KONFEDERASYON HABERLERİ
Şiddet ve Çatışma Ortamında Kadın ve Aile Paneli/Çalıştayı Gerçekleştirildi
Memur-Sen Kadınlar Komisyonu, toplumda artan şiddet olaylarına, şiddetin küresel boyutta bir sorun oluşuna dikkat çekmek ve şiddetle mücadelede çok yönlü, bütüncül, toplumsal uzlaşıya dayanan politikalar belirlemek amacıyla Şiddet ve Çatışma Ortamında Kadın ve Aile Paneli/Çalıştayı gerçekleştirdi.
Memur-Sen Genel Merkezi’nde gerçekleştirilen ve 50’ye yakın STK yöneticisinin iştirak ettiği programda 20’ye yakın akademisyen, aktivist, avukat, yazar ve araştırmacı da katılım sağlayarak fikirlerini, eleştirilerini ve çözüm önerilerini dile getirdi.
Aydın: Sessiz kalmamız beklenemez
Programda bir konuşma gerçekleştiren Memur-Sen Kadınlar Komisyonu Sıdıka Aydın, şiddet olgusunun bütüncül bir bakış açısıyla irdelenerek buna karşı atılabilecek adımların istişare edileceğini ifade etti. Kadına yönelik şiddetin en acımasız boyutunun savaş, göç, soykırım, asimilasyon gibi kriz ve çatışma hallerinde ortaya çıktığını belirten Aydın, Filistin’deki insanlık dramına işaret ederek “Yaşam, sağlık, eğitim, güvenlik, temiz ve yaşanabilir çevre, barınma, beslenme, seyahat gibi en temel insan hakları bile kullanılamaz hâlde. Filistin’de kadınlar; bırakın insanı, hayvana reva görmeyeceğiniz muamelelere maruz kalıyor her gün, her saat, her dakika. Şiddet artık bu coğrafyada sürekli artan bir sayıdan başka bir şey ifade etmiyor. Dökülen kanın, akan gözyaşının; yaşayan tüm vicdanları kora çevirebilecek yakıcı sıcağından sayıların merhametsiz, metal soğuğuna kaçarak duyarsızlaşıyoruz gün geçtikçe.” cümlelerine yer verdi. Mevcut küresel sistemin insan hakları söylemine ve ikiyüzlü tavrına karşı “O hâlde, soruyoruz; Kadına yönelik şiddetle mücadele noktasında sarf edilen söylemler şayet samimiyse, önce Filistin’de yükselen kadın feryadının duyulması, akan kan ve gözyaşının durdurulması gerekmiyor mu? Sarışın mavi gözlü çocuklara ağlayanlar, İslam coğrafyasında yaşanan zulümlere, katliamlara, soykırımlara neden sessiz kalıyorlar? Kadın hakları diye tüm dünyaya beylik laflar eden Batılı ülkeler kaç kadın mülteciyi himaye etti? Arakanda soykırım yaşanırken, Doğu Türkistan’da kadınların iffeti çiğnenirken, Hindistan’da başörtülü kadınlar okullardan yaka paça atılırken, nerede bu kadın hakları savunucuları, neden hiç sesleri çıkmaz?” ifadelerini kullanarak eleştirilerini dile getirdi.
Aydın: Kadına ilişkin her politika bizlerden izler taşımalı
Memur-Sen olarak, şiddete karşı bütüncül bir perspektifle yaklaşarak şiddetin sadece kadınlar üzerinden konuşulmasına, failin erkeklerden ibaret görülmesine ve ev içi şiddetin, aile müessesesini adeta hedefe oturtan kışkırtıcı bir üslupla ele alınmasına karşı olduklarını hatırlatan Sıdıka Aydın, “Tarihi kadınların ezilmişliği üzerinden okuyanların ortaya çıkardığı cinsiyetler arası rekabetin yıkıcılığını görüyor ve ‘kadın-erkek birbiri ile çatışan değil, insanlığı oluşturandır; rakip değil, refiktir’ diyoruz. Kadına dair geliştireceğimiz her politika, coğrafyamızın, kültürümüzün, inancımızın, örfümüzün izlerini taşımalı. Aksi takdirde konu ideolojik bir savaş ajanına dönüşür, toplumda kutuplaşma üretir, kadim mayamıza da zarar verir” dedi.
“Çalışma hayatındaki şiddetin önüne geçilmeli”
Sıdıka Aydın, çalışma hayatındaki şiddetin de kabarık bir bilançosu olduğuna, toplumda yaşanan şiddet olaylarına bakıldığında bunun önemli bir kısmının iş yerlerinde vuku bulduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:
“Sağlık ve eğitim sektörlerinde hemen her gün toplum vicdanını kanatan şiddet öyküleri yaşanıyor. Güne, veli terörüne maruz kalan öğretmen ya da hasta yakını tarafından darp edilen sağlık çalışanı haberleriyle uyanıyoruz. Kadınların çalışma hayatında var olabilmek için verdikleri mücadele karşısında yaşadıkları zorluklar, yıldırma ve baskılar, çoğu zaman sözlü ve psikolojik şiddete konu oluyor; sadece çalışma hayatını değil sosyal hayat da çekilmez hale geliyor. Ekseriyetle bakım yükümlülüğü kendi sorumluluğuna bırakılan kadın; Aile kurmakla çalışma hayatının bir parçası olmak arasında tercih yapmak zorunda bırakılıyor. İşte biz bu yüzden çalışma hayatında refah ve huzuru sağlamadan, çalışma barışını ve çalışan memnuniyetini tesis etmeden şiddetle bütüncül ve etkili bir mücadele yürütülemeyeceğini savunuyoruz. Sadece mağduru değil, ailesini, çalışma arkadaşlarını ve dolayısıyla da bütün toplumu olumsuz etkileyen çalışma hayatındaki şiddetin önlenmesi ise evvela iş, aile ve sosyal yaşam dengesinin kurulmasından geçmektedir diyoruz. Bu minvalde, çalışma hayatına ilişkin geliştirilecek politikalarda; kadınların analık haklarının korunmasının, ebeveynlerin kreş hizmetine kolay erişiminin sağlanmasının, ekonomik teşvikler yanında aile dostu vergi uygulamalarının da benimsenmesinin, tam istihdam güvencesiyle esnek çalışma modellerinin geliştirilmesinin ve ücretli izinlerin artırılmasının önemli adımlar olduğuna inanıyoruz.”
Ardından gerçekleştirilen panel ve çalıştayda, alanında uzman isimlerin de katılımıyla; şiddet olgusu, bütüncül bir bakış açısıyla ele alınarak olguyu ortaya çıkaran sebeplerden toplumsal sonuçlarına kadar kapsamlı bir değerlendirme yapıldı. Ayrıca, insan onurunun korunduğu, şiddetten uzak, mutlu bir toplumun güçlendirilmesine yönelik önerilerin raporlanması amacıyla istatistiklerle şiddet olgusu, çatışma ortamında yaşanan hak ihlalleri, ailenin korunması ve aile içi şiddetin önlenmesi, toplumsal değerler ve şiddetle mücadele, sapkın ideolojiler karşısında neslin korunması, eğitim ve çalışma hayatında şiddet, şiddetin önlenmesi ve medya, şiddetle mücadelede sivil toplumun rolü gibi konular ön plana çıkarılarak çözüm önerileri sunuldu.
Tüm bu olgular ışığında gerçekleştirilen program boyunca nesillerin güvenli limanı, ilmin beşiği, son sığınak olan aileyi korumak; inancımıza ve değerlerimize sahip çıkarak medeniyet mirasımızı bizden sonraki kuşaklara güvenle aktarmak; yeryüzünde akan kanlara, gözyaşına, yükselen feryada sessiz kalmamak; iyiliği emredip kötülükten alıkoymak adına örgütlü gücün bereketi ve birlikte hareket etmenin önemi vurgulandı.