KONFEDERASYON HABERLERİ
YARGIÇ DEVLETİ DEĞİL HUKUK DEVLETİ
YARGIÇ DEVLETİ DEĞİL HUKUK DEVLETİ
Anayasa Mahkemesinin, inançlarının gereklerini yerine getirmek konusunda gösterdikleri hassasiyete bağlı olarak başörtülü giyimi benimseyen kızlarımızın başlarını açmaksızın yükseköğrenim görmelerini ve kamu hizmetlerinden yararlanmada eşitlik ilkesinin temel alınmasını sağlayacak Anayasanın 10 uncu ve 42 inci maddelerinde yapılan değişikliğin iptaline ilişkin gerekçesi, gerek yaşadığımız çağın insan hakları ilkeleri ve uygulamalarını gerekse özgürlükler konusundaki açılım beklentilerini yok sayar niteliktedir. Daha kötüsü, iptal kararıyla hakların genişletilmesi beklentilerimize vurulan darbe, gerekçeyle yıkıma dönüşmüştür.
Anayasa değişikliklerinin sadece şekil bakımından incelenebileceği, şekil denetiminin de teklif ve oylama çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığıyla sınırlı olduğunun tereddüt oluşturmayacak şekilde ifade edildiği Anayasanın 148 inci maddesi dikkate alındığında; iptal kararının hukukiliği yanında gerekçenin inandırıcılığı da tartışılır hale gelmektedir. Kuruluş amacı kanunların anayasaya uygunluğunu denetlemek, varlık sebebi Anayasa olan Anayasa Mahkemesi, gerekçede yer verdiği değerlendirmelerle anayasayı da (kendi varlık sebebini de) yargılama yetkisine sahip olduğu iddiasındadır. Bu iddia, millet iradesinin somutlaştırıldığı TBMM`nin varlığını ve iradesini yok saymakla eş anlamlıdır.
İptal kararının gerekçesi incelendiğinde, esasen Anayasanın 10 uncu ve 42 inci maddelerinde değişiklik yapan hükümlerin değil bu hükümlere ilişkin gerekçelerin ve değişiklik teklifinin hazırlanmasındaki siyaset kurumu ilişkilerinin yargılama konusu yapıldığı anlaşılmaktadır. Bir başka anlatımla, Anayasa Mahkemesi anayasa değişikliği metnine yönelik yargılama yapmak yerine TBMM üyelerine ve siyaset kurumu aktörlerine yönelik toplum mühendisliği yapmayı yeğlemiştir.
Gerekçede yer verilen ``5735 sayılı Kanun`un 2. maddesinde ise, kanunda açıkça yazılı olmayan herhangi bir sebeple kimsenin yüksek öğrenim hakkını kullanmaktan mahrum edilemeyeceği belirtilerek yüksek öğretim kurumlarında dinî amaçlı örtünme nedeniyle öğrenim hakkından yararlanmanın engellenmesinin de önüne geçilmektedir. Bu durumda, yasa ile açıkça yasaklanmadıkça yüksek öğretimde kıyafetin herhangi bir ölçüye tabi tutulmaksızın serbest bırakıldığı, yükseköğrenim hakkını kullananlara bu kıyafetleri taşımaktan dolayı herhangi bir yaptırım uygulanamayacağı ortaya çıkmaktadır.`` ifadesi oldukça düşündürücüdür. Anayasa Mahkemesinin, özgürlüklere ve inancının gereklerini yaşama konusunda hassasiyet gösteren bireylerin özgürlüklerden yararlanma beklentilerine bakışını belirten bu ifade, sadece bugün için değil gelecek kuşaklar açısından da ürkütücü ve tehdit edici mesajlar içermektedir.
Anayasa Mahkemesi, inandıkları dinin gereği başlarını örtenler ile başı açık olanların bu coğrafyada hatta bir aile içerisinde barış ve huzur içerisinde yaşadıkları gerçeği yerine başörtüsünün ``farklı yaşam tercihlerine, siyasal görüşlere veya inançlara sahip insanlar üzerinde bir baskı aracına dönüşmesi`` olasılığını esas alarak hareket ettiğini itiraf etmiştir. Diğer bir ifadeyle var olan gerçekliği değil resmi ideoloji ekseninde oluşturdukları şüpheleri esas alarak yargılama yapmıştır.
Anayasa Mahkemesi, demokrasi ve hukukun üstünlüğü anlayışıyla bağdaştırmakta zorluk çekeceğimiz ve her paragrafında ``yeter artık özgürlük istemeyin`` dayatmasının hissedildiği bir karar ve gerekçeye imza atmıştır. Bu karar ve gerekçe, kuruluşundan bu yana çağın gerektirdiği medeniyete sahip olmayı temel hedef olarak belirleyen bir Devletin yüksek yargı organı olmak yönüyle Anayasa Mahkemesi`nin yetki, görev ve yapısının yeniden ele alınması gerektiğinin itirafıdır.
Gerekçeyle neredeyse anayasada değişiklik yapmak konusunda Anayasa Mahkemesi`nden icazet alması zorunlu hale getirilen TBMM`nin, yasama yetkisinin ilerleyen süreçte daha fazla daraltılmasının önüne geçilmelidir. Bunun için tek çıkar yol, anayasa yargısını ve Anayasa Mahkemesini geçmiş dönemin olumsuzluklarını da dikkate alarak düzenleyecek yeni bir anayasanın ivedilikle hazırlanması ve yürürlüğe konulmasıdır. Siyaset kurumunu işlevsizleştiren, egemenliğin tek sahibi milleti ve TBMM aracılığıyla kullanılan millet iradesini hiçe sayan her tür oluşum ve girişimi engeller nitelikte hükümler içeren yeni ve sivil anayasaya duyulan ihtiyaç, bu karar ve gerekçeyle bir kat daha artmıştır.
Memur-Sen olarak, başörtüsü konusunda daha önce Danıştay tarafından verilen karardan daha ağır sonuçlar oluşturması amaçlanan kararın ve gerekçesinin, adalet terazisinden beklenen tarafsızlığı yansıtmadığını, bu milletin sorunlarını çözmek ve taleplerini karşılamak makamındaki siyasi iktidarın da büyük bir hevesle başlamasına karşın bilinmeyen bir sebeple rafa kaldırdığı yeni ve sivil anayasa çalışmasını süratle tamamlaması gerektiğini düşünüyoruz. Bu düşünce, iradesinin hakim cübbesi altına sokulmak istenmesine kararlı bir şekilde direnen milletin beklentilerini de yansıtmaktadır.
.