KONFEDERASYON HABERLERİ
Yalçın: Bayırbucak`a Yapılan Saldırıları Lanetliyorum
Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, "Bayırbucak Türkmen bölgesine yönelik yapılan saldırıları lanetliyor, zulme ve katliamlara sessiz kalanları kınıyorum. Türkmenlerin korkunç zulümlere, insanlık suçlarına karşı verdikleri mücadeleyi selamlıyor, Allah`tan başkasına boyun eğmeyeceklerini haykıran onurlu kardeşlerimi kutluyorum. Rabbim onların yardımcısı olsun" dedi.
1
KASIM`DA ADİL BİR DÜNYA KAZANDI
Antalya, Alanya Bera Otel`de gerçekleştirilen `Bem-Bir-Sen Genişletilmiş Başkanlar Kurulu`nda konuşan Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, 1 Kasım seçimleri, Yeni Anayasa, İş Güvencesi, Paris saldırısı ve Ortadoğu`da yaşanan son gelişmeleri değerlendirdi.
1 Kasım`da; istikrar, güven ve kararlılığın kazandığını vurgulayan Yalçın, ``1 Kasım`da; kamu görevlileri, millet, ümmet ve mazlumlar kazandı. 1 Kasım`da; Yeniden Büyük Türkiye, Adil Bir Dünya, Huzurlu Bir Gelecek kazandı. 1 Kasım`da; Türkiye, Balkanlar, Kafkaslar, Orta Doğu, İslam dünyası kazandı. 1 Kasım`da; istiklal, istikrar ve istikbal ideali kazandı. Bugün zaman; kazananların işbirliği, güç birliği ve el birliği yaparak kazanımların sayısını artırma, yeni kazanımlar üretme ve sürdürülebilir hale getirmesinin zamanıdır. Bugün zaman; geçmiş tecrübelerden güç alarak, bugünü en iyi değerlendirerek geleceği inşa etme zamanıdır. Bütün insanlığın barışını ve refahını sağlayacak bir medeniyeti inşa ederek insanlığa emanet etme zamanıdır`` diye konuştu.
YENİ ANAYASA İLE KAZANIMLAR KALICI HALE GETİRİLMELİ
``2015-2019 döneminde TBMM`nin en büyük eseri ve
icraatı; toplumu bağrına basan, sivil, demokratik ve özgürlükçü yeni anayasa
olmalıdır`` diyen Yalçın, düşünce ve ifade özgürlüğünün, din ve vicdan hürriyetinin,
mülkiyet hakkı ve girişimci özgürlüğünün anayasal garanti altına alındığı
demokratik bir anayasanın yapılması gerektiğinin altını çizdi. Yalçın sözlerini
şu şekilde sürdürdü: `` Mevcut anayasadan farklı olarak yeni anayasada dünya
mazlumları da kendini bulmalı, yeni anayasa onlara da umut ışığı olmalıdır. 13
yıldır büyük mücadelelerle elde edilen kılık-kıyafet özgürlüğü ve eğitim alanında
yapılan reform ve kazanımlar anayasal güvence altına alınmalıdır. Siyasal
iktidarların temel hak ve hürriyetlere dokunmaları, geri götürmeleri
engellenmelidir, söz konusu kazanımlar kalıcı hale getirilmelidir.``
MİLLET
İRADESİNE SAYGI GÖSTERİLMELİ
Konuşmasında başkanlık sistemi tartışmalarına da değinen Ali Yalçın, Türkiye`nin mevcut parlamenter sistemini reforme etmesi ya da yeni hükümet sistemleri arayışına girmesinin demokratik bir yol olduğunu söyleyerek bu arayışın sürdürülmesinin gerekliliğini vurguladı. Yalçın, ``Hangi sistemin Türkiye`ye en uygun olduğunu özgürce tartışabilmeliyiz. Hangi sistemin hangi modelin Türkiye için faydalı olacağını başta anayasacılar, hukukçular, siyasiler, sivil toplum kuruluşları, sendikalar olmak üzere tek tek fertler olarak da tartışmaya katılarak yeni bir sistem geliştirebiliriz, bu modeli halkın onayına sunabiliriz. Hatta halkın önüne birkaç tane model sunulur, hangisini tercih ederse o yürürlüğe konulur. Milletin iradesinden korkmamak, millet iradesine saygı göstermek lazım. Bir konunun tartışılmasını bile yasaklamak faşist ülkeler de olur. Bırakın millet başkanlık sistemini tartışsın, en doğrusunu bulsun, kendi geleceğini kendi belirlesin``şeklinde konuştu.
HÜKÜMET KURMA AŞAMASINDA YETKİLİ SENDİKALARIN FİKİRLERİNE MÜRACAT EDİLMELİ
Hükümet programı hakkında ise Yalçın, şu
değerlendirmelerde bulundu: "Hükümet kurmakla görevlendirilen Başbakan
Sayın Ahmet Davutoğlu`nun Türkiye`deki sosyal tabanı güçlü sivil toplum
kuruluşlarının, sendikaların, meslek kuruluşlarının ve iş adamları
derneklerinin temsilcileriyle bir araya gelmesi ve hükümet programının
şekillenmesi noktasında görüş ve önerilerimizi alması demokratik katılımcılık
açısından son derece önemli bir gelişmedir. Bir Başbakan hükümet programıyla
ilgili ilk kez katılımcı bir yöntem kullanıyor. Yeni kabine de aynı demokratik
yaklaşım ve anlayışla hareket etmeli, alanlarıyla ilgili eylem ve işlemlerinde yetkili
sendikaların fikirlerine müracaat etmeli, istişareye açık olmalıdır. Birlikte
oluşturulacak sinerji ve enerjiyle çok daha bereketli, verimli icraatların
ortaya konulacağı açıktır. Yeter ki, kamunun, siyasetin ve sendikaların aklını
ortaklaştırabilelim, aynı zeminde buluşturabilelim.``
İŞ
GÜVENCESİ KIRMIZIÇİZGİMİZDİR
Güçlü kamu görevlisinin, etkin kamu hizmeti; etkin kamu hizmetinin de güçlü devlet anlamına geldiğini söyleyen Yalçın, ``Güçlü devlet; bölgesinde ve küresel ölçekte lider ülke, söz sahibi devlet demektir. Bu anlayışla, iş güvencesi kırmızıçizgimizdir, olmazsa olmazımızdır diyoruz. Kamu hizmetinde etkinliğin ve verimliliğin iş güvencesini kaldırma korkusuyla sağlanması hem demokratik değil hem de sürdürülebilir değildir. Kamu hizmetinde etkinlik ve verimlilik; ehliyet ve liyakat ile olur, kamu görevlisinin görev ve hizmet sorumluluğunu artırarak sağlanır, mali ve sosyal teşviklerle gerçekleştirilebilir. Kamu görevlilerinin iş güvencesini gündemde tutmak; çalışma barışını ve toplumsal barışı zedeler, 3 milyon 200 bin kamu görevlisini tedirgin etmek dışında bir sonuç doğurmaz. 1 Kasım seçimleriyle sağlanan istikrara zarar verir, geleceğe odaklanmamızı engeller, Türkiye`nin toplam enerjisinin hizmete yönelmesinin, katma değere dönüşmesinin önünde barikat oluşturur. Memur-Sen olarak, 3. Dönem Toplu Sözleşmelerle elde edilen 213 kazanımla büyük bir moral yakalayan, motivasyonu zirveye çıkan 3 milyon 200 bin kamu görevlisinin huzurunu iş güvencesi tartışmalarıyla kaçırmayalım, ortaya çıkan büyük memnuniyet ve mutluluk tablosunu bozmayalım diyoruz`` dedi.
KAZANDIKLARINIZI PAYLAŞIN
Konuşmasına Cumhurbaşkanı
Erdoğan`ın G20 zirvesindeki, ``İşverenlere tavsiye ediyorum. Biraz az kazanın,
kazandıklarınızı dar gelirli insanlarla paylaşın. Bunu bir defa başarmamız lazım.
Neden? Fakiri tahrik etmeyelim. Ve paylaşımcı anlayışı hayatımıza egemen
kılalım`` sözlerini hatırlatarak devam eden Yalçın, bu sözleri bir emek hareketi
olarak desteklediklerini açıkladı. Yalçın, bu ifadelerin aynı zamanda sömürü
temelli küresel rekabet ve ekonomi düzleminden paylaşma temelli küresel adalet
ve sosyal politika düzlemine geçişin ilk kararlı ve önemli adımları olarak
gördüklerini belirtti.
``Bu çerçeve, `Dünya 5`ten büyüktür`
duruşunun derinleştirilmesine de katkı sağlayacaktır`` diyen Yalçın, ``Bu
iradenin bize bakan, kamu görevlilerini ilgilendiren bir yönü de var.
Patronlara yönelik `çalışanlarınızla paylaşın` çağrısı devlete yönelik
`büyümeden kamu görevlilerine de pay verin` teklifimizin ne kadar haklı
olduğunun göstergesidir`` şeklinde konuştu.
SURİYELİ KARDEŞLERİMİZİN YANINDAYIZ
Konuşmasında Baas rejiminin
zulümlerini kınayan Yalçın, Batı`nın tavrını da eleştirdi. Yalçın, sözlerini şu
şekilde sürdürdü: "Suriye, BAAS
Rejiminin varlığı ve ürettiği zulüm nedeniyle, terör örgütlerinin konuşlanma
alanı olmuş, savaş çağrıcılarına ve silah tüccarlarına zemin ve vitrin
oluşturmuş, uluslar arası platformların enerjisini sömürmüştür. Hepsinden
önemlisi 5 milyondan fazla insan yurdundan koparılmış ve 200 bini aşkın insan
da hayatını kaybetmiştir. En uzun sınırımızın olduğu Suriye, koca bir sorunlar,
acılar ve çatışmalar ülkesine dönüşmüştür. Suriye konusunun asgari çatışmalar
dışındaki bütün sorun alanları bizim insan olarak, örgüt olarak, ümmet olarak
ve sendika ya da sivil toplum kuruluşu olarak hem ilgi hem sorumluluk
alanımızdadır. Zalim-mazlum eşleşmesinde tarafını herhangi bir tereddüde yer
vermeden mazlumdan yana belirleyen Memur-Sen, özellikle
mülteci-sığınmacı-misafir ya da medeniyetimizin ifadesiyle muhacir konumundaki
insanlara el vermek, omuz vermek durumundadır. Şükür bugüne kadar bunun hakkını
verdik, bundan sonra da Suriyeli kardeşlerimize destek olmaya devam
edeceğiz."
YALÇIN`DAN "İSLAMOFOBİ" UYARISI
Mülteci sorununa Batı`nın bakışını
"çifte standartlı" ve "sorunlu" olarak değerlendiren
Yalçın, konuşmasında Paris saldırısına da değindi. Yalçın, "Biz ve bizim
coğrafyamız mülteci sorununu insani bir sorun ve insanlık açısından bir test
alanı olarak görürken, ne yazık ki Batı ekonomik bir külfet, diplomatik bir
sorun olarak görüyor. Üstelik bu sorunu büyüten ESED`in gitmesine DEAŞ`ın temizlenmesine
dönük hiçbir çabaları olmadığı halde. Devlet ve millet olarak Batı`yı
uyarmıştık. `Bu yangın sadece bölgede kalmaz. Terör sizin de canınızı yakar.
Zaman hatası, diplomatik kurnazlıkla soruna sırt çevirmeyin` demiştik.
Dinlemediler. Sonuç, Paris`te 132 kişinin ölümüyle sonuçlanan eş zamanlı 8
terör saldırısı. Saldırıdan hemen sonra Fransa`nın Rakka`yı bombalaması; `ölen
sizinkilerse bize ne. Ölen bizimkilerse İslam coğrafyasını bombalamamızdan size
ne` duruşunu özetliyor. Fransa`daki sığınmacılara yapılan saldırılar,
Müslümanlara ve Müslümanların kuruluşlarına yönelik kolluk uygulamaları Paris saldırısının
büyük oranda İslamofobi aparatına dönüştürüleceğini şimdiden gösteriyor.
Batı`ya ait şark kurnazlığı kabul edilemez. Buna izin verilemez. Memur-Sen
olarak, Batı`nın maddeci ve çıkarcı yaklaşımına karşı Türkiye`nin insani ve
vicdani yaklaşımını sürdürmesini destekliyoruz. Türkiye`nin bu kadar uzun bir
süreçte 2.5 milyon mülteciyi misafir etmesi, bundan dolayı küçük bir sitem dahi
etmemesi yüzyılın en büyük insani ve vicdani olayıdır. Bunu da tarih mutlaka
yazmalıdır. Yazacaktır da" diye konuştu.
TÜRKMENLERE
YAPILAN ZULMÜ KINIYORUM
Bayırbucak`a yapılan saldırıları da konuşmasında
değerlendiren Yalçın, "Üç Gündür; Rusya ve Baas rejimi havadan, karadan ve
denizden Türkmenleri vuruyor... Şehitlerimiz ve yaralılarımız var. Dünyadan ses
var mı, yok. Bayırbucak Türkmen bölgesine yönelik yapılan saldırıları
lanetliyor, zulme ve katliamlara sessiz kalanları kınıyorum. Türkmenlerin
korkunç zulümlere, insanlık suçlarına karşı verdikleri mücadeleyi selamlıyor,
Allah`tan başkasına boyun eğmeyeceklerini haykıran onurlu kardeşlerimi
kutluyorum. Rabbim onların yardımcısı olsun" dedi.
Programda Bem-Bir-Sen Genel Başkanı Mürsel Turbay da önemli açıklamalarda bulundu.
TURBAY:``MEMURLARI DEĞERSİZLEŞTİRECEK ÇALIŞMALARI KABUL ETMİYORUZ``
Bem-Bir-Sen Genel Başkanı Mürsel Turbay ise, Bem-Bir-Sen kurulduğu günden bu yana kamu sendikacılığı adına her bir adımını maratona çevirdiğini ve 10 yıldır üst üste aldığı yetkili sendika unvanı ile yerel yönetim çalışanlarının teveccühlerini en üst seviyelere çıkardığını ifade etti.
``ÇALIŞMAYAN PERSONEL YOKTUR, ÇALIŞTIRAMAYAN YÖNETİCİ VARDIR``
Hükümetin 657 sayılı devlet
memurları kanununda yapmayı planladığı değişiklik hakkında değerlendirmelerde
bulunan Mürsel Turbay, ``Memurları değersizleştirecek çalışmaları kabul
etmiyoruz. Hükümetin 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu`nda yapmayı planladığı
değişikliklere varız. Yamalı bohça haline gelen 657`nin yeniden düzenlenmesi
elzemdir. Memurun iş güvencesini ve çalışma barışını tehlikeye sokacak her
türlü düzenlemenin karşısındayız. Biz bunun yerine hükümete, işçi ve memur
emekli ikramiyeleri ile maaşlarının eşitlenmesini teklif ediyoruz. Sendika
olarak memurların iş güvencesi kırmızı çizgimizdir ve biz bu hakka
dokunulmasına müsaade edemeyiz. Herkes bilsin ki çalışmayan personel yoktur,
çalıştıramayan yönetici vardır. Yapılan yanlış personel rejimlerinin cezasını,
memurlara kesilmesini kabul etmiyoruz. Yıllardır tüm çalışanların iş
güvencesine kavuşturulması için mücadele etmekteyiz. Ancak kamuoyuna yansıyan
açıklamalarda hükümetin, tehdit vari bir tutumla kamu çalışanlarının iş
güvencesini yok etmeye çalıştığı görülmektedir. Tek tip istihdam modeli diyerek
memurları çalışan adıyla özel sektör işçileriyle aynı potada eritmeyi planlayan
hükümet, iş güvencesinin kaldırılacağı yönünde algı oluşturmaktadır.
Yöneticiler çalışanların daha verimli çalışmalarını sağlayacak motive edici
unsurlara yönelik yasal düzenlemeler yapmalıdır. Çalışanlar arasındaki ücret adaletsizliğinin giderilmesini bizde
istiyoruz. Gelir adaletsizliğinin giderilmesini her platformda dile
getirmekteyiz. ``Çalışmazsan işini elinden alırım`` anlayışı ile tehdit unsuru
oluşturacak tavırlardan uzak durulmalıdır. Kafası karışık, yarınlardan umutsuz,
ne olacağını düşünerek çalışan personelden bir yarar sağlanamayacağı nettir.
Yöneticiler böyle kafa karıştırıcı net olmayan tutumlarla çalışanlara hiç yarar
sağlayamaz, aksine zarar verir. Yarınlara daha güvenle bakabilmek, ülkemizin
geleceğine ışık tutmak için mücadele veriyoruz. Kamu görevlilerimizin
haklarının gasp edilmesi değil geliştirilmesi için yoğun çaba içerisindeyiz.
Biz iş verimini artırıcı, iş barışını sağlayıcı, her türlü girişime destek
olmaya hazırız`` dedi.
``YENİ VE İNSAN ODAKLI BİR ANAYASA
İSTİYORUZ``
``İnsan odaklı bir Anayasa istiyoruz`` diyen Turbay, ``Adalet ve hukukun evrensel boyutları ile hâkim olmasını istiyoruz. TBMM`de milletin egemenliğinin, liyakatli vekiller eliyle tesis edilmesini istiyoruz. Her türlü vesayetten arınmış bir yönetim şekli istiyoruz. Irk ve mezhep ayrılığından arınmış birlik ve beraberlik, bütünleşmiş bir kardeşlik istiyoruz. İnsan onuruna yakışır ücretler, yasalarla teminat altına alınmış bir çalışma hayatı istiyoruz. 12 Eylül askeri darbesinin getirdiği antidemokratik uygulamalar ile 28 Şubat sürecinin getirdiği hukuksuzluk hâlâ devam etmektedir. Ülkemizin ihtiyaç duyduğu yeni Anayasa mutlaka yapılmalıdır. 1 Kasım seçimleri ile birlikte güçlenen yeni Türkiye`nin artık biran evvel yeni anayasasını yapması elzemdir. Sivil bir anlayışın egemen olacağı, demokrasi ve özgürlüklerin yaşanabilir/kullanılabilir olacağı, çağın gereklerine ve çağdaş hukuk normlarına uygun, bireyi esas alan, insan merkezli bir Anayasa ile hem toplumsal barışın tesisi sağlanacak, hem de çalışma hayatı olmak üzere toplumun bütün katmanlarında ilerleme ve gelişim sağlanacaktır.
``TERÖRLE MÜCADELE SADECE SİLAHLA
DEĞİL, TOPYEKÛN YAPILMALI``
Son altı ayda artan terör olaylarına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Mürsel Turbay, ``Bölücülere, vatan hainlerine karşı topyekûn birlik olma, bütünlüğümüzü koruma mücadelesidir. Terörle mücadele sadece silahlı unsurlarla değil, topyekûn olarak yapılmalı, bu sağlanırken de bölge halkı bundan asla zarar görmemelidir. Terör, insanlığımızı hedef alıyor. Terörün dini, dili, ırkı, mezhebi, meşrebi olmaz. Fransa`da yaşananlarda da bunu gördük. Terör terördür ve bir insanlık suçudur. Bu insanlık suçuna karşı tüm insanlık ortak tavır almalıdır. Terör olaylarını bahane ederek İslamofobiyi körüklemeye çalışmak tehlikeli ve ırkçı bir yaklaşımdır. Fransa`daki saldırı sonrası Müslümanlar aleyhine acımasız propaganda yapanları da kınıyoruz. Bugün hedef gösterme değil, bugün insanlık olarak birlik olma günüdür. Bugün suçlama değil, dayanışma günüdür`` ifadelerini kullandı.