ALİ YALÇIN
Toplu Sözleşme’nin Ardından
Milyonlarca insanı yakından ilgilendiren bir süreci geride bıraktık. 3 milyon 200 bin kamu görevlisi, 2 milyon memur emeklisi toplam 5 milyon 200 bin insanı, açık bir ifadeyle 20 milyon insanı yani bir başka deyişle toplumun dörtte birini ilgilendiren bir süreç, toplumun önünde tüm yönleriyle tartışıldı, konuşuldu ve bir karar ortaya çıktı.
Çeyrek asrı aşkın emek ve hak mücadelesi yürüten, 2010 yılında Toplu Sözleşme hakkını alan ve 2012’den bu yana da yetkili Konfederasyon olarak Toplu Sözleşme masasında bulunan Memur-Sen ve bağlı sendikaları bu toplu sözleşme döneminde de kamu görevlilerinin çözülmesini bekledikleri sorunları masaya taşıdı. Ne var ki masanın yeterince işletilememiş olması ve süreç içerisinde yaşanan bazı sistemsel problemler ama özellikle de hükümetin getirmiş olduğu yetersiz ve adaletsiz teklif bu toplu sözleşmede uzlaşı çıkmasını engelledi.
2010 yılındaki referandum ile toplu sözleşme hakkını elde eden Memur-Sen, “toplu gülüşme” olarak nitelendirdiğimiz toplu görüşmeleri tarihin çöğ sepetine atarak son derece önemli ve başarılı bir işe imza atmıştır. “Toplu sözleşme masası kurulmazsa toplu pazarlık sürecine katılmayacağız” çıkışıyla kamu görevlileri için toplu sözleşme hakkının referandum paketine girmesini sağlayanın Memur-Sen Konfederasyonudur. Fakat ne yazık ki Anayasa değişikliği doğrultusunda 4688 sayılı Kanun’da yapılan değişiklik bu teminatı gerçek anlamda hayata geçirecek bazı unsurlardan yoksun bir içerikle düzenlenmiştir.
5’incisini geride bıraktığımız toplu sözleşme sistemini kamu sendikacılığına kazandıran Memur-Sen, bu sistemin kanunda düzeltilmesi gereken noktalarını da biliyor ve görüyor. Bununla kalmayıp bu sistemin daha düzgün işletilmesi ve kamu görevlilerine daha fazla kazanım üretecek hale gelmesi yönünde tavsiye ve tekliflerini de her yönüyle çalışıyor. Çalışmalarını gerek kamuoyu ile gerekse yetkililerle paylaşıyor. Örneğin Nisan ayında, aralarında sendikacıların, akademisyenlerin, uzmanların ve bürokratların da katıldığı “Toplu Sözleşmenin Dünü, Bugünü ve Yarını Paneli” ile bu konuyu enine boyuna ele aldık, tartıştık ve bu toplantıdan çıkan sonuçları kamuoyuyla paylaştık.
Toplu Sözleşmedeki genel problemlerden önce 5. Dönem Toplu Sözleşme özelindeki bazı noktalara değinmek yerinde olacaktır. Kamu görevlileri açısından son derece önemli olan konuları kapsayan tekliflerimiz ne yazık ki kamu işvereni nezdinde görmezden gelinmiştir. Konfederasyonumuzun teklifleri sunduğu tarihten 22 gün, toplu sözleşme görüşmelerinin başlamasından 16 gün sonra; toplu sözleşme görüşmelerinin sona erdiği 20 Ağustos tarihinden ise yalnızca 4 gün önce ilk teklifini sunan Kamu İşveren Heyeti, masaya yalnızca oransal zam konusunu getirmiştir. Oysa kamu görevlilerinin çözülmesini beklediği ve bizim de masaya sunduğumuz yüzlerce konu vardı. Sözleşmelilerin kadroya alınması, ek gösterge, yardımcı hizmetler sınıfının genel idari hizmetler sınıfına geçirilmesi, ek göstergeler gibi önemli başlıklar kamu işvereni tarafından görmezden gelinmiş ve bu konular dahil bir çok önemli konuya tekliflerinde yer vermemişlerdi. Üstelik kamu işvereninin 2020 için %3,5+3 ve 2021 için %3+2,5 oranındaki teklifi de kabul edilebilir olmaktan çok uzak ve realiteye uygun değildi. Biz masaya teklifimizi sunarken de ifade ettiğimiz gibi ortaya koyduğumuz rakamların son derece makul olduğunu söylerken ve karşılığında da aynı şekilde makbul bir teklif beklerken, malul ve adaletten uzak bir teklifle karşılaştık. Bizler, Türkiye’nin ekonomik gerçeklerine uygun rakamlar isterken sunulan teklif piyasa gerçeklerinden, enflasyon mengenesinden son derece uzaktı. Toplu sözleşme süreci devam ederken doğalgaza gelen zam ile ilgili kurduğumuz cümle henüz soğumamışken toplu sözleşme bittikten birkaç gün sonra doğalgaza %15 dolayında bir zam daha gelmesi ve toplamda sadece 1 ay içinde %30’u aşan bir artışın olması bu piyasa gerçeklerinin ne olduğunu çok net bir biçimde gösteriyor.
Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti olarak kabul edilebilir olmadığını ifade ederek reddettiğimiz ilk teklif, toplu sözleşmenin bitmesine bir gün kala revize edilmiş olsa da gelen yeni rakamlar tepkilerimizin anlaşılmadığını gösteriyordu. Zira 2 puan arttırılarak sunulan %4+4 ve %3+3 oranındaki zam teklifi de yetersizdi. Bu yetersizlik karşısında tepkimizi gerek medya yoluyla gerekse Ankara genelinde yaptığımız iş bırakma eylemi ve bakanlık önünde yaptığımız eylemle göstermiş olduk. Ancak bu tepkiler karşısında olumlu bir yaklaşım göremedik.
Masadaki yetki karmaşasına, sürecin işletilemiyor olmasına, son saatlere girmemize rağmen bazı hizmet kollarında gerekli müzakerelerin yapılamıyor olmasına binaen müzakere sürecinin uzatılması çağrısı ile uzlaşıya ve masaya olan inancımızı yineledik. Çünkü toplu sözleşmenin bitmesine kısa bir zaman kalmıştı ve görüşülmeyen konular vardı. Hakem heyetine başvuru için tanınan 3 günlük sürenin 2’sini müzakereden yana kullanma çağrılarımız da karşılıksız kaldı.
En nihayetinde masadan uzlaşı çıkmadı, kamu görevlilerinin beklentileri ve talepleri sonuçsuz kaldı. Masadan uzlaşma çıkmamasının sebebi olarak Kamu İşveren Heyeti Başkanınca gösterilen bahanelerden biri de pazarlık süreci devam ederken Memur-Sen’in teklif yükselttiğiydi. Ancak başından sonuna kadar kamuoyunun takip ettiği süreç açıktır. Memur-Sen 24 Temmuz’da sunduğu 2020 için %8+7 oransal+%3 refah payı+200 tl taban aylığa zam ve 2021 için %6+6 oransal zam+%2 refah payı oranındaki teklifin üzerine hiçbir zaman çıkmamıştır. Bilakis getirdiğimiz bu ilk teklifi daha sonra bizler de revize ederek 20 puan seviyesine indirmemize rağmen teklifimiz yine karşılık bulmamıştır. Hal böyleyken Kamu İşveren Heyeti Başkanı’nın, masadan uzlaşma çıkmamasının nedeni olarak bizlerin ilk teklifi yükselttiğimizi iddia etmesi hayretle karşılanmıştır.
5. Dönem Toplu sözleşme görüşmelerinde de bir kez daha tecrübe ettiğimiz sistemsel problemlerin altını çizmekte de fayda var. Her şeyden önce 30 gün gibi kısıtlı bir zaman dilimi, 5 milyonu aşkın insanın sorunlarını, beklentilerini, dertlerini, tartışmak, değerlendirmek ve çözmek için yeterli değil. 200 bin kamu işçisini ilgilendiren ve işçi sendikaları tarafından yürütülen toplu iş sözleşmesi 60 gün sürede yürütülürken, 2 milyonu emekli 5 milyon kamu görevlisini ilgilendiren toplu sözleşmeler 30 gün ile sınırlı. Üstelik bu görüşmelerin 1 haftası, bizim sunduğumuz tekliflerin yeniden tasnif edilmesi ile heba ediliyor. Oysa bu toplu sözleşmede de bizler tekliflerimizi, görüşmelerin başlamasından 1 hafta önce Kamu İşveren Heyeti’ne sunmuştuk. Böylece Kamu İşveren Heyeti, hem bu tekliflerin tasnifi hem de kendi tekliflerini hazırlayabilmeleri için yeterli zamana sahiptiler. Ancak görüşmelerin ilk haftası bu tasniflerle geçirilmiş ve müzakere süreci daha da kısalmış oldu. Öte yandan bu yıl kurban bayramı nedeni ile 4 günlük bir süre de bayram iznine gitmiş, müzakere için gereken süre yine buhar olmuştu.
Bunun yanında toplu sözleşme sistematiğinin en büyük sorunlarından biri ise tutanak konusu. Toplu iş sözleşmelerinde işçi sendikaları heyeti ile Kamu İşveren Heyeti görüşmeleri esnasında uzlaşı sağlanan her konu yasa gereği tutanak altına alınırken, Kamu Görevlileri Sendikaları Heyeti ile Kamu İşveren Heyeti arasında yapılan görüşmeler ve uzlaşmalar imzalı bir tutanak altına alınmıyor.
Bu durumu öngören ve bir anlaşmazlığa dönüşmemesi için hem görüşmelerin başlamasından önce hem de görüşmeler esnasında tutanak teklifimizi iletmemize rağmen, Kamu İşveren Heyeti gerekli notlarını aldığını söyleyerek bu teklife olumlu yaklaşmadı. Dahası Kamu İşveren Heyeti Başkanı Sayın Bakanın, sendikaların ve Kamu İşveren Heyeti bürokratlarının bizzat not tuttuğu bir yerde tartışma çıkmaması gerekiyordu. Oysa geldiğimiz noktada kamuoyunun bildiği gibi tutanak konusunda hukuk devre dışı bırakılmış, toplu sözleşme kültürü ve teamülleri ile toplu sözleşme hükümleri yok sayılmıştır. “Toplantı tutanağı” tutulup, görüşmeler esnasında uzlaşılan konular bir bölüme işlenip üzerinde uzlaşı sağlanılamayan konuların Hakem Kuruluna götürülmesi gerekirken, Kamu İşveren Heyeti tek taraflı “tespit tutanağı” tutarak kabul ettiği maddeleri sanki konuşulmamış gibi her şeyi hakeme götürmüştür. Üstelik hizmet kolundaki sendikalarımıza o güne kadar üzerinde konuşulan konularla ilgili toplu sözleşme imzalamaya yönelik bir iradeleri olup olmadığını sormadan, masaya davet etmeden, bu yönde bir çağrıda bulunmadan.
Kamu Görevlileri Hakem Kurulu ise bu toplu sözleşme döneminde hakemlik yerine deyim yerindeyse noterlik yapmıştır. Hakem Kurulunda adaletin tahkim edilmesine dair gayreti görmek isterken kamu işvereninin tesirini gördük. Kamu görevlilerinin hakkını korumaya yönelik objektif bir tavır beklerken kamu işvereninin isteklerini yerine getiren bir teslimiyet gördük. Kamu Görevlileri hakem kurulu değil kamu işvereni hakem kurulu dememizin sebebi budur.
Hakem Kurulu kararından sonra ifade ettiğimiz şeyi tekrar hatırlatıyor ve altını çiziyorum. Bu toplu sözleşmede üç şey tartışılır hale gelmiştir; Kamu işvereninin güvenilirliği, hakem heyetinin özerkliği ve 4688’in yeterliliği…
Bu toplu sözleşme görüşmelerinden önce ve bu süreç içerisinde de dile getirdiğimiz gibi 4688 sayılı Kanun artık çözüm üretmek yerine sorun üretmenin bir parçası haline gelmiştir ve mutlaka revize edilmelidir. Gerek akademik perspektiften gerekse sendikal çerçeveden bu konuya dair yaklaşımımızı sürdürmeye ve konuyla ilgili fikirlerimizi paylaşmaya devam edeceğiz. Umuyoruz ki bu toplu sözleşmede yaşananlar, toplu sözleşme sistematiği ve anlayışının değişimine giden yolun ilk taşları olmuştur.
Her şeye rağmen bu toplu sözleşmede Memur-Sen’in kamu işverenine ve hakem kuruluna karşı gösterdiği direnç, Memur-Sen’in geldiği kültürü ve ulaşacağı noktayı göstermesi açısından son derece önemlidir.
Toplu sözleşmeden önce ve toplu sözleşme görüşmeleri devam ederken, istişare mekanizmaları tüm yönleriyle işletildi. Daima teşkilatın yönelimlerine ve beklentilerine karşılık verme niyetiyle hareket ettik ve istişarelerimizi aksatmadık. Bu istişarelerin bereketi ile teşkilatımızın durduğumuz noktadan son derece memnun olduklarını biliyor ve hissediyoruz.
Memur-Sen, bu toplu sözleşmede kamu görevlilerinin haklı beklentileri için gösterdiği direnci; toplu sözleşmede gerekli düzenlemelerin yapılması yönünde de gösterecektir.
5. Dönem Toplu Sözleşme, kamu işvereninin yetersiz ve adaletsiz teklifi ile Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun bu adaletsiz teklifi aynen onaylamasıyla, tutanak hukuksuzluğu ile kamu görevlileri sendikacılığı tarihine not edilmiştir. Memur-Sen’in gösterdiği direnç, mücadele ve kararlılık da bu tarihe yazılacak ve unutulmayacaktır.
Konuyla ilgili yaptığımız son basın açıklamasında da ifade ettiğimiz gibi Kimse bizden %14’lük zamma imza atmamızı beklememeliydi. Sendikacılığın haysiyetine, emeğin izzetine, emekçinin onuruna yakışmazdı. %14 Memur-Sen’in kabulü olamazdı. Merhum Mehmet Akif İnan yaşıyor ve bu sorumluluğu taşıyor olsa idi aynısını yapar, bugün bizim durduğumuz noktada dururdu.