EĞİTİM-BİR-SEN
Zamana Yenilenlere Aldırmadan Değişimi Omuzlayacağız
Eğitim hizmet kolunun genel yetkili sendikası ve Türkiye’nin en büyük sivil toplum hareketi olarak, üyelerimize ve ülkemize karşı sorumluluğumuzun gereğini yerine getirmek için çalışıyoruz. Mevzu “vatan”, “nesil” ve “gelecek” olduğunda göğsümüzü meydanlarda siper ediyor; mazluma ses, mağdura adres oluyoruz.
Yarına ışık tutmak için araştırmalar yapıyor, sorumluluk üstleniyoruz. Araştırmalarımızda akademik prensiplere ve bilimselliğe özen gösteriyor; bugünü aydınlatan, yarına dair ufuklar ortaya koyan çalışmalar yapmaya gayret ediyoruz. Bu bağlamda, en son açıkladığımız ‘Gecikmiş Bir Reform: Müfredatın Demokratikleştirilmesi’ raporu, her bakımdan anlaşılmaya, tartışılmaya ve bugün neredeyse hiç kimsenin memnun olmadığı eğitim sisteminin kalbine yolculuk yapmaya matuf aylarca emek verilmiş titiz bir değerlendirme ve önermedir.
Hep darbelerden sonra darp edilmiş eğitim sisteminin sorgulanmasından daha doğal ne olabilir? Vatandaş yerine devletin, katılım ve demokrasi yerine otoritenin, insan hak ve özgürlükleri yerine ideolojinin, yetki devri yerine merkezileşmenin, milletin menfaati yerine statükonun çıkarlarını önceleyen bir sistemi tersine çevirmenin aracı olarak görülen eğitim sistemini tartışmaya açmaktan kaçınmak mümkün olabilir mi?
Bugün ‘eğitim sistemi daha çok ideolojik mi yoksa pedagojik midir? Eğitim, yetiştirme aracı mı yoksa biçimlendirme aparatı mıdır’ soruları etrafında aklı başında bir tartışma yapabilmek için asgari şart, kaygılardan uzaklaşabilmek, korkuları aşabilmektir.
Bir ülkenin gerçek aydınları, değişimi arzulayan, zorlayan ve sürükleyen kesimleridir. Tüm değişimlerin başaktörü, ufku gören ve oraya doğru yürümeye cesaret edebilenlerdir. Bir ülkenin en gerici kesimleri de her zaman geçmişte kalan, günü ıskalayan, dogmatik tavırlarla kendi görüşlerini başkalarına dayatanlardır. Bu hâlleriyle son kullanım tarihini aştıkça bayatlayan ve yan etkisi hat safhaya ulaşan fikirlerden sıyrılacak bir yalınlığa erişmedikçe marjinal kalacak saplantılı çevreler, tabiatın kuralı gereği körleşmiş akıllarının girdabında hitamını çılgınlık nöbetleriyle karşılayacaktır.
Bir düşüncenin sıhhatinin göstergesi gerçeklerle olan ilişkisidir. Gerçeklikle bağı kopmuş, yeni beklentilere cevap veremeyen düşünce biçimleri zamanla marjinalleşmeye mahkûmdur. Marjinallik, sosyal alanda yatalaklıktır. Sonrasında, sanrılarının doğurduğu korkularla “amok koşucusu” tabiatına yönelmek, önüne gelen her fikre öldüresiye saldırarak kendi ölümüne doğru yol almaktır.
Bugünlerde ülkedeki siyasal iklim nedeniyle “amok koşucuları”nın sayısı artmakta, bir elin organizasyonuyla sendikamıza yönelik sekerat halinde bazı iftiralar atılmaktadır. FETÖ’den öğrendikleri yöntemlerle sanal ortamlarda icat edilen suni materyallerle algı operasyonuna girişenler, kendilerinde olanı gizlemek için karşıya sıvama gibi ucuz işlere tevessül etmekte, bedelini ödemedikleri için sahip olmadıkları değerleri de sözle kendilerine teyelleyerek lafzen varlıklarını devam ettirme çabası içindeler.
Sendikamızın tüm terör örgütlerine bakış açısı aynıdır. Terör örgütleri emperyalist güçlerin sosyolojik laboratuvarlarda test edip masa başında ürettiği, tüm insanlığın düşmanı hain yapılanmalardır. Kamuflajı ne olursa olsun biz onları şiddetinden bilir, kullanışlılığından teşhis ederiz.
15 Temmuz gecesi işgale karşı ilk direnç gösteren teşkilatlardan biri olarak anbean ne yaptığımız kayıtlarda mevcuttur. O gece var olmakla yok olmak arasında net bir karar verecek cesareti olmayanların, vatanperverliği diline pelesenk edip vakit geldiğinde izhar edemeyenlerin, mertçe sokağa çıkmak yerine yarım ağızla konuşup her ihtimali göz önünde bulunduranların, millet meydanlara davet edildiğinde bu daveti sorumsuzluk olarak görenlerin; darbecilerin siyasi mezesi haline gelmiş birinin arka fonu olmuş, bundan medet ummuş bir teşkilatın müntesiplerinin o gece FETÖ’ye ne kadar yakın, millete ne kadar uzak olduğunu aklıselim sahibi herkes biliyor.
Geçmişte ve günümüzde doğru pozisyon alamayanlar, eğri duruşlarını sendikamıza saldırarak doğrultamayacaklardır. Tarihin en kritik anında var olma kabiliyetini gösteremeyenler, zamanın onarılması mümkün olmayan tarihinde bunun telafisini asla yapamayacaklardır. Eridikçe iftira atma mantığına teslim olmalarını kurumsal akıllarının iflası olarak gördüğümüzü deklare ediyoruz.