KONFEDERASYON HABERLERİ
İş Yaşamı Şiddetten Arındırılmadan Toplumsal Hayatta Şiddet Sonlandırılamaz
Memur-Sen Kadınlar Komisyonu, Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü kapsamında bir mesaj yayınladı. Kadınlar Komisyonu Başkanı Sıdıka Aydın’ın imzasıyla yapılan yazılı açıklamada; sosyal diyalog mekanizmasıyla yasal düzenlemelerin çıkarılıp kadına yönelik şiddetin durdurulması önerisi ön plana çıktı.
Yapılan açıklamanın tamamı şu şekilde:
Şiddet, ürettiği yıkım ve yaşattığı travmalarla, kırılgan grupları daha fazla etkilemekte ve maalesef gün geçtikçe gündelik hayatın içerisine sızmaya devam etmektedir. İnsanlık tarihi kadar eski olan bu olgunun ayrımcılıktan beslenen doğası, birçok etmenin tesirini barındıran katmanlı yapısı, sorunun çözümünü de zorlaştırmaktadır. Bu yönüyle sorunu analiz ederken parçalara ayıran bir yaklaşımın benimsenmesi, çözümün ise bütüncül bir bakışla üretilmesi gereklidir. Toplumun tüm kesimlerinde ve her düzeyde tanıklık etmek durumunda kaldığımız bu kötücül olguyla ancak sorunun doğasına koşut katmanlılıkta mücadele edilirse başarılı olunabilir.
Kadına yönelik şiddetle bütüncül olarak mücadele etmenin önemli sacayaklarından biri küresel eylemlerin iç tutarlılığa kavuşturulmasıdır. Zira kadına yönelik şiddetle mücadeleden bahsedildiği bir vasatta savaşlarla, göç politikalarıyla, ekonomik göstergeler ve küresel gelir dağılımındaki adaletsizliklerle ilgi kurmamak yanlış olacaktır. Biliyoruz ki tüm bu krizlerin ürettiği yıkımın acısını kırılgan gruplar daha fazla yaşamaktadır. Örneğin dünya genelinde sayıları 60 milyonu aşan sığınmacı/mülteciler insan onurunu dikkate almayan yasalar ve uygulamalar nedeniyle ağır şartlar altında yaşamlarını sürdürmekte, bu ağır koşullardan da en fazla kadınlar ve çocuklar etkilenmektedir. Bu bağlamda kadına yönelik mücadele etmeye dair oluşan küresel söylemin küresel eylem aşamasında yaşadığı tıkanıklık artık aşılmalı ve bu olguların birbiri üzerindeki mutlak etkisi görülmelidir.
Öte yandan küresel politikalarda dil, din, ırk, etnisite üstü bir şiddetle mücadele dilinin benimsenmesi gerekliliği de ortadadır. Kadına karşı şiddetle mücadeleye dair küresel ölçekte bir söylem birliği deklare edilmesine rağmen bu söylemin yansımalarında Müslüman kadınların dışarda bırakılma çabası vakıadır. Geride bıraktığımız birkaç ay içerisinde Avrupa Adalet Divanı’nın Avrupa Birliğinde şirketlerin belirli koşullar altında çalışanlarının başörtüsü takmasını yasaklayabileceğine hükmetmesi, Fransa’nın Avrupa Konseyi'nin başörtülü kadınlara yapılan ayrımcılığa karşı başlattığı kampanyayı iptal ettirmesi bu tespitimizin somut yansımalarıdır. Müslüman kadınların en temel insan hakkı olan çalışma özgürlüklerine dair açıkça ayrımcılık ve şiddet içeren bu kararlar ve bu kararlar karşısındaki sessizlik, kadına yönelik şiddetle mücadelenin kapsamı ve sınırlarının nasıl şekillendiğine dair kaygı vermektedir.
Güçlünün zayıfa karşı uyguladığı ve insan onurunu zedeleyen şiddetin yansıdığı temel alanlardan biri de çalışma hayatıdır. İş yaşamında şiddeti; verimliliği düşürücü bir olgu, üretim ve kârı düşüren bir sorun olarak gören ve salt bir iş sağlığı ve güvenliği meselesine indirgeyerek ele alan bakış açısı eksik, sorunlu ve yanıltıcıdır. Toplumsal hayatta şiddetin kökleşmesine engel olmanın ve çözümleri kalıcı hale getirmenin yolu, şiddete bütüncül bir yaklaşımın gereği olarak iş yaşamında şiddet ve tacizin önlenmesinden geçmektedir. Bilhassa Covid-19 pandemisiyle mücadelede, kamu hizmetinin aksamaması için olağanüstü gayret sarf eden kamu görevlilerinin bu kriz anında dahi maruz kaldıkları birçok şiddet vakası toplumun vicdanını yaralamıştır. Bu bağlamda özellikle kadın kamu görevlilerinin yoğun olarak çalıştığı eğitim ve sağlık sektörleri başta olmak üzere tüm kamu hizmeti veren çalışanların korunması yönünde gerekli yasal düzenlemelerin yapılması elzemdir.
Öte yandan çalışma hayatındaki şiddeti iş yerinde gerçekleşen fiili darp olaylarına indirgemek, çalışma koşullarının ürettiği psikolojik ve ekonomik şiddeti görmezden gelmeyi doğuracaktır. Uzun mesai ve nöbetler, emeğin karşılığı olmayan ücretler, tükenmişliğe neden olan iş koşulları, ihmal edilen analık hakları gibi iş aile hayatı uyumsuzluğuna neden olan sorunların tamamı psikolojik ve ekonomik şiddet unsurudur. Bu bağlamda şiddet dolayımında pek de anılmayan bu hususların neredeyse tamamının yine en çok kadın emekçilerin temel sorunları olduğu hatırda tutulmalı ve kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında değerlendirilmelidir.
Uluslararası Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü vesilesiyle Memur-Sen Kadınlar Komisyonu olarak diyoruz ki; güçlü sosyal diyalog mekanizmalarını çalıştırarak etkin yasal düzenlemeleri hayata geçirebilir, iş yerlerini şiddetten arındırabilir ve çalışma hayatını insan onuruna yaraşır düzeye eriştirebiliriz. Memur-Sen Kadınlar Komisyonu olarak, bu hedeflere ulaşmak için bugüne kadar yaptığımız gibi bugünden sonra da sorumluluk almaya, katkı sunmaya devam edeceğiz.
Kadına yönelik şiddeti insanlığa ihanet olarak gören bizler, kapitalizmin ürettiği emek sömürüsünün olmadığı, kadınların ucuz iş gücü olarak kullanılmadığı, mülteci kadınların onurunun çiğnenmediği, Müslüman kadınların küresel ölçekte ötekileştirilmediği adil bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyoruz.