KONFEDERASYON HABERLERİ
İslam Ümmetinin Başı Sağ Olsun!
Yeni Zelanda'nın Christchurch kentinde Cuma namazı için Al Noor ve Linwood Camilerine bulunan cemaate yönelik düzenlenen saldırıda ilk belirlemelere göre 40 Müslüman kardeşimiz hunharca şehid edilmiş, 28'i ağır 49 kardeşimiz de yaralanmıştır.
Müslüman kardeşlerimize yönelik bu şok edici katliam bizleri derin bir hüzne; saldırganlar ve arkalarındaki sebeplere karşı da güçlü bir öfkeye gark etmiştir.
Saldırıyı düzenleyen Avustralyalı terörist Brenton Tarrant'ın saldırıdan önce yaptığı paylaşımlarda ve katliamda kullandığı silahın üzerinde “Türk Yiyici”, Viyana 1683, Kanada'da 2017'de bir camiye saldırarak altı kişiyi katleden Alexandre Bissonnette'in, İsveç'te göçmen kökenli çocukların ağırlıklı olduğu sınıflara saldırıp 2 kişiyi öldüren Anton Lundin'in isimlerinin, Haçlı seferlerinin mottosu olan “Tanrı bunu istedi” (Deus Vult) sözü gibi ifadelerin yer alması, yanı sıra saldırganların saldırıdan önce sosyal medyadan yayınladıkları 87 sayfalık manifestoda İslam düşmanı ifadelerle, Tayyip Erdoğan’ın öldürülmesi çağrısı, İstanbul’un Hıristiyan toprağı yapacakları, bütün camileri yıkacakları, Ayasofya’yı tekrar kiliseye çevirecekleri gibi ifadeler saldırının arkasında Müslümanlara duyulan büyük bir kin, nefret ve düşmanlık duygusunun olduğunu göstermektedir.
Siyonizmi veya emperyal politikaları eleştiren Müslümanların hesaplarını anında kapatan sosyal medya şirketlerinin, saldırıdan önce silah fotoğraflarını ve İslam düşmanı manifestoyu yayınlayan terörist Tarrant'ın hesabının kapatılmamasını, ayrıca Yeni Zelanda hükümeti tarafından bu kişi ile ilgili hiçbir polisiye önlem alınmamış olmasını ağır bir ihmalin de ötesinde bilinçli görmezden gelme olarak anlıyoruz. Nitekim katliamın sosyal medyada canlı yayınlaması İslam düşmanlarına açıkça yeni katliamlar yapma çağrısı olarak görülmeli, bütün dünyada gerekli tedbirler alınmalıdır.
Yeni Zelanda hükümeti, saldırıların arkasında olan herkesi oraya çıkarmakla yükümlüdür. Camilerin etrafına bombalar ve bomba yüklü araçlar yerleştirilmiş olması çok daha büyük bir katliamın hedeflendiğini ortaya koymaktadır. Böyle büyük bir saldırının, hazırlıklarından polis ve istihbarat örgütlerinin habersiz olmaması mümkün görünmemektedir. Bu saldırıyı gerçekleştiren, planlayan, destekleyen kişiler kadar saldırının arkasında olanlar ve saldırıda ihmali olanlar da mutlaka ortaya çıkarılmalı ve en ağır şekilde cezalandırılmalıdır.
Detaylara bakıldığında, saldırının arkasındaki temel motivasyonun İslam düşmanlığı ve ırkçılığın olduğunu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Bu saldırı münferit bir olay değildir. Bu olay bir grup ırkçının, bir grup sosyopatın işi değil, İslam düşmanı söylem ve fiillerin bir sonucudur. Bu nedenle emperyalist Batı dünyası bu meselenin nedenlerini kendi ideoloji, söylem ve fiillerinde aramak zorundadır.
Bugüne kadar varlığını, düşmanlaştırdığı ideoloji veya dinler üzerinden sürdüren emperyalizm, son yirmi yıldır yeni küresel düşman olarak İslam’ı ve Müslümanları belirlemiştir. Emperyalizm, ekonomik ve siyasi sömürüsünü derinleştirmek ve sürdürülebilir kılmak için İslam düşmanlığını küreselleştirmektedir. Bunu yaparken de her yönüyle kuşatıp sömürdüğü İslam dünyasını terörize ederek İslam düşmanlığına ahlaki gerekçe üretmektedir. Emperyalizm; tıpkı Haçlı seferlerinde olduğu gibi sömürü emellerini Hıristiyan kimliği ile gizlemekte, Hıristiyanlığı istismar etmektedir.
Emperyalist Batı dünyasının bugüne kadar sürdüre geldiği İslam karşıtı söylemler sonuçlarını her gün dünyanın bir başka köşesinde katliam, linç ve türlü zulümler şeklinde göstermektedir. Yeni Zelanda’da yaşanan katliam bunun doğal bir sonucudur.
Batı dünyasının kuşandığı nefret söylemi yaygınlaşmakta ve bu tür saldırılara dönüşmektedir. Avrupa İslam karşıtı terörizmi bizzat kendisi üretmektedir.
Biz Memur-Sen olarak diyoruz ki;
Bu saldırı, İslam düşmanlığını politik malzeme yapmanın, İslamofobik siyasetin ürettiği iklimin neticesidir.
Bu saldırı, terörizm ve insan hakları konusunda takınılan utanmaz çiftestandartçılığın sonucudur.
Bu saldırı, gayrı insani mülteci düşmanlığının, mültecileri denizlerde ölüme terk eden ırkçı siyasetin bir sonucudur.
Bu saldırı, Mısır’daki idamları, Arakan’daki soykırımı, Doğu Türkistan’daki kıyımı, Yemen’deki katliamları, Filistin’deki zulmü görmezden gelmenin sonucudur.
Bu saldırı, terörizmle mücadele altında İslam ülkelerinde masum Müslüman kanı dökmenin vakayı adiye haline gelmesinin, Müslüman kanının ucuz görülmesinin bir neticesidir.
Bu atmosferi üretenler, bu hakikatle yüzleşmedikleri müddetçe yeni katliamlar kaçınılmazdır. Ve yeni katliamların sorumlusu da yine kendileri olacaktır.
Memur-Sen olarak diyoruz ki;
Türkiye ve İslam İşbirliği Teşkilatı üyeleri, bir günlük yas ilan etmelidir.
BM acil toplantıya çağrılmalı, bu meselenin arkasındaki İslam ve mülteci düşmanlığı uluslararası toplumun gündemine taşınmalıdır. Bu katliam, bir kınama mesajıyla geçiştirilemeyecek kadar önemlidir. Çünkü bu katliam İslam düşmanlığının geldiği son noktayı, Batı’da yükselen ırkçı sapıklığın ürettiği tehlikenin boyutlarını, İslamofobik faşizmin evrildiği aşamayı göstermesi açısından bir kırılma noktasıdır.
Memur-Sen olarak; bu menfur saldırıyı şiddetle kınıyor, bir daha böyle saldırıların yaşanmaması duasıyla, saldırıda hayatını kaybeden kardeşlerimize Yüce Allah'tan rahmet ve ailelerine başsağlığı, yaralı kardeşlerimize acil şifalar diliyoruz.
İslam ümmetinin başı sağ olsun.