.
Bu fırsat kaçtı mı? Hayır.
Bizi kötümserliğin içine yuvarlamak isteyen sisteme karşı, dayanışmamızı daha da artırmalıyız.
Aziz dostlar, saygıdeğer katılımcılar
Emeği, sadece bir maliyet unsuruna indirgeyen
bu sisteme karşı,
emeğin ve emekçinin değerini
sermaye merkezli söylemden çıkarıp,
ontolojik ve ahlaki bir zemine getirmemiz gerekiyor.
Evet, emek insanın namusudur.
Alınteri, insanın diğer insanların haklarını çiğnemeden ürettiği değeri ifade eder.
Neoliberal söylemlerin
gerçeklikten kopardığı bir dünyada yaşıyoruz maalesef.
Ama, bir gerçek vardır ki,
insanlığın büyük kitlesi,
emeğiyle, alınteriyle hayatını idame ettirmektedir.
Tam da bu noktada, emek örgütlerine düşen görev,
sermayenin karmaşık teorilerini ve formüllerini aşarak, gelir dağılımının adaletini sağlayacak
eylemler geliştirmektir.
Ne var ki, bir çok şeyde olduğu gibi
emek hareketleri de
bu sistemin aşındırıcı gücünden büyük zarar gördü.
Maalesef, küresel düzen,
emek hareketlerini zayıflatmak adına
toplumsal parçalanmayı
tetikleyen ve dışlayıcı politikalar izlemektedir.
Şimdi, bu politikalara son vermenin tam zamanıdır.
Daha adil ve eşit bir dünya için
birlik olup mücadele etmeliyiz.
Memur-Sen ailesi olarak bizler,
her işbirliğine açığız,
emeğin ırkının, ideolojisinin, dininin ve cinsiyetinin olmadığına inanmaktayız.
Bizim için,
emekçinin hakkını korumak,
tüm insanlığın hakkını korumak demektir.
Sözlerime bu duygu ve düşüncelerle son verirken,
bu özel günde bizleri davet ettiğiniz için
bir daha teşekkür ediyorum.
Sizleri seviyorum…
Yaşasın dayanışma.
Yaşasın emeğin mücadelesi.”