KONFEDERASYON HABERLERİ
Tonbul, "Çalışma Yaşamında Ayrımcılıkla Mücadele” Uluslararası Konferansı’na Katıldı
Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı Hacı Bayram Tonbul, “Çalışma Yaşamında Ayrımcılıkla Mücadele” Uluslararası Konferansı’nda panelist olarak yer aldı.
Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) tarafından organize edilen “Çalışma Yaşamında Ayrımcılıkla Mücadele” Uluslararası Konferansı, Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı Hacı Bayram Tonbul’un da katılımıyla Ankara’da gerçekleştirildi.
“Çalışma Yaşamında Ayrımcılıkla Mücadelede Mekanizmalar” başlıklı oturumda panelist olarak yer alan Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı Hacı Bayram Tonbul, çalışma yaşamında yaşanan ayrımcılıklarla ilgili önemli açıklamalarda bulundu.
Memura Siyaset Yasağı Net Bir Ayrımcılıktır
Çalışma yaşamında ayrımcılığın çeşitli nedenlerle ortaya çıkabildiğine dikkat çeken Tonbul, kamuda ayrımcılık başlığında ise mevzuat ve uygulama olmak üzere iki şekilde ortaya çıktığını belirtti.
Tonbul şöyle devam etti: “Kamu görevlileri açısından ayrımcılık olarak tanımlanabilecek mevzuat kaynaklı sorunlar sınırlı sayıdadır ve birkaç başlıkta toplayabiliriz. Memura Siyaset Yasağı 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 7. maddesinde memurlara siyaset yasağı getirilmiştir. Yasa siyasi partiye üye olmayı bir daha devlet memurluğuna atanmamak üzere memurluktan çıkarmayla tecziye etmektedir. 2 milyon 775 bin kamu görevlisinin siyaset yapma hakkının yasaklanması, toplumun entelektüel birikiminin siyasetten uzak kalmasına neden olduğu gibi kamu görevlilerinin siyasete pozitif katkı sunmalarını da engellemektedir. Memura siyaset yasağı net bir ayrımcılıktır. Bazı kamu görevlileri için sendika kurma ve üye olma yasağı Benzer bir durum sendika kurma ve üye olma hakkıyla ilgili de söz konusudur. Anayasal bir hak olan örgütlenme özgürlüğünün kamu görevlileri açısından sendika kurma ve sendikalara üye olmalarını düzenleyen 4688 Sayılı Kanunu’nun 15. Maddesinde sayılan kamu görevlileri sendika kuramamakta ve sendikalara üye olamamaktadırlar. Toplamda ciddi bir yekûn tutan bu kesimlere yönelik getirilen örgütlenme yasağı da ayrımcılıktır. Yargısal Yorum ve Yönetmeliklerle Gelen Ayrımcılık Mevzuat kaynaklı ayrımcılıkların önemli kısmı, yüksek yargının ve bürokrasinin dar ve yasakçı yorumları ile yönetmelikler ve genelgelerin ürünüdür.”
Anayasa’nın 13. Maddesinde, temel hak ve hürriyetlerin ancak “Anayasada belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği” ve “bu sınırlamaların, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı.” belirtildiği halde, temel hak ve özgürlükler, hiçbir anayasal dayanağı olmaksızın yüksek yargının dar ve ideolojik yorumları ve yönetmeliklerle uzun yıllar ayaklar altına alındığını kaydeden Tonbul, buna en acı örneğinin başörtüsü yasağı olduğunu belirtti.
Ayrımcılıklar Ağır Sonuçlar Üretiyor
Kılık kıyafet yönetmeliğinden başörtü yasağı kalktı ama 82 model zihniyetin ürünü olan tek tip kıyafet, sakal ve kravat zorunluluğunun devam ettiğine dikkati çeken Tonbul, kıyafet dayatması ve sakal yasağının işe alımda ve çalışma sırasında, gerek dini, gerek kültürel ve gerekse de şahsi gerekçelerle bu zorlamaları şahsiyetine saldırı olarak gören kişiler açısından bir ayrımcılık alanı ürettiğini, Memur-Sen olarak yönetmeliğin kaldırılması için 18 Mart 2013 tarihinde tüm kamu kurum ve kuruluşlarında “Sivil İtaatsizlik Eylemi” başlattıklarını söyledi.
Türkiye’de yaşanan somut ayrımcılık olaylarının kahir ekseriyetinin yasalardan öte uygulamadan kaynaklandığını belirten Tonbul, siyasi kadrolaşma veya katı ideolojik yaklaşım sonucu belli kesimlere yönelen ayrımcılığın ağır toplumsal ve siyasal sonuçlar ürettiğini anlattı.
Kamuya personel alımında uygulanan mülakata dair de konuşan Tonbul, objektif kriterlerin ve şeffaflığın olmadığı, liyakat ve ehliyetin temel alınmadığı uygulamaya konfederasyon olarak her fırsatta itiraz ettiklerini anlattı.
Kadınların Belli Bürokratik Alanlara Atanması, Görevde Yükselme, Kariyer ve Yöneticilik Konusunda Bir Ayrımcılığa Maruz Kaldığını İfade Edebiliriz
“En yaygın görülen ayrımcılıklardan birisi de cinsiyet temelli ayrımcılıktır” diyen Tonbul, “Dünyadaki işlerin üçte ikisini yapmasına rağmen kadınların üretilen gelirin onda birine sahip olmaları, ayrımcılığın boyutunu daha net bir şekilde ortaya koymaktadır. Türkiye’de kamu istihdamında işe alım ve ücret bağlamında bir ayrımcılığa rastlamıyoruz. Kamu istihdamında yüzde 62.86’lık erkek oranına karşılık yüzde 37.14’lük kadın oranındaki dengesizlik işe alımda ayrımcılıktan öte kadınların eğitime erişim sorunundan kaynaklandığını belirtmek gerekiyor. Buna karşılık görevde yükselmede kadınların sorunlar yaşadığı tablolara yansıyor. % 37 kadın memur oranına karşılık bürokraside üst düzey kadın yönetici oranı 10.89. % 43.5 kadın öğretim üyesi oranına karşılık kadın rektör oranı 9.03’tür. Söz konusu tablo bize fırsat eşitliği anlamında sorunlar olduğunu net bir şekilde gösteriyor. Özellikle kadınların belli bürokratik alanlara atanması, görevde yükselme, kariyer ve yöneticilik konusunda bir ayrımcılığa maruz kaldığını ifade edebiliriz” şeklinde konuştu.
Belediyelerde Sendikal Baskılar
Ayrımcılığın tezahürlerinden birisinin de mobbing olduğunu aktaran Tonbul, mobbingle mücadele konusunda Türkiye’de epeyce bir yol kat edildiğini buna rağmen kamu görevlileriyle ilgili kanun düzeyinde yapılmamış olmamasının bir eksiklik olduğunu sözlerine ekledi.
En yeni ayrımcılık örneğinin 31 Mart seçimlerinden sonra bazı belediyelerde görüldüğünü belirten Tonbul, “Yönetimleri değişen belediyelerde Memur-Sen/Bem-Bir-Sen üyelerine istifa baskısı yapılıyor. Belediyeleri kazanan siyasi partilerin yandaşı ve arka bahçesi olan sendikalar, alelacele ve telaşla üyelerimize Bem Bir-Sen’den istifa edip kendi sendikalarına geçmeleri için baskı yapıyor, sendika yönetimlerinde yer alanlar tehdit ve sürgün ediliyorlar. Şu ana kadar binlerce üyemiz baskı ve tehditle istifa ettirilmiştir. Diğer üyelerimiz üzerindeki istifa baskısı da sürmektedir. 25 yıllık sendikal mücadelemizle ve emeğimizle teşkilatımıza kazandırdığımız üyelerimizin daha seçimlerin üzerinden 15 gün geçmeden sendikal kıyıma uğraması dehşet vericidir. Burada sizlere bazı örnekler vermek istiyorum. Bayburt, Bozüyük, Sorgun, Tosya, Elmadağ ve Çankırı Belediyelerinde çalışan BEM-BİR-SEN üyelerinin neredeyse tamamı başka sendikaların baskıları sonucu istifa ettirilmiştir” ifadelerini kullandı.
Tonbul konuşmasında, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 11. Maddesinde “sendika kurma ve sendikaya üye olma özgürlüğü”, Anayasa’nın 51. Maddesinde “hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamayacağı” hükümlerinin yer aldığını ifade etti.
Uygulamalardaki Sorunlar Giderilmeli
Tonbul sözlerine şu şekilde devam etti: “Ayrımcılığa karşı yasal düzenlemeler ne kadar eksiksiz ve mükemmel olursa olsun uygulamadaki sorunların ortadan kalkması için yeterli olmayacaktır. Zira bu sorun salt yasal düzenlemeler çıkarmakla üstesinden gelinebilecek bir sorun değildir. Uygulamadaki sorunların çözümü ancak etkili denetim mekanizması kurmakla mümkündür. Etkili bir mekanizma devlet, uluslararası denetim, sivil örgütler ve Kamu Denetçiliği Kurumu gibi özerk kurumların birlikteliği ile tesis edilebilir. İnsan onuruna yakışır, sağlıklı ve huzurlu çalışma ortamı ve koşullarının üretilmesi için ayrımcılıkla etkin şekilde mücadele etmek hepimiz için kaçınılmaz bir görevdir. Bu açıdan ayrımcılıkla mücadelede sosyal diyaloğun önemi son derece önemlidir. Devlet de ayrımcılıkla mücadelede hem sivil toplum katkısına hem de uluslararası kuruluşların denetim mekanizmalarına, mesela ILO Aplikasyon Komitesi ve Örgütlenme Özgürlüğü Komitesi ile Avrupa Sosyal Haklar Komitesinin katkılarına açık olmalıdır. Ayrımcılıkla mücadelede etkili olan kurumların, işlerliği ve etkinliğinin artırılması, ayrımcılığa uğrayanların başvurabilmesi için bu kurumların tanıtılması gerekmektedir. Bu bağlamda İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu ile Kamu Denetçiliği Kurumu çok stratejik bir pozisyon ve misyona sahiptirler. Bu kurumların daha yaygın eğitim, bilinçlendirme ve tanıtım faaliyetleri yürütmeleri faydalı olacaktır. Okullarda, iş yerlerinde, kamu görevlilerine verilen seminerlerde bu kurumların faaliyet alanları tanıtılırsa ayrımcılıkla mücadelede daha fazla mesafe kat edilebilecektir. Bu bağlamda, Eşitlik Kurumu’nun bu programını konuyu gündeme taşıma ve kamusal tartışmaya açma açısından çok başarılı ve değerli bulduğumuzu ifade etmek isterim.”
Cezalar, Caydırıcılık Açısından Yetersiz
Türkiye’de ayrımcılığa karşı anayasa ve yasalarımızda düzenlemeler yapıldığını ve cezai müeyyideler getirildiğini belirten Tonbul, Türkiye’nin ayrımcılıkla ilgili uluslararası sözleşmelere de imza attığını kaydetti.
Tonbul sözlerini şu şekilde noktaladı: “TCK’da ayrımcılık başlı başına bir suç kabul edilmektedir. Ancak burada sadece açık / doğrudan ayrımcılık yasaklanmakta, yasa örtük ayrımcılığa dönük bir düzenleme içermemektedir. Ayrıca, yasa ayrımcılığı sadece işe alınma konusunda yasaklamakta; çalışma şartları, ücret, mesleki eğitim, işten çıkarılma ve sendikal örgütlenme ile ilgili konuları içermemektedir. Son olarak ceza yasasında getirilen yaptırımın caydırıcılık açısından yetersiz olduğunu söylemek gerekir. Yasaların hiç birisinde ayrımcılığın tanımlanmamış olması da bir eksikliktir. Bütün mevzuatımızın taranarak gerekli eksiklerin giderilmesi, gerekli düzenlemelerin yapılması, yeni mekanizmaların kurulması bu bağlamda önem arz etmektedir. Sosyal diyalog mekanizmaları işletilerek başlı başına bir yasa çıkarılması yerinde olacaktır. Ancak etkili ve caydırıcı yaptırımların iş güvencesine zarar vermeyecek şekilde geliştirilmesi kırmızı çizgimizdir. Bunların yanı sıra işin sosyo-psikolojik boyutlarının da bu süreçlere paralel olarak araştırılması gerekmektedir. Ayrımcılığa neden olan sosyo-psikolojik etmenler nelerdir, ayrımcılığı ortaya çıkaran şartlar nasıl ortadan kaldırılabilir konuları ayrımcılıkla mücadelede üzerine eğilmemiz gereken konulardır. Bütün bu süreçler işletilirken medeniyet değerlerimizi de dikkate almayı, dahası bu değerlerden kalkmayı önemli buluyoruz. Biz, medeniyet değerlerimize yabancılaşmanın, ayrımcılık gibi inanç ve değerlerimiz tarafından mahkum edilmiş ayrımcılığın bünyemize girmesinde etkili olduğunu düşünüyoruz.”